Dijitalleşmenin gün geçtikçe artan kondisyonuna karşı durmaya çalışmak sanırım sadece inzivaya çekilme düşüncesi içerisinde olanların iddia edebileceği ve uygulayabileceği bir şey. Hem iş hem de eğitim alanında sürekli iletişim halinde olunması yani bir bakıma sürekli akışkan bir bilgi aktarımı şüphesiz gerekli ve kaçınılmaz bir durum. Bu düzende devletin önemli adımlar atması gerekiyordu ve bazı alanlarda gerçekten önemli işler başarıldı. Dijitalleşme kısmına biraz ara vererek sanata geçmek istiyorum.

 Bu yıl sevgili Doç. Dr. İbrahim Sarıtaş ve Dr. Işkın Özbulduk Kılıç’ın davetlisi olarak Millî Eğitim Bakanlığının Cumhuriyete Doğru tiyatro oyununu İzmir’de izleme fırsatı buldum. Beni davet eden her iki kişi de “gerçekten beğendin mi? Çekinmeden fikrini söyle” diye beni epey sıkıştırdılar. Buradan da söylediklerimi ve düşündüklerimi okuyuculara da iletmek isterim. Cumhuriyete Doğru tiyatro oyunu o kadar etkileyici ki oyundan sonra “karşındaki insanların rol yaptığını bile bile insan neden duygulanıp, gözü dolar ki?” dedim. Şöyle ki, oyunun temel kaygısı Cumhuriyetin 100. Yılını kuruluş aşamaları ve kahramanlıklar, zorluklar ile anlatmak olsa da hikâyenin çatısı bir öğrenci ve öğretmen üzerinden oluşuyor. Millî Eğitim Bakanlığı vatan sevgisini aşılarken aynı zamanda çocukları es geçmemişti. İzlediğim salondaki izleyicilerin büyük çoğunluğu öğrencilerden oluşuyordu. Oyundaki Mehmet Akif’in İstiklal Marşını okuduğu sahnede o küçük diye gördüğümüz çocukların ülke sevgilerindeki devleşen sesleri ve dik duruşları hala hatırımda… Oyunun sonunda dakikalarca alkış sesleri kesilmedi. Güzel senaryo ve iyi oyuncular eşleşince sanırım resital denilen şey oluyormuş. Bunu da bize Millî Eğitim Bakanlığı ve oyun ekibi yaşattı.

Artık iletişim sürecinde “mesajı ilettim, olay tamamdır” anlayışı çok gerilerde kaldı. Böyle diyorum fakat devlet üzerinden yapılan işlerde bazen bunu hala görüyoruz maalesef. Bu açıdan baktığımızda hem Cumhuriyete Doğru oyunu hem de Velivizyon projesi dikkate değer iki çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklar, gençler, yetişkinler, veliler her ne dersek ne sınıflandırma yaparsak yapalım yolumuz dijital medyaya düşüyor. Özellikle Youtube’a girmeyen kalmadı gibi bir şey. Bir şekilde insanlar oradan bilgi ediniyor, bir şeyler öğreniyor ya da eğlenceli vakit geçiriyor. Böyle bir platformu devletin boş bırakmaması gerekiyordu ki bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı Velivizyon projesi ile hem velileri hem de öğrencileri yakalıyor. Bir pedagog değilim, o nedenle olayı iletişim süreçleri çerçevesinde ele alacağım. 25 bölümlük Aile dizisi önemli mesajlar ve karakterler içeriyor. Senaryonun akıcılığı ve oyunculukların akışı da harika gerçekten. Buradaki oyuncuları Cumhuriyete Doğru oyununda da izlediğim için rol ne olursa olsun hepsinin altından kalkan bir ekibin olduğunu görmek mümkün. Oyunculardan bazıları; Nevra Serezli, Zihni Göktay, Volkan Severcan, Ziya Kürküt, Zühal Yalçın. Mesajlar gayet açık ve net olmasının yanı sıra “bakın bunu mesaj vermek için yapıyoruz” diyerek gözünüze sokulan bir anlayış yok. Karakterler gayet gündelik hayattan oluşurken hikâye de çok doğal ilerliyor. Bir oturuşta yaklaşık 10 bölüm izledim. Geriye kalan bölümleri de ara ara izleyerek tamamladım.

Bu tarz sanatın ve dijitalleşmenin içinde olduğu projelerin devletin birçok alanı için gerekli. Unutmamak gerek iletişimde boşluk bırakırsanız birileri doldurur. Artık Youtube’u veya diğer dijital medya platformlarını hakir görme devrenin devlet nezdinde de bitmesi gerekiyor. Velivizyon gibi projelerin artması kamusal yayıncılık anlayışını da canlandırabilir. Her kişinin veya grubun kendilerine göre doğru belirlediği bu iletişim çağında mutlaka devletin yetkili kurumları da yerini almalı ve doğru anlayışı kitlelere iletmeli.