SEÇİME GİDİYORUZ

Ortada bir hasta var. Acıdan kıvranıyor. Çevresinde insanlar toplanmışlar hasta hakkında karar vermek için müzakere ediyorlar. "Bu hastanın ameliyat olması lazım" diyenler var. "Yok canım ağrı kesici verilsin" şeklinde teşhiste bulunanlar var. "Yok yok, bu numara yapıyor, bak gözleri nasıl parlıyor" diyenler var.

Kimse demiyor ki, "aramızda doktor varsa muayene etsin. Yoksa doktor bulalım".

Halkın arasında doktor varsa da ya sesini çıkaramıyor veya onu ciddiye alan yok.

Mesela dedik.

Olması gereken bu değil mi?

Ama olmuyor işte.

Sistem böyle.

Seçimlere giriyoruz. Manzara bu.

Bir eşşek hikayesi aklıma geliyor.

Bir medrese kaçkını bir ramazan günü bir köye vaiz olarak gitmiş. Köyde ramazanı yarılamış. Heyecanlı vaazlar veriyormuş. Ağlıyormuş ve ağlatıyormuş. Tıpkı fetö gibi.

Günlerden bir gün bu köye bir müderrisin yolu düşmüş. Bu ağlayan ve ağlatan medrese kaçkınının vaazını dinlemiş.

Bakmış ki, adamın okuduğu ayet, ayet değil. Hadis, hadis değil. Uydurup uydurup sallıyormuş. Biraz sabrettikten sonra dayanamamış demiş ki, "ey cemaat bu adam zırvalıyor. Bildiği bir şey yok. Dinlemeyin bu adamı. İnancınıza zarar verir".

Medrese kaçkını kendini müdafaa etmiş. Cemaatten büyük bir çoğunluk medrese kaçkınından yana tavır koymuşlar.

"Sen nereden çıktın" demişler. Bu hocamız bize ne güzel anlatıyordu. Çek git burdan" şeklinde çıkışmışlar.

Cemaattan akl-ı selim olan bir kaç kişi de "yahu bir dakika" demişler. "Bir de bunu dinleyelim. Belki doğru söylüyor olabilir".

Camii içinde tartışma hız kesmemiş dışarı intikal etmiş. Harman yerine doğru yürümüşler hep birlikte.

Bağrışa bağrışa gidiyorlar.

İçlerinden "akıllı" olan biri "yahu arkadaşlar biz niye tartışıyoruz. Bu iki hocayı imtihan edelim. HAngisi kazanırsa onun haklılığını kabul edelim" demiş.

Tamam denilmiş. Sıra gelmiş imtihana.

"Peki, nasıl bir soru soralım?" demişler köylüler birbirlerine.

Bir müddet "hangi soruyu soralım" müzakeresi devam etmiş.

Sonunda yine "akıllı" olan demiş ki, "bu iki hocaya 'eşşek' yazmalarını isteyelim". Hangisi 'eşşek' yazabilirse biz onun gerçek hoca olduğuna hükmedelim" .

Tamam denilmiş.

Medrese kaçkını hoca ile müderrisin eline birer kalem ve kâğıt vermişler. "Yazın bakalım hoca birer 'eşşek" demişler.

Vaazında ağlayan ve halkı ağlatan hoca (medrese kaçkını) yazı bilmiyor ki “eşek” yazsın.

Müderris kâğıda "eşek" yazıyor ve uzatıyor imtihan heyetine.

Medrese kaçkını "eşek" yazamıyor ama bir eşek resmi çizerek o da uzatıyor kâğıdı imtihan heyetine.

İmtihan heyeti sınav kâğıtlarını inceliyorlar ve müderrisin "eşek" yazısına bakarak diyorlar ki, "bu ne biçim eşşek. Hiç eşeğe benzer tarafı var mı bu yazının? Biz bu hocayı dikkate almıyoruz".

Öbür "eşşek" resmini çizen medrese kaçkının kağıdını havaya kaldırarak "işte bu gerçek hoca!. Bakın bakın ne kadar eşeğe benziyor" diyerek, medrese kaçkınına sahip çıkmışlar.

Bu memlekette herkese yer vardır. Fakat herkes yerinde olmak kaydıyla.

“Eşşek” yazısını yazanla yazamayanlar aynı torbaya konulmaması temennisiyle.

Bayramlarınızı tebrik ediyorum.