Doğru olanın yerine havalı olanı yapmayı tercih ediyoruz. Görünen ama ulaşılamayan insanlara dönüştük. Dijitalleşmenin zirvesinde yaşadığımız bir çağın tam göbeğindeyiz ve yadsınamaz.
Doğru olanın yerine havalı olanı yapmayı tercih ediyoruz. Görünen ama ulaşılamayan insanlara dönüştük.
Dijitalleşmenin zirvesinde yaşadığımız bir çağın tam göbeğindeyiz ve yadsınamaz. Bu çağ bize öğretiyordu' ki; 'siz başkasınız ve diğerlerinden farklı olmalısınız. İçten içe sardığı bu duygu ortaçağın vebası, milenyumun kanseri gibi sanki. Çok sinsi ve çabuk yayılıyordu. Depresif hareketler, çılgın ön yargılar, anlamsız anlayışsızlıklar, hedefe koymalar ve ifadelerin saptırılmaları…
Ona bağımlı kalmak çok kişinin kaderi gibi artık.
Yöneticinizin, sokak ortasındaki müzisyenin, eşinizin hatta ve hatta çocuklarınız bile.
Bizler 'kullanıcıyız' ve her kullanıcı gibi hedefe giden yol da atılan adım normaldir meselesiyle kullanmaya devam ediyorduk…
Sahte ve kırılgan popülerlikle yaşamsal ritimlerin örtüşür olmuyor oluşunda yalnızlaşan koskocaman bir insanlık var artık. İşte bunlar arafta kalanlar.
Nasıl düşünülürdü ya da düşünce neydi önemsizleşti. Ritimler değişti ve artık; 'Bir sonraki adımda ne yapmalıyım? Şimdi nasıl bir post hazırlamalıyım ki kaybolmayayım.' gibi endişeler yerini almaya başladı. Bu dehşet bir sorundu bizim için. Var olma çabası içinde ilerlerken kayboluşun portresi gibi. Da Vinci bu çağın resmini yapsa nasıl yorumlardı acaba diye düşünüyorum. Koskocaman bir kara delik!
Geleceğimiz için çok endişeliyiz! Yani çocuklarımız için endişe ettiğimizi mırıldanırken, çaresizliğimiz çarpıveriyor yüzümüze tokat gibi…
Hatırlıyoruz daha geçen yıllarda boy boy haberleri yapılırdı, haber bültenlerinin dahi giriş sunumu olurdu o haber. Biliyorsunuz siz de 'Mavi bebek' oyunu. Uygulamalı olan bu oyunu oynayan çocuklar hipnotize olup inthar eder ya da alışık olmayan davranışlar sergilerlerdi. Bununla ilgili hastahanelerin acilleri hınca hınç dolup taşardı. Bu sadece bir örnek ve çoğalacağını da bildiğimiz halde toplumsal sinir krizlerimizin müsebbibi olmasına rağmen neden sosyal ağları görmekten imtina ediyoruz anlayamıyorum. Uyuşturucu kullanımının yol açtığı psikolojik sorunları kabul ettiğimiz gibi sosyal medyanın açtığı sorunları da kabul etme zamanı gelmedi mi sizce de?
Dozunda ve kararında kullanım olmazsa toplumsal felaket kapımızda.
İnsan sosyal bir varlıktır önermesi artık tarihe karışacak gibi. 96 yılı ve sonrasında doğan çocuk ve ergenlerle oturup konuşamıyoruz. İletişim eksikliği yaşanıyor. Sadece yazarak anlaşmalı bir çağa girdik. Endişe ediyoruz ancak hiç bir şey yapmıyoruz. Depresifler, kaygılılar, ve girişken değiller. Onların dünyasına yetişemiyoruz. Çok hızlı bir dünyaları var. *2 hızında algılıyor ve düşünüyorlar dünyayı. Nesiller arası sosyolojik bağın ipleri aşınmaya başladı bile. Duygusallık yok. Varsa da ifadesi nasıl edilir bilemiyorlar. Arkadaşlık kuramıyorlar. Kurmaya çaba gösterselerde, yine de bu çaba sonunda sosyal medya da yazışmakla sonuçlanıyor. Birçok anne-baba 'ben telefon ve tablet vermiyorum' diyerek günü kurtardığını düşünüyor.