Diyarbakır’da yaşanan bir cinayet sebebiyle Türkiye ayakta. 8 yaşındaki bir kız çocuğu akıllara zarar bir şekilde öldürüldü.

Narin ismindeki bu kızımızın naaşı tam 19 gün sonra bulunabildi.

Emniyet ve jandarma unsurlarımız cinayetin işlendiği mekanın 2 km civarında olan Narin kızımızın cesedine 19 günde ulaşabildi.

8 yaşındaki Narin cinayeti birkaç yönden düşündürücüdür.

Mesela meşhur gazetecilerden biri cinayetin işlendiği köydeki siyasi eğilimle alakalı çalışma yapmış.

Bu gazetecinin tespitine göre Narin’in katledildiği köydeki son seçimde partilerin aldığı oylar şöyledir;

Köyde kullanılan toplam oy 154.

Bu oyların 100’nü Ak Parti almış.

16’sını HÜDAPAR almış.

2’sini YRP almış.

32’sini  DEM Parti almış.

Yazar bu oy dağılımını verdikten sonra bu köyün “muhafazakâr” olduğunu ve “Allah korkusu var mı?” diye soruyor.

Yazar “Allah korkusu var mı?” sorusunu yöneltirken hükümetten bir bakana laf “sokuşturuyor”  ama bizim yazar ile bakan arasındaki polemiğe girmek gibi bir niyetimiz yok.

Bize göre Allah korkusu partilere verilen oylara göre ölçülmez.

Her ne kadar ülkemizde siyasi partiler ile seçmenler arasında sağlıklı bir iletişim olmasa da biz yine Allah korkusu veya ahlak meselesinin böyle ölçülmemesi gerektiği kanaatindeyiz.

Siyasi partiler ülkenin yönetimine taliptirler ve bu yönde çare üretmelidirler.

Siyasi partiler, ahlaklı rolü yaparak veya Allah korkusunu istismar ederek seçmenlerin oylarını almaya  talip olmamalıdırlar.

Tekrar Narin kızımızın katledildiği köyün oy dağılımına dönersek;

Ülkemizde ahlakî bir dejenerasyon olduğunu kabul etmek zorundayız.

Tepeden tırnağa sosyal yapıda bozulma olduğunu görmek durumundayız.

Sadece sosyal yapıda değil ekonomik yönden de öyle olduğunu söylemeye gerek yok.

Fakat bu bozulma oyların  verildiği partilerle ölçülmez.

Falanca partiye oy verirseniz ahlaklı olunur, filanca partiye verirseniz ahlaksız olursunuz gibi bakışlar sağlıklı değildir.

Narin cinayeti millet olarak bizi tekrar derin derin düşündürmelidir.

Vesselam…