Merkez sinir sistemimiz vücudumuzun yöneticisidir. Ruh yapımız ve kişiliğimiz beyin aracılığıyla ile kendini ifade eder. Beyin orkestra şefidir. Orkestra şefi stresli olursa bütün üyelere yansır. Beynimiz stres yönetiminde, zaman yönetiminde duygu, düşünce, fikir ve davranış denetiminde doğru kullanırda, doğru programlar yazarsak mutlu, başarılı nitelikli yaşayabiliriz.(Nevzat Tarhan) başarılı, verimli, saygılı, sevgili ve hoşgörüyle bakabilen bir ortamda yaşamak ve sonunda mutlu olmak için bizim vermiş olduğumuz karara bağlıdır. Bu karar dünyayı değiştirmek yerine kendimizi değiştirmeye yönelik olmalıdır.

Bizler beynimizle davranışlarımız, duygularımız, düşüncelerimiz arasında bağlantıyı sağlıklı kurmalıyız. Birçok hastalığı tetikleyen aşırı ster olduğunu bilmek durumundayız. Stresi ve kimyasını tanımak, fizyolojisini bilmek önemlidir. İnsan yaşamı, yaşayacağı yaşam kalitesine paralel olarak uzayabilir. Modern yaşam, yaşam standardını yerine göre yükseltir ve yerine göre yaşamı sıkıntılı kılar.

İnsanlar eskiye nazaran daha bilgili, zengin fakat yerine göre daha rahat değillerdir. Bunun sebebi insanların bir anda çok şey istemesi ve isteklerde sınır tanımaması olmasındandır. Kanaat ve yetinme duygu ve düşüncelerin değişmiş olmasındandır. Arz ve talep dengesinin alt üst olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanlar iste ve arzularını dengelediklerinde daha rahat edeceklerini bilmelidirler.

Toplumda bunun dengesini kuranlar çok rahat ve huzurlu bir yaşam sürdürmektedirler. Bunun dengesini kuramayanlar ise sıkıntılı ve stresli yaşam sürdürmekte olduklarına her gün şahit olmaktayız. Duygularımız, heyecanlarımız, neşemiz, sevinçlerimiz, öfkemiz, kıskançlıklarımız, elem, kederimiz beynimizin ürünü olduğunu bilmek durumundayız. Demek ki beyin faaliyetimiz düzenli ve akıllıca yönetilmelidir. Vücudumuzda ruh, akıl, zekâ, kalp ve beden dengesi vücudumuzun manevi ve maddi sağlığı için en önemli olmazsa olmazımızdır.

Son yıllarda zekâ üzerinde büyük çalışmalar yapılmaktadır. Zekâ türlerine göre insanlara yaşam sunma çalışmaları hız kazanmaktadır. Özellikle öğrencilik yıllarında çocukların verimli ve başarılı olması için çoklu zekâ kuramına uygun ortamlar sunulmaya çalışılmaktadır. Okullar bunun üzerine çalışmalar yapmaktadır. Bu çoklu zekâ kuramı ve çalışmaları başlı başına bir konu olduğu için bunu ayrı ele almak ve değerlendirmek ve bunun üzerine kafa yormaya gerek vardır. Özellikle yetişkinlerde insanı mutlu eden ve üzerinde çalışma yapılan zekâ duygusal zekâ olduğunu bilmekteyiz. Duygusal zekâ insanların ruh dünyasını en iyi bize anlatan zekâdır.

Burada üzerinde durulması gereken şu olmalıdır; “Hastalık yok hasta vardır” hiçbir hastalık yoktur ki yüce yaratan onun şifasını yaratmamıştır. İnsanın ruh hali göz ardı edilmemelidir. Ruhsal durum önemlidir. Önemli bir etken olarak daima önemini kuruyacaktır. İnsan stres yönetimini iyi bilir ve olaylar karşısında yıkılmaz ve çözüm ürettiği kadar göçlü olmalıdır. Bizler yaşamımızın her devresini önemser ve onun zarar görmemesi için önlem almayı becerdiğimiz nispette sağlıklı bir insan olma yolunda yol alırız.

Yaşamımızı değiştirmeyi bilirsek ve vücudumuzun kaptanlığını iyi yaparsak yaşam önem kazanır. Yaşam kalitesi; Ruh, kalp, düşünce, akıl ve beden kolektifini kurmak ve yaşamımız süresince buna dikkat etmenin önemli olduğunu biraz önce söylemiştim. Günümüz dünyası stresli bir yaşam dünyası olduğunu bilmeyen yoktur. Bunu bildiğimiz halde stresli yaşamın azaltılmasına yönelik çalışmaları yapmamız ayrı bir çelişkimizdir.

Günümüz dünya yaşamında ve çalışma hayatımız her gün stresli geçmektedir. Dünyanın bu nüfus yoğunluğu ve şehirlerdeki bu yoğunluk ve iş imkânlarının az olması ve işlerin yeterli düzeyde gelir getirici olmaması her insanın stresini her geçen gün arttırmaktadır. Arz ve talep konusu ve buna bağlantılı olarak insanların ihtiyaçların farklılık arz etmesi insanlara dünyayı dar ve sıkıntılı kılmaktadır. Her geçen gün pasta küçülmekte ve insanlar küçülen pastadan kendilerine düşeni alabilmek için koşturmaktadırlar. Bu koşuşturmalar insanların ruh dünyasında sıkıntı yarattıkça stres o derece artmakta olduğunu biliyoruz.

Stresli ortamlar neşesiz, keyfisiz ortamlardır. Stersin azı zarar vermez fakat çoğu zaradır. Stresli ortamlar negatif enerji yayar ve negatif enerjinin olduğu ortamlarda sıkıntı vardır. Bu sıkıntılı ve negatif enerjiyi pozitif enerji çevirmek için emek sarf etmek gerekir. Stresli ortamları ortadan kaldırdığımız andan itibaren pozitif bir enerji ve bu durum insanın kimyasının anında düzelmesi emektir.

Stresli ortam beyin karışıklığı, bulanıklığı, dalgınlık, unutkanlık, uykusuzluk, aşırı yeme ve içme alışkanlığı ortaya koyar. İştahsızlık, ağlama, depresif olma, sınırlılık, öfkelilik, sıkıntı, hazımsızlık belirtileri stresin doğrudan beynine olan etkileri ve sonucu olarak ortaya çıkması ve ardında birçok hastalığa davetiye çıkardığını az önce söylemiştik. Yaşam zorlukları bir tutam tuz gibi olduğunu bilmeliyiz. Onu duygularımızla geniş veya dar kılmak bizim kontrolümüzde olduğunu bilmeliyiz. Sarayda kendini zindan da, zindan da ise kendini sarayda hissedenlerin var olduğunu bilmek durumundayız. İnsanın yaşam tarzı, kişilik yapısı ve dünyaya bakış biçimiyle stresin o kişideki etkisi arasında derin bir ilişki olduğunu biliyoruz. Bu yapının kalitesi oranında insana huzur ve güven gelir. İnsan yaşamı dur, düşün ve yap gibi aşamalardan oluşmalıdır.

İnsan yaşamında hiperaktif olmamalıdır. Hiperaktif her zaman insana zarar vermeyebilir fakat hiperaktifin çoğu zarardır. Bu hiperaktif durum yönetilebilir olmalıdır. Yönetilemezse zarar verir. Yaşamda acele yaşamamak ve sakin, sabırlı ve azimli olmak önemlidir. Halk arasında güzel bir sözümüz vardır ; “Acele eden ecele gider” Bu söz tamda bunun için söylenmiş bir söz olmalıdır.

Yaşamda kendimizle barışık olmak, sabırlı olmak, istikrarlı olmak ve ilkeli olmak bize yaşamımız boyunca huzur ve güven ortamı sağlar ve iç güven ortamı sağlamış olması insanın daha az rahatsız olması demektir. “Sabreden derviş muradına ermiş” sözü bize bu konu da bir öğreti vermektedir. Sabırsızlık insan vücuduna dengesizlik, izanımızı, vicdanımızı ve ilkelerimizi alt üst etmekle kalmaz ve yaşamımızı alt üst eder. “İnsanoğlu kendi kendinin doktor olmalıdır” sözü her yönüyle önemli bir söz olarak söylenmiş bir sözdür. İnsan dünyasını iyi tanıması ve buna göre dünyasına hizmet sunmalıdır. Bir insan kendini her kesten daha çok tanıdığına göre bu insan çözümü de kendisi üretme gücüne sahiptir. Doktorlar daima bize şunu tavsiye etmektedirler; yaşamda rahat olunuz ve yaşamı tatlı hale getiriniz derler.

Bunu bize söyleyen doktorlar kendileri bunu sağlayabiliyor mu? Bunu tam olarak söylemek mümkün değildir. Çünkü onlarda bir insan olarak yaşamın kalitesini kurmada sıkıntıları vardır. Sigara içmek zararlı olduğu halde sigara içen doktorlar biliyoruz. Demek ki bu bir irade sorunudur. Bilmek ayrı bir şey uygulamak ayrı şey olduğuna göre bildiğini uygulayanlar daha önem arz etmektedir. Bilmek işi çözmüyor, bildiğimizi uygulamak ve arkasında durmak her insanın yapabileceği bir şey olmadığını biliyoruz.

İdealist insan kendini tartabilen, kendini hesaba çekebilen, kendisiyle hesaplaşma yapabilen, kendisiyle sözleşme yaparak ve sözünde duran bilen insandır. Bunu yapabilmek ve otokontrolümüzü sağlamak için düşünce yapımızı ve ufkumuzu verimli kılmak gerekir. Bizi yaratan yüce Allah’ın ilahi mesajlarını dinlemek ve ilahi mesajları nefsimizde uygulamak gerekir. Bizi yaratan bizi bizden daha iyi bilen ve bizim dünyadan huzurlu, güvenli ve rahat bir yaşam sürdürmemiz için bizi sınırlayıcı temel ilkeleri onun için koyduğunu bilir ve iman edersek işimiz kolay olacaktır. Görevimi yapar işime bakarım sözü tamda bunu işaret etmez mi? İdealist insan kendine değer veren ve başkasına da değer veren insandır.

İnsanın değerli bir varlık olduğunu ve canlı cansız tüm varlıkların onun emrine yaratıldığını yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ayetlerinde bunu bize söylemektedir. Yaratılmış ayetlerde buna işaret etmektedir. Kendi dünyamız olan kitabımızda bunu bize söylemektedir. Bunu her insan biliyor mu? Bilmesi için kurgusu bu şekildedir. Yüce yaratan insana irade vermiş bu iradeyi kullanma yetkisi insanın kendisine aittir. Bu yetkiyi iyi ve düzenli kullananlarda sıkıntı daha az yaşanmaktadır. İnsanın beyni diniyle barıştır. İnanç değerleri beynini, beyini ise inanç değerlerini tasdikler şekilde yaratılmıştır. Yüce Allah insan zekâsına ve aklına değer vermiş ve akıl sahiplerine yüce dinin buyruklarını farz kılmıştır. Aklı ve zekâsı yerinde olmayanlara dini vecibelerden sorumlu tutmamıştır.

Dini vecibelerden sorumlu olmanın yegâne ilk şartı akıl nimetidir. Akıl ve zekâmızı Kur’an ve sünnete uygun hale getirmek biz inanan Müslümanların işi olmalıdır. Bizler beşeri eğitimizi Kur’an Ve Sünnete uygun yaptığımız nispette kendimizle barışık olmayı yakalayacağız. İnsanı inanç değerlerimiz ışığında tanırsak o zaman doğru olanı yakalarız. Yüce peygamberin insan ve kâmil insan üzerine yapmış olduğu tavsiyelere kulak vermek biz inanan insanların görevidir. Mademki kılavuzumuz Kur’an ve sünnettir. Yaşamımızda yer etmesi ve kökleşmesi için her gün Kur’an-ı kerimin ayetleri tazeliğini koruduğunu bilmek durumundayız. Onun için diyoruz ki yaratılmış ayetlerle gönderilmiş ayetler insan yaşamına ve onun mutluğu için ortak görüşü sunmuştur. Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle; Asra yemin olsun ki, İnsan mutlaka ziyandadır, Ancak iman edenler, Salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.(Asır süresi),

"Gerçekten biz Âdem evlatlarını şerefli kıldık, karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettik, onlara helâl ve hoş rızıklar verdik ve onları yarattığımız varlıkların çoğuna üstün kıldık."(İsra, 1/70), "Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır."(Tin, 95/4-6)

İnsan olarak her gün her saat ilham almaya devam etmekteyiz. Önemli olan bu alınan ilhamların rahmanı olmasıdır. Şeytanı vesveselerden uzak kalarak ilham noktamızı iyi kullanmak bizi mutlu kılacaktır. Gelen ilhamları akıl süzgecinden geçirmek ve yaşamımıza düzen vermek biz insanların görevidir. İçimizdeki şeytanı iyi tanımak ve onun şeytanlıklarına yol vermemek buna karşın içimizdeki rahmanı duygu ve düşüncüleri harekete geçirmek bizi hem önemli bir şahsiyet hem de insan kılacaktır. Demek ki mutluluğun anahtar cümlesi bu olmalıdır.

Bir insanın huzurlu ve güvenli olması için o insan inanç değerlerini iyi bilmesi ve inanç değerlerini istismar etmeden gerçekçi bir şekilde nefsinde yaşamalıdır. İnanç değerleri insanların her iki dünyada yaşam kalitesini yüksek tutması için vardır. Bu inanç değerleri sömürü düzeni için kullanılmamalıdır. Sömür aracı yapmak isteyenlere fırsat verilmemelidir. Birileri bize şunu söyleyebilir; dini yaşamı bazı dünyalık işler alet edenleri görmüyor musunuz? Doğrudur bunu yapanlar vardır, var olmaya devam edecektir. Önemli olan inanç değerlerimizi kendi huzur ve güven ortamımız için benimsemek ve bu düşüncelerle fikir dünyamızı zenginleştirmektir.

İnsanların huzurlu ve güvenli olması için yaşam dolu, candan, sevecen, sevimli, dürüst, iyiliksever, yardım sever, vicdanlı ve izanlı olması gerekir. Hak, hukuk, adalet duyguları iyi olan ve bu konuda haksızlık ve hukuksuzluk yapmayan insan olmak insanı huzurlu ve güvenli kılar. Bir insanda insan haklarına saygı ve sevgi yoksa o insandan korkmak ve uzak durmak insan olarak görevimizdir. İnsan kendi nefsine uygun görmediği bir haksızlığı bir başkasına uygun görmesi insani değildir. İnsan merkezli ve insanı önemseyen işler insan huzurlu ve güvenli kılar. Bu da şu demektir; sağlıklı ve huzurlu insan mutlu insandır. Mutluluk var olan bir şeydir. Onu yakalamak her insanın elindedir. Azıcık çaba ve azıcık iyi niyet yeterli gelecektir.

Hak, hukuk ve adalet duygusu zayıf olan ve şiddeti kendine yaşam tarzı yapan insanlar aslında korkak ve endişeli insanlardır. Bunların mutlu yaşamları olamaz ve olmasının da imkânı yoktur. Yüce Allah bu tip insanları yaratmış ve göndermiş ayetleriyle ikaz etmektedir. Yüce kitabımızda zalimlere ve zulmediciler mesajlar var olduğunu bilmekteyiz. O zaman zalim olmamak bizim elimizdedir.

Akıllı ve zeki olmak ve yeri yerinde kullanmak önemlidir. Birinci sınıf zekâ, iki karşıt görüş ve düşünceyi aynı anda akılda tutabilen yeteneğe sahiptir.(F.S.Fitsgerald) akıllı ve zeki insan insanların fikir ve düşüncesini önemseyen insandır. Bilim dünyası ve teknoloji zekâ ürünü olarak ilerlemektedir. İnsanlığa hizmet sunmaktadır. Bazen de ilim ve bilim kontrolden çıkmakta ve kötü düşünceli insanların elinde insanlığın zararına kullanılmaktadır. Burada zeki olmak ayrı şey akıllı olmak ayrı şeydir. Akıllı insan insanlığa yararlı işler sunan insandır. Bu ayrıntıyı bilmek durumundayız.

İnsan olarak zaman zaman aklı yeniden inşa etme sorumluluğumuz vardır. Vahyin inşa ettiği akıl adil olan akıldır. Bunu muhafaza etmek her birimizin görev ve sorumluluğudur. Her insan temiz ve İslam bir fıtrat üzere yaratılmıştır. Bu temiz ve İslam fıtratını korumak ve yaşatmak insanın kendi idaresindedir. Bunu koruduğu kadar insanı davranmayı bilecektir. O zaman yeryüzü meleği olmayı hak edecektir. Yeryüzü meleği olmak onu mutlu kılacaktır.

İnsanlık bu gün ilim ve bilim sayesinde teknik ve teknolojinin gelişmiş olması dolayısıyla birçok güzellikleri aynı anda yaşamaktadır. Özellikle iletişimde büyük ilerlemeler olması ve insanların sosyal medyayı kullanmış olması birçok konuda rahatlık sağlamıştır. Bu sosyal medyanın olumsuz yönleri yok mudur? Elbette ki vardır. Önemli olan olumsuzlukları en aza indirmektir. Sosyal medya iyi işler için kullanırsa insanlık için huzur ve güven ortamı sağlamaktadır. Sosyal medya silah olarak kullanılması halinde insanlık için huzursuzluk ve güvensizlik yarattığını her insan bilmektedir. Önemli olan insan olarak yaşamamızı bilmek ve sorumluluklarımızı unutmamaktır. Sosyal meydanında insan yaşamında mutluluk ve mutsuzluk yarattığını bilmek gerekiyor.

İnsan onur, gururu ve haysiyeti önemlidir. İnsan onur ve gururunu zedeleyici işler yapmamak gerekir. İnsan yaşamıyla ilgili her konu da hassa olmak gerektiğini bilir buna göre bir yaşam ortamı kurarsa problemler ve sorunlar en aza indirgenmiş olur. İnsan iç dünyasını zengin kılacak ve iç huzurunu sağlayacak kültürel, sosyal, sanatsal, edebi değerlerini güçlü tutmalıdır. İnsan okumalarını ve araştırmalarını yapmada bilinçli davranmak durumundadır. Her insan okuma ve araştırma kültürünü okul yıllarında sağlam bir temele otur tutmak mecburiyetindedir. İnsan kendi iç dünyasını mutlu edecek ve ruhunu okşayacak sanat ve sanat ağırlıklı meşguliyetlere önem vermek gerekir.

Küçük şeylerle mutlu olmanın yollarını geliştirmek insanın kendisinin elindedir. Bizim bu dünyada köle olmadığımızı, kollarımızda zincir olmadığını, yüreklerimizde ve gönüllerimizde zincir var mı? Bizim bu modern hayatın kölesi olmadığımızı, evlerimizi ve yaşam mekânlarımızı esir kampı değil yaşanır bir mekân yapmak her birimizin görevidir. Aile ortamında, arkadaş ve iş ortamında mutlu olmanın ortamlarını kurmak elimizdedir. Bazı kıskanç ve hırslarımızı torpillersek ve başkasının da yaşamına saygılı olursak, insanlara sevgi ve saygıyla bakma ahlaki değerlere sahip olursak işimiz kolay olacak ve mutlu olacağız. Çok zenginliğin daima huzur ve güven sağlamayacağını bize yetecek kadar bolluk ve imkâna sahip olmanın farkında olmak gerekir. Yaşamımızın tatlı ve acı taraflarını birlikte yaşamak bize huzur verecektir. Yaşamın kendisi çile ve ızdırap olduğunu bilmek, insan olarak pişmek bizlerin görevi olduğunu bilmeliyiz. Kendi özgürlüğümüze verdiğimiz değer kadar başkasının da özgürlük alanına saygılı olmak bizi mutlu kılacaktır.

Dünya hırs ve kıskançlıklarımızı sınırlamanın yolu küçük değerleri değerli kılmak ve onlara sarılmaktır. Düşünce ve fikirlerimizde inatçı olmamak ve hırslarımıza yenilemeden yaşam ortamı kurmak insanı huzurlu kılacaktır. Eşimize, çocuklarımıza, ailenin diğer fertlerine saygılı ve sevgili olmak, onlarla olan ilişkilerimiz insanı değerlere uygun tutmak bizi mutlu edecektir. Bir başkasını mutlu ettiğimiz derece de kendimizde mutlu olacağımızı bilmeliyiz. Dünya malına ve onun sağladığı cazibeye kendimizi kaptırmadan bir yaşam sürdürmek bizi mutlu edecektir.

Makam, mevki, servet ve şöhret hastası olmadan bunlardan bize yetecek miktarda yararlanmak bizi mutlu edecektir. Bu konularda insanları rahatsız edici tutum ve davranış içinde olmak mutsuzluğa giden dikenli bir yol olduğunu bilmek durumundayız. Hırs ve kıskançlıklarımızın kölesi olmadan bir yaşam tarzı ortaya koymalıyız. Her insanın çekim yasasına uygun yaşam izlemesi gerekir. İnsan olarak çekim yasamıza uygun işler tasarlamak ve çekim alanımıza bunları almak gözden kaçırılmamalıdır. Çekim yasamıza iyi, güzel, sevimli ve hoş düşünceler geliştirdiğimizde bizi o yöne götürecektir.

İlişkilerimiz, hayallerimiz, yaşam biçimiz, başarımız, başarısızlıklarımız, sevgimiz, saygımız, kıskançlıklarımız, inanç değerlerimiz kısacası her alanımız çekim yasıyla ilgi ve alakalıdır. Çekim yasamızı pozitif enerji de kullanmak ve yönetmek bizi mutluluğa götüren yol olacaktır. İnsan olarak bazen de azıcık bir eziyet ve ızdıraptanda tat almada söz konusu olabilir.

İnsanın mutlu olması için her insan iyilik tarafı olması, iyiliği desteklemesi, kötülüğü önleyici tedbir alması, alması gereken tedbirin genel çerçevesi yüce peygamber buyruğu şöyledir; her kim bir kötülük görürse elleriyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, ona da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin. Bu imanın en zayıf noktasıdır. Buradan anladığımız şudur; insanın mutluluğu toplumun mutluluğuna bağlıdır. Bunun olabilmesi için toplumda yaşatılan kural ve kaidelerin insanı olmasına bağlıdır. Bunların korunması sorumluluğu insanlığa verilmiştir.

İnsanı huzursuz eden ve insanlığa düşman ne varsa tüm semavi dinlerde yasak kılınmış olması bize insanlığın ortak değerlerini vermektedir. İnsan olarak bu ortak değerleri sahiplenmek ve yaşatmak sorumluluğumuzdur. Bunu yapmadığımız takdirde insanın mutluluğu yok olacaktır. Demek ki mutlu insan olmak kendi başına elimizde olan bir durum değildir. Bu insanlığın ortak malıdır.

Tüm insanı ihtiyaçlarımızı karşılarken insanı davranmak ve onları ihtiyacımız kadar kullanmak gerekir. İhtiyaçlarımızı karşılamada israf etmeden karşılamanın önemli olduğu ve aynı zamanda insanı olduğunu bilmeliyiz. Bu günkü dünyada insanı temel ihtiyaçlarını karşılamayan binlerce hata milyonlarca insanın olduğunu bilmek ve ona göre davranmak gerekir. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılaması için içinde yaşadığımız çevremize karşı sorumluluklarımızı bilmek ve buna göre yaşam tarzı geliştirmek bizi mutlu edecektir. Kullanmakta olduğumuz insanı temel ihtiyaçların her insana ait olduğunu bilmek ve lüzumundan fazlasına sahip olmamak bilinci kazanmak insan olarak bizi mutlu edecektir. Bunun olabilmesi için dini gereksimiz olan yardım, zekât, sadaka ve vergi verme kültürümüz yaşamımızda yer etmelidir.

Sözün kısası mutlu insan olmak için önce yaratılış gayemizi bilmek, ona uygun yetişme tarzı geliştirmek. Kur’an ve sünnete uygun davranış geliştirmek. Üretebilen ve ürettiğini tüketebilen insan olmaktır. Ürettiğinin helal ve yasal yollardan olması, Üretilenden alın teri aramak ve hakkından fazlasına talip olmadan kanaat sahibi olmaktır. Üretilenden devletin ve diğer insanların hakkını gözetmek, paylaşımcı olabilmektir. Aç gözlü olmamak ve kıskançlık içinde olmadan insanlara yardımda bulunmaktır. Dünyaya kalıcı gözle değil geçici gözle bakabilen olmak ve geçici olana değerinden daha fazla değer biçmeden yaşam sürdürmektir. İnsanı değerleri ön planda tutan ve insan merkezli iş yapabilen insan olmaktır. İnsanı ilişkilerde Kur’an ve sünnetin yolundan ayrılmamak gerekir. İnsanların özgürlük alanlarına kısıtlama getirmeden insanların hak, hukukunu saygılı olmaktır. Mutlu bir insan olmak istiyorsak yaratılmış ve gönderilmiş ayetlerin ışığında yaşamımıza yön vermektir.

İç dünyamızı bunlarla güçlendirmek bizi mutlu kılacaktır. Biz mutlu olursa başkasının da mutluluğuna bir mum yakarız. Kendine yardım eden Allah’a yardım eder. Yüce Allah siz kendinizi değiştiriniz ki sizi idare edenler değişsin mesajını bize vermektedir. Bizler insan olarak iyilik deryasına bir damla su taşırsak gün gelir bu iyilik deryası bolluk ve bereket olarak bize dönecektir. Biz yüce yaratana sözümüz, icraatımızla katkı sağladığımız oranda yüce Allah’a yardım etmiş olacağız. Doğru işi doğru zamanda ve doğru yerde ve doğru olarak yaparsak endişemiz olmamalıdır.

Yüce yaratan doğruluk tarafı ve güzellikleri yapmak üzere bize irade verdiği gibi tersini yapma iradesi de vermiştir. Fakat yüce Allah bizim doğru işleri yapmamızdan daha hoşnut olmaktadır. Bu durum yüce Allah’a yardım anlamına gelmektedir. Bu da sonunda insanın mutluluğu demektir.

Bütün bu tedbir ve çalışmalarımızın alınmasıyla birlikte mutluk ve huzuru bize verecek olan yüce yaratandır. Ona sığınmak ve ondan onu beklemek bizim görev ve sorumluluğumuzdur. Yüce Mevla’dan İstek ve arzumuz huzurlu ve mutlu bir yaşam olmasıdır. Bizim mutluluğumuz başkalarında mutluluğunu ister olmalıdır. İnsanım diyen her insan mutlu olmalıdır. Mutluluk ağacını insanlar olarak birlikte dikmeliyiz. Birlikte bakımını yapmalıyız. Yaratılmış insanlar olarak mutluluk yolunda yol almak ve mutlulukta buluşmak temennisiyle. Bu makalemi kaleme almadan önce okuma ve araştırmalarım kaynaklık eden eserler ve kaynakçaları aşağıda vermeyi bir sorumluluk olarak gördüm. Bu kaynakçaları okudum ve istifade etmiş olduğumdan dolayı bu eserlerin yazarlarına ayrıca teşekkür ediyorum.

Kaynakçalar: Küçük şeylerle mutlu olma(Üstün Dökmen), Mutluluk Psikolojisi( Nevzat Tarhan ),kendine yardım etmek(Samuel Smiles),Daha Nasıl Sorun Çözme (Michael Stevens),daha üretken düşünme(Geoffrey Petty),İnsan ve mükellefiyetleri(Said Havva),Din ve Beyin (Prof.Dr. Gazi Özdemir),Kalp, Nefs, Ruh(Prof.DR. Robert Frager) ,İş yaşamına stres(İnayet Pehlivan),hayatın yeniden işaası(Mustafa İslamoğlu),Çekim yasası (Nil Gün), Kur’an-ı Kerim Meali Ve Tefsiri ( Elmalı Hamdi Yazır)