ÂDETİ değildi ama geceleyin saat ikide âniden uyanıverdi. Yatakta
öbür tarafına döndü, uyuyamadı. Uykusu iyice kaçmıştı. Bari
kalkayım sıcak bir çikolata yapıp içeyim, sonra yatar uyurum
dedi.
Çikolatasını yaptı, bilgisayarının başına geçti. E-mailini açtı.
Tanımadığı birisi bir mektup göndermişti. İsteksizce okumaya
başladı. İlk paragraftan sonra dikkatlendi, mektup çok enteresandı.
Ruha hitap eden bir üslubu vardı. Hayat tarzına karışıyordu ama
rahatsızlık vermiyordu. Mektubu bir kere okudu, tekrar okudu.
Çikolatası soğumuştu. Mektup onu derin düşüncelere sevk etti.
Göndereni tanımıyordu ama yazılanlar önemliydi.
Çocukluğunda ona bir şeyler söyleyip anlatmışlardı ama büyüyüp
hayata atılınca onları unutmuştu. Mektup onları hatırlatıyordu.
Var olmanın, hayatın amacı neydi?.. Geliş nereden, gidiş nereye
idi.
Önce ne vardı, sonra ne olacaktı?
Bugünkü hayatı hayat mıydı?
Ne yapmalıydı?.. Nasıl yaşamalıydı?..
Doğrusu mektup onu çok etkilemişti. Yatmak istedi, yatamadı.
Düşünmeliydi.
Bu üslup, bu hitap tarzı, bu samimiyet… Tanımadığı mektup sahibi
sanki kadim bir arkadaşıymış gibi yazmıştı.
Onunla görüşmeliydi… Acaba nerede yaşıyordı?.. Görüşebilir
miydi?
Onun verdiği haberleri bilmez değildi ama onları gündeme
getirmiyordu.
Bugünkü hayat tarzı ona nice niçinleri, nasılları düşünme imkanı
vermiyordu.
Mektupta yazılanlar doğruysa, durumu hiç parlak değildi.
Saatlerce düşündü. Çay içti, kahve içti. Dışarıda fecir aydınlığı
başlamıştı. Pencereyi açtı, ufka baktı. Dolunayın ışığıyla parlayan
asümandaki bulutlarda ona yazılmış başka bir mektup vardı. Şimdiye
kadar semadaki bu mektuba niçin hiç dikkat etmemişti? Mektubu
okumaya çalıştı. Bilgisayardaki mektuba benziyordu. Onu iyi
düşünmeye, dikkate, doğru yolu seçmeye, hazırlanmaya
çağırıyordu.
Bir yol ayrımındaydı. Levhanın biri haysiyete, kurtuluşa, saadete
çağırıyor; diğeri cahillik, felaket ve azab yolunu
gösteriyordu.
Bilgisayarlardaki mektup, semadaki mektup…
Bu iki mektup ona gönderilmişti.
Semadaki mektubu kimin gönderdiğini anladı.
Bilgisayardaki mektubun sahibini öğrenmekten vaz geçti.
İki yolun birini seçti…
Onu kurtaracak, saadete götürecek yolu.
(İkinci yazı)
Böyleleri İslam’a Hizmet Edemez
ŞU kimseler İslam’a doğru düzgün hizmet edemez:
Benciller, kendine tapanlar, megalo manyaklar…
Nefsleri emmâre derekesinde bulunanlar. (Hizmet edebilmek için en
az levvâme rütbesinde olmak gerekir.)
Yalancılar… Verdikleri sözleri tutmayanlar… Emanetlere hıyanet
edenler. (Bu üç kötülük ve günahın devamlı işlenmesi kişiyi münafık
yapar).
Parayı, serveti, zenginliği çok sevenler… Haram yiyenler…
Din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı yapanlar…
Müslüman arivistler…
Futbol kulübü gibi tarikat, cemaat, hizip, fırka tutanlar…
Zekatları Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı olarak toplayan
ve sarf eden; bu suretle fakirlerin, miskinlerin, mültecilerin
haklarını gasb edenler…
Ün ve alkış isteyenler…
Lüks meskenleriyle, lüks otolarıyla, lüks hayat tarzlarıyla
övünenler…
Tevazudan, sadelikten, alçak gönüllülükten nefret edenler.
Gururlular, kibirliler…
Hiç hatâ yapmadıklarını, günahsız olduklarını sananlar.
Yalan da olsa övgülere bayılıp sevinenler; doğru da olsa
tenkitlerden ve uyarılardan hiç hoşlanmayanlar…
Ümmetin işlerini güvenilir ve ehliyetli danışmanlara danışmayanlar,
istişare etmeyenler.
Fâsık-ı mütecahirler yani büyük günahları açıkça, açıkta, küstahça
işleyenler…
Çok konuşanlar, lisan ile ilgili günahları çok işleyenler.
Zinayı büyük günah ve ağır suç olarak kabul etmeyenler…
Müslümanların kendi aralarında riba muameleleri yapmasını caiz
görenler…
Azgınlıklara karşı nehy-i münker yapmayanlar…
Kur’anın, Sünnetin, İslam ahlakının hükümlerine riayet
etmeyenler…
İsraf edenler…
Kafirleri, münafıkları, deccalları, kezzabları sevenler, onlara
tâzim edenler…
Velisi olduğu kadınlar konusunda Şeriatın tesettür ve hicab emrini
yerine getirmeyen, onları şeytanî tesettüre büründüren…
İfrat veya tefrite kaçanlar, itidalli olmayanlar…
İslama, Kur’ana, İmana yapılacak hizmetler ihlasla
yapılmalıdır.
İhlassız, riyakarane yapılan ibadetler makbul olmaz.
İhlassız hayır hasenat makbul olmaz.
İhlassız cihad makbul olmaz.
İlim ihlasla, iyi niyetle öğrenilmeli ve öğretilmelidir.
Kur’ana hizmet maksadı ve niyetiyle Allah razısı için telif
edilmeyen; para kazanmak, mal mülk sahibi olmak için yazılan Kur’an
tefsiri hizmet değildir.
Müfessirlik icazeti olmayanların yazdığı tefsirler okunmaz.
Aldığı maaşı namaz kıldırdığı için alan imamın ardında namaz
kılınmaz.
İslamî ve imanî hizmetlerin ifası esnasında holiganlık, militanlık,
fanatizm sergileyenler gerçek hizmetkar değildir.
Cahillerin keramet sandığı nice şey istidractır.
Yaptıkları nafile ibadetleri, verdikleri sadakaları gösterenler
münafıktır.
Kişi elbette namaz kılmalı, oruç tutmalı, zekat vermelidir ama
ibadetleriyle öğünenler ‘ucb denilen günaha batar.
Musalli Müslüman kıldığı her namazdan sonra, Allaha layık ibadet
edemediği için bağışlanma dilemeli, istiğfar getirmelidir.
Gerçek dindar kişi, namaz kılmayanları tahkir etmez, inşaallah
onlar da kılar, onlara da nasip olur duasını yapar.
Kafir ve münafıklara şefkatli ve merhametli, başka meşrepteki salih
Müslümanlara kaba, galiz, çetin, yavuz olanlar itidalsiz,
teennisiz, dengesiz kimselerdir.
İslamî kesimde bir hizmet edebiyatıdır gidiyor.
Bu hizmetlerin hangileri gerçekten hizmettir, hangileri sahte
hizmettir?
Cenab-ı Hak cümlemizi nefslerini ıslah, niyetlerini tashih edip
ihlasla hizmet eden kullarından eylesin.