Ali Bardakoğlu hakkında şimdiye kadar yazdığımız altı yazıdan çıkan netice, onun dine dair tartışılmayan hiçbir saha bırakmadığıdır. Bu yazımızda, hakkındaki hadisler mütevatir seviyede olan Hz. Mehdî’nin (a.s.) zuhurunu inkâr anlamına gelen sözlerini ve bir yurtdışı görüşmesini gündem ederek Bardakoğlu dosyasını şimdilik kapatacağız.

Ali Bardakoğlu hakkında şimdiye kadar yazdığımız altı yazıdan çıkan netice, onun dine dair tartışılmayan hiçbir saha bırakmadığıdır.

Bu yazımızda, hakkındaki hadisler mütevatir seviyede olan Hz. Mehdî'nin (a.s.) zuhurunu inkar anlamına gelen sözlerini ve bir yurtdışı görüşmesini gündem ederek Bardakoğlu dosyasını şimdilik kapatacağız.

I- KURAMER'İN DÜZENLEDİĞİ MEHDÎ SEMPOZYUMU

Evet, KURAMER'in başkanı olarak Bardakoğlu yüzlerce hadisle sabit olan, delil çokluğu sebebiyle mütevatir seviyeye ulaşan Mehdî meselesini inkar etmekten ve din dışı göstermekten de çekinmemiştir.

Onun nezdinde bu konudaki yüzlerce hadis bir mana ifade etmiyor…

Esasen buna şaşılmaz. Zira onun yazılarımızda gündem ettiğimiz birçok reformist fikri zaten ortadadır. 'Kur'an'ın değişecek ve değişmeyecek olanından' bahseden kişinin, sünnet ve hadisleri dışlamasını anlamak zor değildir.

Yazımıza mesnet teşkil eden toplantı, KURAMER'in 22 Ekim 2016'da Üsküdar'da yaptığı 'Beklenen Kurtarıcı İnancı' adlı sempozyumdur.

1- Bardakoğlu'nun Açılış Konuşması

Sempozyumun açılış konuşmasını KURAMER Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla Ali Bardakoğlu yapmış olup, konuşma basına şöyle yansımıştır:

'Hemen bütün dinî gelenek ve kültürlerde kurtarıcı beklenti ve inancına, kurtarıcılık işlev ve gücüne sahip olduğuna inanılan şahsiyetlere dair bilgiler/anlatılar mevcuttur. İnanışlar literatürü beslemiş, literatür inanışları yaygınlaştırmıştır. İslam'ın ana kaynağı Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'den sonra bir kurtarıcı geleceğine dair bir açıklamaya rastlanmazken, ilk asırlardan itibaren oluşan dinî literatürde, daha yoğun biçimde de hadis ve tasavvuf kitaplarında başta Mehdî ve Mesih olmak üzere 'beklenen kurtarıcı' düşünce ve inancını besleyen kavramların oluşturulduğunu ve bu alanda ciddî bir tartışmanın başladığını görmekteyiz'

İslam dünyasında beklenen kurtarıcı inancının istismar edildiğine dikkat çeken Bardakoğlu, 'Genelde İslam dünyasının öteden beri içinde debelendiği, özelde de ülkemizin bugün 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra son birkaç ay içinde karşı karşıya kaldığı ve baş etmekte zorlandığı sorunların arkasında dinî kültürdeki bu tür inanışların kullanılmasının ileri derecede pay sahibi olduğu açıkça görülmüştür. Böyle olunca, Kur'an ve Sünnet'e bağlılık iddiası taşıyan her bir Müslüman'ın, bu konuda dinin ana kaynaklarından hangi noktada ne gibi sapmaların yaşandığını sorgulama ve öğrenme hakkı vardır' diye konuştu.'[1]

Bardakoğlu'nun bu haberde yer alan cümlelerini kısaca tahlil edelim:

- 'Kurtarıcı beklentili anlatıların bütün dinî gelenek ve kültürlerde olduğu' söylenerek, konu İslam perspektifinde işlenmekten uzaklaştırılıyor. Diğer dinlerdeki yanlış inanış ve uygulamalar İslam'ın hakikatlerine gölge düşürebilir mi? Bize ne o dinlerdeki beklentilerden? Böyle bir yaklaşım, konunun İslam menşeli olmadığı, kültürel bir motif olduğu ve kültürler arası etkileşime istinat ettiği izlenimi vermektedir.

- İslam'da Mehdî, batılın, adaletsizliğin, haksızlıkların kol gezdiği bir zamanda İslam'ın hak ve adaletini bütün dünyaya hakim kılacak, Rasûlüllahın (s.a.v.) halifesi olan liderdir. Müslümanlar Mehdî'yi (a.s.) böyle tanırlar. Acziyet içinde tembel tembel oturup onu beklemezler. İslam'daki Mehdî inancı Müslümanları atalete sevk etmez; bilakis onları aksiyoner kılar.

Düşünelim bir kere:

Mehdî'nin (a.s.) geleceğine inanan bir Müslüman, 'Nasıl olsa gelince bütün işleri o yapar!' diye yan gelip yatmayı mı tercih eder, yoksa 'Gelmesine yetişirsem yanına yaklaşacak yüzüm olsun, yetişemesem de hiç olmazsa ona asker yetiştireyim!' deyip var gücüyle çalışmayı mı? Elbette ki ikincisini yapar. Nitekim tarih boyunca da öyle olmuştur. Mehdî beklentisi Müslümanlar arasında tembelliğe sebep olsaydı, o zaman tarihte hiçbir fetih hareketinin olmaması gerekirdi. Halbuki biz ecdadımızın daha düne kadar 'at sırtında' bir ömür sürdüklerini biliyoruz. Çünkü İslam hakimiyetine giden bir hareketin neferi olmak her Müslüman için en büyük şereftir.

Müslümanlarda bir tembellik gözlemleniyorsa -ki son zamanlar için elbette doğrudur- bu, Mehdî beklentisinden değil, onların nefislerinden kaynaklanan bir hastalıktır. İbadetteki tembellik, Allah yolunda mücadelede tembellik vs. bu ve benzeri tüm ataletler şeytanın insanı hak yoldan alıkoymasıdır. Bunu Mehdî beklentisiyle ilişkilendirmek, bahane uydurmaktan başka bir şey olamaz; hiç de gerçekçi değildir.

Onun için sempozyuma ad olan 'Beklenen Kurtarıcı' tabirindeki bir bakıma 'çok beklersiniz' anlamı da ihtiva eden alaysı yaklaşımın, İslam'daki Mehdî inancını hafife almak için seçildiğini anlamak güç değildir.

Hem Mehdî meselesi yüzlerce hadisle sabit olmasının yanında, Hz. İsa'nın (a.s.) yeryüzüne nüzulüyle birlikte mütalaa edilir. Hz. İsa'nın urucu (göğe yükseltilişi) ve nüzulüyle ilgili ise Kur'an'da ayetler vardır.

(Mesela şu ayet-i kerimelere bakalım:

'Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o onlara şahitlik edecektir.' (Nisa: 159.)

Bu ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre ehl-i kitabın hepsi Hz. İsa'nın (a.s.) ölümünden evvel ona iman edecek.

Peki, Hz. İsa (a.s.) zamanında ve şimdiye kadar ehl-i kitap ona, onun temsil ettiği İslam'a iman etti mi? Etmedi.

Demek ki, ayette bahsi geçen bu dönem henüz yaşanmadı. İlahî kelam kesin olduğuna göre, ileride yaşanacak demektir. Bu durum, ayetin net bir şekilde Hz. İsa'nın (a.s.) ahir zamanda nüzûl edeceğini gösterir. Bu, ayetten çıkan zarurî bir neticedir. İslam alimleri, özellikle müfessirler bu hususa önemle parmak basmışlardır.

Bir diğer ayet Zuhruf: 61 de mealen şöyledir:

'Gerçekten o (İsa'nın yere inişi), kıyametin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyamet hakkında şüpheye düşmeyin. Bana uyun. Bu doğru yoldur.'

Ayet-i kerimede geçen 'o (hu)' zamirinin Hz. İsa'yı ifade ettiğine dair bütün güvenilir müfessirler ittifak halindedir.)

Hz. İsa'nın (a.s.) inişi hakkında ayetler olduğuna, Mehdî'yle ilgili hadisler de Hz. İsa'nın Hz. Mehdî'ye yardım etmek üzere ineceğini haber verdiğine göre, meseleye Kur'an - Sünnet bütünlüğüyle bakan bir Müslüman için ortada hiçbir suretle şek ve şüphe olamaz demektir. Hal böyleyken, bir akaid konusu olan olan bu meseleyi -aşağıda geleceği gibi- mitoloji veya efsaneler kategorisine itmek, Müslümanın yapacağı bir iş olamaz.

- 'Kur'an'da Mehdîyle ilgili ayet yok, bu inanç sonradan oluşturulmuştur (yani 'uydurulmuştur'), bu da ciddi tartışmalara sebebiyet vermiştir' iddiası, Bardakoğlu'nun hadisleri dinde kaynak ve delil kabul etmediğinin açık ispatıdır. Halbuki her şey Kur'an'da olmak mecburiyetinde değildir. Yüce dinimizin iki kaynağı Kitap ve Sünnet'tir. Mehdî ile ilgili bilgiler hadislerde yer almaktadır ve bu hadisler sayılarının çokluğu itibariyle mütevatir seviyededir. Mütevatir hadisi inkar ise tıpkı Kur'an ayetini inkar gibidir:

'Ehl-i Sünnet'e göre ahir zamanda çıkacak olan Mehdî-i Âl-i Resul mutlaka gelecektir. Bu konudaki hadisler mütevatirdir. Birçok alim Mehdî'nin geleceğiyle ilgili varid olan hadislerin mütevatir olduğunu eserlerinde beyan etmiştir.

Hafız, muhaddis, tarihçi olan Ebu'l Hüseyin es- Sicistanî el-İberî dedi ki:

'Mehdî'nin çıkacağı, Hz. Mustafa'nın ehl-i beytinden geleceği, yeryüzünde yedi yıl hüküm süreceği ve onun zamanında yeryüzünün adaletle dolacağı, onun Hz. İsa ile birlikte ortaya çıkacağı, Filistin'deki Lüd kapısında Deccal'i öldürmede Hz. İsa'ya yardım edeceği, bu ümmete imam olacağı, Hz. İsa'nın onun ardında namaz kılacağı ile ilgili gelen bilgiler, ravilerinin çok olması sebebiyle müstefiz ve tevatürdür.'

Şemsud-din Muhammed b. Ahmed es-Seffarinî el-Hanbelî de, Levamiu'l Envar'da şöyle der:

'Mehdî'nin çıkmasıyla ilgili rivayetler çoktur. Öyle ki bu konudaki rivayetler manevi mütevatir derecesine ulaşmış(tır)… Hatta ehl-i sünnet alimleri Mehdî'nin ortaya çıkışını kendi itikat esasları arasında saymışlardır…'

… Özetlersek, Mehdî ile ilgili hadislerin sahih ve mütevatir olduğu ehl-i sünnet ulemasınca ittifakla kabul edilmiştir. Bunda şüphe yoktur. Böyle olunca Mehdî'yi inkar edenlerin, aynı zamanda o konudaki mütevatir hadisleri de inkar ettikleri unutulmamalıdır. Mütevatir hadisleri inkar edenler (ise) kafir ol(urlar)…

Bu hadislerde dikkat çeken bir husus da, çok sayıda sahabe tarafından rivayet edilmeleridir. Bu sahabiler arasında Hz. Ömer (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Abdullah b. Abbas (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.), Talha b. Ubeydullah (r.a.), Abdullah b. Mes'ud (r.a.), Ebu Hureyre (r.a.), Enes b. Malik (r.a.), Ümmü Seleme (r.a.), Ebu Said el- Hudrî (r.a.), Ümmü Habibe (r.a.), Sevban (r.a.), Kurre b. İyas (r.a.), Abdullah b. El- Haris (r.a.) gibi raviler bulunmaktadır.' [2]

- Bardakoğlu sonradan uydurulduğu izlenimi verdiği Mehdî inancı etrafında 'ciddi tartışmalar' da yaşandığını söylüyor.

Halbuki İslam tarihi boyunca ilmî manada böyle bir tartışma neredeyse hiç yaşanmamıştır. Gerçek İslam alimleri, hakkında nass olan konuda nasıl tartışabilir ki?

Gerçek şudur:

'…Bugüne kadar yazılmış bulunan Hadis, Tarih ve Akaid kitaplarımızın büyük bölümünde, ahir zaman Mehdî'si ile ilgili hadisler hep yer almıştır. Mehdî'nin geleceğiyle ilgili, konuyu aydınlatmak maksadıyla ve sırf Mehdî'nin geleceğini ispat için yazılan müstakil eserlerin sayısı yüzden fazladır. Buna karşılık aykırı görüş bildiren Zahirî ibn Hazm ve İbn Haldun dışında konuya menfi yaklaşan ulemaya pek rastlanmamıştır. Bunlar da, bu hadislere rivayet ve ravi tenkidi açısından yaklaşmışlardır. Yani Kuranistler gibi hadisleri kökten inkar ederek meseleyi ele almamışlardır. Öyle olmasına rağmen birçok ilim adamı bunların tenkidine reddiye yazmış, cevaplarını vermiştir…' [3]

- 15 Temmuz kalkışması bahane edilerek FETÖ gibi örnekler Mehdî inancını zayıflatmak üzere kullanılmıştır. Bu da hiç samimi ve ilmî bir tavır değildir.

Bir kavram, bir hakikat birileri tarafından suiistimal ediliyor diye onu hepten inkar mı etmek gerekir?

Organ mafyasına çalışan doktorlar var diye kim ameliyat olmaktan vazgeçiyor?

Sahte para, sahte altın var diye kim bunlardan el çekiyor?

Bu durumlar insanları sadece daha dikkatli olmaya sevk eder.

Dolayısıyla FETÖ veya başka suiistimalciler bahane edilerek Mehdî'nin zuhuru da inkar edilemez.

2- Mehdî Konusunu Mitolojik Olarak Nitelendirmek

Mehdî sempozyumundaki diğer konuşmacıların konuya yaklaşımlarının da Bardakoğlu'nunkinden pek farklı olmadığı görülmektedir.

Mesela KURAMER'in internet sitesinde sempozyuma dair paylaşılan haberde, Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak'ın konuşması şöyle değerlendirilmiştir:

'Mehdiyet inancını İslam tarihinin mitolojik kültürünün odağına yerleştiren Ocak, bu inancı mezkur kültürden kaynaklanan sosyopolitik problem olarak kodladı…' [4]

Keza diğer bir konuşmacı Mustafa Öztürk de, Mehdî konusunun 'İslami orjinli olmadığını', 'mitolojik ve apokaliptik bir inanç konusu' olduğunu söylemiştir.[5]

Sözüm ona ilahiyatçıların, bir akaid esası hakkında kullandıkları şu tabirlere bakar mısınız:

'Sosyopolitik problem', 'mitolojik', 'apokaliptik'

Halbuki İslamî bir hakikat, İslam kelimeleriyle anlatılır. Sadece tercih ettikleri şu kelimeler bile bu şahısların meseleye İslamî açıdan bakmadıklarını göstermeye kafidir. Hatta burada 'İnsanların kolay anlamayacağı kelimeler kullanalım da, bunun ilmî bir seviye (!) olduğunu düşünüp kendilerinde bizi tenkit edecek cesaret bulamasınlar' şeklinde bir niyet gizlendiği de kuvvetle muhtemeldir. Katılımcılar, güya ilmî seviyelerini izhar (!) gibi sarf ettikleri bu allı pullu laflarla, ne acıdır ki Mehdî inancına 'aslı olmayan bir uydurma' demektedirler.

Mitoloji, 'belirli bir din veya kültürdeki insanlık ile evrenin yaratılış ve doğasını, geleneklere özgü inanç ve uygulamaların sebebini açıklamaya yönelik söylencelerin tümü' diye tanımlanır. 'Mit' ise gerçekte doğru olmayan bir hikaye veya anlatı için tercih edilir ve çoğunlukla bir yanlışlık, doğru olmayan unsur vurgusu barındırır. [6]

Bu şahısların Mehdî inancının mesnedi olan yüzlerce hadisi bir çırpıda yok sayarak, bunu yalan yanlış hikayelerle, uyduruk masallarla ilişkilendirmeye çalışmaları akıl alır gibi değildir. Ne Müslüman şahsiyeti ne de ilim adamı kimliği, kişiye hakikati bu kadar çarpıtması için müsaade vermez.

Kaldı ki Mustafa Öztürk konuşmasında sadece Mehdî inancı için değil, tufan hadisesi için de 'mitoloji' tabirini kullanmaktan çekinmemiş, böylece Mehdî inancının istinat ettiği hadisler gibi, tufanı haber veren ayetlere de ters düşmeyi göze alabilmiştir.

Bu şahıs -Mustafa Öztürk- Mehdî inancı için 'İslam orjinli değildir' derken, bunun İslam'a yabancı din ve kültürlerden geçtiğini söylemiş oluyor.

Bir meselenin İslamî olabilmesi için onun Kur'an ve Sünnet'ten en az birine dayandırılması mecburdur. Aksi halde o meselenin İslamî olmasından söz edilemez. Hz. Mehdî'nin (a.s.) zuhuru yüzlerce hadisle sabittir. Bizi ilgilendiren de bu delillerdir.

Bir tabirin, bir kabulün -mahiyetleri farklı olmakla birlikte- sathî benzerliklerle başka dinlerde de olması onu red sebebi sayılacaksa, bunun bir yerde sonu gelir mi? Asla gelmez.

Mehdî konusunda böyle sathî bir benzerlik varsa bunun sebebi, bu muharref dinlerin de aslen ilahî kaynaklı olması münasebetiyle, Allahu Teala'nın İncil ve Tevrat'ta, yahut İsrailoğullarına gönderilen Peygamberler aracılığıyla bunun bilgisini vermesi niçin olmasın? Dinlerini ve kitaplarını tahrif ettikleri halde, kırıntı nev'inden ellerinde kalan ve kendi heva hevesleri doğrultusunda yeniden şekillendirdikleri bazı gerçeklerden biri de, belki de budur…

Yahut asırlar boyu hakim güç olan İslam'dan etkilenerek, onlar kendilerine göre bir Mehdî inancı geliştirmiş olamazlar mı?

Farklı birçok ihtimal söz konusu olduğu halde, Mehdî inancının İslam'a diğer dinlerden geçtiğini iddia etmek, İslam'ın nezih akaidini, nev'i şahsına münhasır ilahî yapısını ve yukarıda belirtildiği üzere bu konudaki yüzlerce hadisi tahrif ve tahribe yönelik kasıtlı bir davranış olsa gerektir. Bunu yapanlar yarın Allah'ın huzuruna çıktıklarında acaba ne cevap verecekler?

3- Prof. Ahmet Yücel Hocanın Mehdî Meselesini Hadislerle Değerlendirdiği Konuşması

Bu sempozyumda, Mehdî inancının hadislere istinat ettiğini söyleyerek yüreklerimize ferahlık veren tek konuşmacı ise Prof. Dr. Ahmet Yücel olmuştur. Konuşmasından bir kesit şöyledir:

'…Temel hadis kaynaklarında zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak olan kişi Mehdî olarak isimlendirilmektedir. Hadis kaynaklarımızda açıkça Mehdî'den bahseden ve Mehdî'den söz ettiği şeklinde yorumlanan birçok rivayet bulunmaktadır. Süyûtî'nin tespitine göre hadis kaynaklarında merfû, mevkuf ve maktû olarak toplam 257 rivayet yer almaktadır…'[7]

Ahmet Yücel Hocanın bu tespitleri, sempozyumun Mehdî'yi inkar üzerine kurgulanmış mesajına büyük bir darbe vurmuş, İslam'daki Mehdî inancının mütevatir seviyeye ulaşan hadislerden kaynaklandığını ispat etmiştir. Dolayısıyla A. Yücel Hoca, Mehdî inancının 'mitolojiye' değil, 'nassa' dayandığını ortaya koyarak bu sempozyumda seslendirilen bütün batıl fikirleri etkisiz bırakmıştır. Tabi ki anlayanlar için.

II- BARDAKOĞLU'NUN ABD ULUSAL GÜVENLİK KONSEYİ YETKİLİLERİYLE GÖRÜŞMESİ

Ali Bardakoğlu'nun yedi yazı boyunca bir kısmına yer verdiğimiz bu reformist görüşleri uluslararası platformda da makes bulmuştur.

Bu şahısla ilgili söylemek istediğimiz son şey buna dairdir:

Basına yansıdığına göre Bardakoğlu 26 Şubat 2004 tarihinde, Diyanet İşleri Başkanı sıfatıyla ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) yetkilileriyle bir araya gelmiş, bazı görüşmeler yapmıştır.

Konuyu söz konusu bu görüşmeden bir buçuk yıl kadar sonra Yeni Şafaktaki köşesine taşıyan İbrahim Karagül'ün makalesinin bir bölümü şöyledir:

'26 Şubat 2004 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun ABD'de yaptığı görüşmeler, sivil toplum örgütlerinin yanı sıra Diyanet İşlerinin de aslında projenin (BOP'un) hiç de dışında olmadığını ortaya koyuyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) yetkilileriyle bir araya gelen Bardakoğlu'nun gerek temas ettiği kurumların niteliği gerekse görüştüğü konuların özellikleri hiç de din hizmetleriyle sınırlı değildi.

Mesela, kimse bir Diyanet İşleri Başkanı'nın ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile hangi gerekçeyle, hangi yetkiyle ve hangi amaçla görüştüğünü sormadı. Bu Konsey'in özelliğini bilmeyen yok. O zaman Konsey'in Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ile ne amaçla temaslarda bulunduğu da ayrı bir soru. Konsey'in İslam'la, Diyanet'in de güvenlikle ne işi var? Bu ülkede ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ile görüşecek başka bir kurum yok mu? Bardakoğlu, NSC'nin 'Ilımlı İslam' ve bu projenin bütün Ortadoğu'da uygulanması için kendilerinden proje istediğini söyledi.

Böyle bir proje verildi mi bilmiyoruz. Ancak bu alanda yakın çalışma içinde olunduğunu tahmin ediyoruz. Son üç yıl içinde Türkiye'de üniversitelerden medyaya ve sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir yelpaze İslam'ın ABD küresel denetiminin önünü açacak şekilde yumuşatılması, bölgesel direnç merkezlerini tasfiye edecek şekilde denetlenebilir hale getirilmesi için oldukça kapsamlı bir işbirliği yürütüyor… Müslüman çevre ve kuruluşların peşine takıldığı projenin, İslam'ın belirleyici rolünü yok etme, ABD hegemonyasının, yeni sömürge dalgasının önünü açma çalışması olduğunu bilmeyen kalmadı…' [8]

Yazar makalenin devamında ABD'nin İslam ülkeleri üzerindeki hesaplarına ve bu ülkelerin söz konusu hesaplar karşısında takındığı tavra dair genel bir panorama çiziyor ve sözlerini şu cümleyle noktalıyor:

'Diyanet ve STK'ların BOP'un dışında olup olmadığı değil, neresinde ne kadar olduğu tartışılmalı.'

Bu satırlar Türkiye'deki dinde reform sürecinin kendiliğinden gelişmediği, milletimize ve İslam dünyasına dış güçler tarafından dayatıldığı ve dinimiz kadar milli bütünlüğümüzü de tehdit ettiği yönündeki endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koymak için kafidir.

SONUÇ

Ali Bardakoğlu'nun ana hatlarıyla yedi yazıya sığdırmaya çalıştığımız bütün bu icraatları akaidi birçok yönden ihlal ettiği gibi, kendisi her ne kadar inkar etse de 'dinde reform' anlamına gelmektedir.

Bu yazıyla 'Yeni Diyanet Dönemi'ne yön ve şekil veren, Mehmet Aydın, Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez'den meydana gelen üçlü ekibin ikincisi hakkında söyleyeceklerimizi -şimdilik- tamamlamış bulunuyoruz.

Takdir okuyucularımızın ve kamuoyunundur.

[1] https://www.risalehaber.com/hadis-var-diyor-onlara-gore-Mehdîlik-yok-287628h.htm

[2] İhsan Gür, 'Tarihten Günümüze Sünnet Düşmanlığı', İşrak Yayınları, İstanbul, 2016. s: 420 – 423.

[3] İhsan Gür, a.g.e., aynı yer.

[4] http://www.kuramer.org/tr/faaliyetler/faaliyetler-detay/beklenen-kurtarici-inanci-sempozyumu

[5] https://www.risalehaber.com/hadis-var-diyor-onlara-gore-Mehdîlik-yok-287628h.htm

[6] https://tr.wikipedia.org/wiki/Mitoloji

[7] https://www.risalehaber.com/hadis-var-diyor-onlara-gore-Mehdîlik-yok-287628h.htm

[8] İbrahim Karagül, 'Diyanet'in ABD Güvenlik Konseyi ile Ne İşi Olabilir?' 30 Ağustos 2005, Yeni Şafak.

Yazıya şuradan ulaşılabilir:

https://www.yenisafak.com/arsiv/2005/agustos/30/ikaragul.html