RAMAZAN her türlü hileden uzak durmamız gereken bir aydır. Esasen bu zaten her müminin aylara mahsus olmayıp her zaman diliminde mükellef olduğu bir yükümlülüktür. Ancak Ramazan ayında oluşan kalbi hassasiyetimiz, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e olan daha fazla yakınlığımız ile latifelerimizin incelmesi neticesinde oluşan yüksek bir hassasiyettir.

Bu sebeple kendimize hilesiz sorular sorma konusunda kararlı olmalıyız. Hiç olmazsa başkalarına soru sorarken gösterdiğimiz kadar bir ciddiyeti takınmalıyız. Yani, zaten ezbere bildiğimiz soruları sorarak yedekte bekletilen cevaplarla geçiştirmemeliyiz.

Hilesiz sorular hakikatli cevapları hak eder. Doğru soruları sorabilmek yine sahih cevapları getirir bize.

SORUYU doğru sormak hususunda kaynağımız yüce kitabımızdır.  Dolayısıyla ondan şaşmamak gerektir. Kur’an’da kullanılan metaforlar ve buna bağlı olarak yer alan soru kalıpları bizim için belirleyici olmalıdır. Eğer bu ilahi kaynaktan lazım geldiği şekilde yararlanamazsak soru olarak adlandırdığımız cümleler gerçek mahiyette bir soru olmayabilirler.  Soru olarak ortaya attıklarımız nefsimizin tahakkümü altında oluşan bilinçaltımızın dışa vurumu şeklinde ortaya çıkabilirler.

Sorular yalın olması gerekirken bizim sorularımız yalanın kıvrak entrikalarına yenik düşebilir.

Soruların ortaya çıkışında hangi zihni süreçlerin içerisinden geçtiği kavranamadığında ve vahye göre organize edilmemiş zihinsel yapılanmamızdan üretilen hiçbir soru bizi hakikate taşımayabilir.

Sorular, bir anlamı, bizi sıkıntıya sokan, çilesini çekip sancılandığımız bir anlamı barındırmalıdır. Düşünceden dile, derinlerden yüzeye çıkarken uğrayabileceği saldırıları veya boyanabileceği renkleri kavramadığımız sürece doğru soruların sahibi olamadığımızdan cevaplar hakikatin ışığını taşımayacaktır.

EVVELA sorunların nefisten mi yoksa gönülden mi kaynaklandığı netleştirilmelidir. Bu kesinliğe ulaşabilmemiz için ise hem nefsi hem de gönlü Rabbimizin buyrukları çerçevesinde anlamaya ve bunu netleştirip sabitlemeye mecburuz. Bu ise zor ve zahmetli ama mutlaka başarılması gereken bir husustur.

Kendimize sorular sormaya başlayacaksak ve bu Ramazan ayında kendi gerçeğimizle yüzleşeceksek eğer Rabbimizin kitapta bize sorduğu soruların listesini çıkarıp talime buradan başlamalıyız. Bu bizim kendimize hileli sorular sorarak hakikat barındırmayan oluşturduğumuz cevaplardan koruyacaktır.

HİLESİZ sorular hususunda pratik elde etmek için dilerseniz Rabbimizin bir sorusu ile başlayalım.

İnfitar Sûresinin sekizinci âyetinde Cenâb-ı Hak bize şöyle esaslı bir soru yöneltiyor:

“Ey insan! Kerem sahibi Rabbine karşı seni ne aldattı?”

Bu sarsıcı soruya hiçbir inanmış kişi cevap vermemezlik edemez. Bundan kaçamaz. Kaçmamalıdır.

Ne kadar altında kalırsak kalalım, nefis ve şeytan başka yönlere zihnimizi çekmek için hangi atraksiyonları yaparsa yapsın bu soru ortada durmaktadır.

Ve bize yaratıcımız tarafından sorulmuştur. Cevaplamamız istenmektedir.

ANLAM kaydırmalarına yeltenmemeliyiz soru sorarken ve cevap üretirken. Atlamalar yapmamalıyız. Çarpıtmalara kalkışmamalıyız. Genellemeler yaparak meselenin ciddiyetini azaltacak heveslere kapılmamalıyız. Zihinsel şeytanlıklara yüz vermemeliyiz. Başkalarının hazır, hakikat içermeyen cevaplarını kopyala yapıştır misali öne sürmemeliyiz.

Bunların hiçbiri bizi kurtarmaz. Ayrıca kulluk şuuruyla da bağdaşmaz. Kendisini yaratan Rabbinin sorusunu cevapsız bırakan bir aymazlık mümin olma iddiasında olan bizlere yakışmaz.

HİLESİZ soruları kendimize sorarak bu Ramazan ayını ihya etme emelindeysek ve birinci soruya cevap üretmişsek eğer ikinci sorumuz şu olabilir. Rabbimiz Zümer Sûresi otuz altıncı âyetinde yine sarsıcı bir soru soruyor: “Allah kuluna kâfi değil mi? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar.”

Âyetin birinci kısmı kadar eğer doğru soru ve hakikatli cevap meselesinde samimiysek ikinci cümlesi de epeyce hırpalayacak bizi.

Yine kaçacak mıyız? Araziye uygun kamuflajlar bulup altına gizlenecek miyiz? Allah’ın bize kâfi olduğuna gerçekten inanıyor muyuz? Eğer öyleyse neden önümüz arkamız, içimiz dışımız putlarla dolu. Kimlerden Allah’tan korktuğumuzdan daha çok korktuğumuz mevzusunu açıklığa kavuşturacak mıyız yoksa yine bizde yok öyle bir durum diyerek kulağımızın üstüne yatmayı mı yeğleyeceğiz?

KENDİMİZE hilesiz sorular sorabilmemiz yüce kitabımızda Rabbimizin yönelttiği sorulara canımız ne kadar yanarsa yansın hakikatli cevaplar verebilmemize bağlı. Eğer bu Ramazan bunu başarabilirsek gerçekten iyi ve verimli bir Ramazan geçirdiğimiz için kendimizi kutlayabiliriz. Bu güçle de kendimize hilesiz sorular sorup hakikatli cevaplar aramak için bir fırsat oluşturabiliriz.

Ya Selam.