RAMAZAN bir sadakat ayıdır.

İnsanın iman ve ikrarına gösterdiği bağlılık en açık şekilde bu ayda tezahür eder.

Akıl baliğ olduğumuzda Rabbimize yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim üzerinden verdiğimiz ahde ne kadar sadık kalıp kalamadığımızı en çetin şekilde sorguladığımız bir ay olması bakımından kendi imanımız için görünmez sadakalar verdiğimiz bir aydır.

YOKLAMA ayıdır Ramazan…

Neyi ne kadar bildiğimizi bir daha vahiy üzerinden tartıya çıkarırız. Zanna dayalı bilgilerimizi gözden geçiririz. Vehme kapıldığımız hususları tespit ederek onları tashih edip iyileştirme yoluna gireriz.

İmanımızın güvenle ne kadar eşleştiğine bakarız.

İnandığımızı var saydığımız Kur’an’a olan ilgimizi gözden geçiririz. Barındırdığı hükümleri ne kadar doğru kavradığımızı tefekkür masasına yatırırız. Kavradıklarımızı ise hayatın doğal akışı içerisinde nasıl yaşama dahil edip edemediğimizi tarafsız bir yaklaşım ve torpilsiz bir anlayışla muhasebe ederiz.

Kısacası kendimizi sürekli yoklarız.

Bu kişinin kendi sadakatini sorgulaması anlamına geldiğinden sadaka kavramını da idrake götürür.

SADAKA hiçbir karşılık beklemeden muhtaçlara ihtiyaçları konusunda destek olmaktır.

Bu yardım yapılırken Allah’ın kulu oluşundan gayrı hiçbir aidiyet bağı aranmaz. Kişinin ihtiyaç sahibi olması temel ve tek esastır.

Niyet Hakkın rızasıdır. O’nun kullarının yanında olmaktır.

Sadaka veren kişi kendisine bu nimetleri lütfedene, kazanmak için çalışma gücü verene bağlılığını gösterir. Minnetini takdim eder. Onun ikramlarına karşı vefasını yerine getirir.

SADAKA gönüllülük içerir. Mecburiyet tahtında yapılmaz. Bu sebeple de sadakat ile doğrudan bağlantılıdır.

İmanda ve ikrarda dürüst olmanın nişanıdır. Söz ve davranışta eylem birliğidir. Bu ise insanın nefsin ve şeytanın dünyalık tutma, daha fazla büyüme, kendi yetenekleriyle kazandığı fikrine saplanması gibi telkinlerine fedakârca bir başkaldırısıdır.

Kısacası sadaka ancak arınmışlığa niyet edip buna çabalayanlarda görülen bir sadakat davranışıdır.

VEFANIN en güzel göstergesi sadakadır.

Rabbimizin verdiği imkanları kendine ait saymamanın aşikâr oluşudur.

Efendiliktir bir bakıma. Nimete nankörlük etmemek, verileni, veren adına paylaşarak kulluk çizgisinde yaşama iradesini ortaya koymak yani şımarmamaktır.

Allah’ın diğer kullarına dostane yaklaşmak, araya yabanlık sokmamak ve evren arkadaşlığının hakkını vermektir.

KÜLTÜRÜMÜZDE “Başım gözüm sadakası” şeklinde bir kavram vardır ve Anadolu’muzda sıkça kullanılır. Baş ve gözün kime ait olduğu bilincine sahip olmak demektir. O göz ve başı verene minnettarlıktır. Nankörlük ederek başa göze gelebilecek bela ve musibetlerden sakınma ihtiyacıdır ki, hakiki kulluk endişesidir.

SADAKADAN uzak kalındığında kişi bilmeden kendini kaza ve belaya açık tutar. Sadakatini hatırlatmak üzere kendisine atılacak olan ikaz taşlarına başını hedef haline getirir. Tersi ise bir nevi sadakat göstererek kendi ahdini yenilemesi yani sıkıntılardan korunmasıdır. Manevi sigortadır.

SADAKATİN belgesi olan sadakaya riya karışmamalıdır. Gösteriş illetine yakalanılmamalıdır. Bu sırrı kavrayan atalarımız alan elin veren eli görmemesi için çok şık sistemler geliştirmiştir. Bunların başında ‘Sadaka Taşları’ gelir. Ayrıca varlıklı ailelerin evlerinde döner dolapla yemek ikram ederek alanların vereni görmemesi temin edilir ki, insan onurunu korumak anlamında tam bir sadakat örneğidir.

ÇILGINCA tüketimin körüklendiği dünyamızda kişiler yaptıkları bu israftan kaynaklanan vicdan azaplarını yoksullara yaptıkları yardımlarla gidermeye çalışıyorlar ama sadakat kavramından uzak kalanlar bunu ne yazık ki bir reklam unsuru olarak kullanarak çevresine ne kadar duyarlı olduğunu gösterme aracına dönüştürmektedir.

Sadaka ile sadakat ilişkisini kuramamamın vahim bir neticesi bu.
Sadaka esasen nimeti verene hainlik etmemek, görmezden gelmemek, ahdinden dönmemek, nimetin gerçek sahibini unutmamak anlamına gelen sadakatin göstergesidir.

Ve bu sadece maddi destek anlamından ziyade Rabbimizin tüm lütufları için söz konusudur.

Ya Selam!