Helal-Faiz Mücadelesi
2018 yılı ekonomik açıdan çok çalkantılı geçti. Hele yaz aylarının sonunda yaşadığımız kur şokuyla birlikte ülke risk primimizin yükselmesi ve kur artışıyla birlikte menşei ithal olan birçok üründe gerçekleşen fiyat artışlarının enflasyonu %20’li rakamların üstüne çıkarması, faiz oranlarının çok yükselmesine neden oldu. Merkez bankasının faiz oranlarının yanında hem mevduat hem de kredi faizlerinde görünen rakamlar reel piyasanın normal akışını kitleyecek seviyelere ulaştı. Artan enflasyonla birlikte müşterilerine reel faiz vermek için bankaların mevduat faizlerinin kimi yerlerde %30’lara kadar ulaşması insanların reel piyasada yapacakları yatırım iştahlarının kaybolmasına sebep oldu. Yıllık %30’lardan alınan faiz gelirlerini normal yollardan kazanmak hele şu şartlarda neredeyse imkânsız konumda. Bunun yanında mevduat faizlerinin artan oranlarının kredi faizlerine yansıması çok başka bir sorunu ortaya çıkardı. Daralan piyasa şartlarında nakit akışı sıkıntısı yaşayan firmalar genellikle bu sorunu yeni borçlanmalar ile aşarlar. Fakat kredi faizlerinde görünen %35-40’lı oranlar sıkışan şirketler için bu yolun kapanmasını beraberinde getirdi. Bu da son zamanlarda gündemimize giren ve hemen her gün gazetelerde okuduğumuz konkordato haberlerini daha sık duymamıza sebep oldu. Ayrıca bu şartlarda finansmanı banka aracılığıyla sağlayarak yeni yatırım yapmak çok akıl kârı bir durum değil. Bunun dışında yıllarca kirada oturduktan sonra kendi evini almak isteyen, ayağımız yerden kesilsin fikriyle araç satın almak isteyen vatandaşlarımız için de kredinin önü kapanmış oldu. Zira kimse bu şartlarda bankanın kapısının önünden bile geçmemeye gayret gösteriyor. Böylece hem parası olan yatırımcı yeni yatırım yapma isteğini kaybettiği gibi finansman sağlayarak da bir şeyler yapmak isteyenler için de imkân kalmadı. Hepsi bir yana birçok yerde bankalar sundukları tüm şartlar kabul edilmesine rağmen, kredi musluklarını açmadıklarını duyuyoruz. Son 1 ay içerisinde faiz oranlarında güçlü bir düşüş görsek dahi halen oranlar haddinden fazla yüksek.
Kazancın imalat menşeli olarak gelişeceğini unuttuğumuz şu günlerde ne yazık ki faiz sarmalına her geçen gün ülke ve toplum olarak daha fazla giriyoruz. Bireysel olarak borçluluk oranlarımız yükselmiş, kamu olarak dışarıya daha yüksek faizle borçlanıyoruz, reel sektör döviz cinsinden borçlarını nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Dünya konjonktüründe ekonomin vazgeçilmezi olarak görülen faize dayalı sistemden ne yazık ki kolay kolay kurtulmak imkânı görünmüyor. Fakat yukarıda sayılan sorunlar gibi daha birçok sorunun oluşma nedenlerinin en büyük sebebinin faiz olduğunu unutmamak gerekiyor. Bireysel ya da topyekûn ülke olarak tüm dünya ekonomisine rağmen faizi hayatımızdan dışlamak suretiyle iş veya işlem yapılamayacağı maalesef şu şartlarda muhakkak. Fakat güçlü alternatifler oluşturarak elimizden geldiğince bu sisteme karşı durabiliriz. Bunun çok kolay olmayan belki de çok verimli de olmayacak bir süreç olma ihtimali yüksek, fakat başta dinimizin emri olarak, sonra da oluşturduğu sorunların farkında olarak bu siteme karşı çıkmak zorundayız. Peki şu an mevcut şartlarda ne durumdayız? Maalesef elimizde mevcut konumda Türk Bankacılık sisteminin sadece %5’ini oluşturan ve faizli bankaya gitmektense tercih edilmesi gereken fakat mevcut durumda faizsiz banka şeklinde nitelendirmemizin de büyük ihtimalle çok doğru olmayacağı katılım bankacılığı var. Bu sorumluluğu tek başına katılım bankalarına yüklemek ne kadar doğrudur tartışılır belki ama başka da bir enstrüman maalesef yok.
Başlı başına ayrı bir yazının konudur katılım bankaları fakat yukarıda da söylediğimiz gibi her şeye rağmen bireysel olarak tercih etmemiz gereken kurumlardır. Zira dünyada bulunan bu faiz düzenine karşı çıkan tek cılız sesimizdir. İçlerinde eleştirilebilecek çok konu olduğu da bir gerçek. Lakin bu cılız sesin büyümesi de bizim ellerimizde. Şayet katılım bankalarının sitem içerisindeki durumları güçlenir ve sesleri daha yüksek çıkmaya başlarsa bu konuda umutlanmak için elimiz daha dolu olacak. Diğer bankalarda bulunan mevduatların katılımda değerlendirilmesi, katılım hesabı, kira sertifikası gibi yatırım araçlarının güçlenmesi hem yatırımcılarımız için alternatif finansman kaynaklarının oluşturulmasında hem de faiz hassasiyeti olan vatandaşlarımızın bireysel tasarruflarının değerlendirilmesi noktasında önemli bir gelişmeye vesile olacaktır. Bu konuda katılım bankaları da tembelliği bırakarak daha fazla çalışmaları gerekmektedir.
Bu konuya devam edeceğiz.