Yenidoğan çetesi ile ilgili iddianameyi okudum. Bir kez daha dehşete düştüm. Ayrıntıları gördükçe ne kadar kötü olduklarını insan iliklerine kadar hissediyor. Çok doğal bir iş yapıyormuş gibi hareket etmeleri konuşmalarına öyle sirayet etmiş ki insan hayretler içinde kalıyor. Bilindiği üzere çete adını yenidoğan bebeklerin hayatı üzerinden vurgun yapmalarından alıyor. İddianameye göre henüz dünyaya gözlerini yeni açmış masum bebeklerin durumunu olduğundan daha kötü göstererek yoğun bakıma aldılar ve haksız kazanç elde ettiler. 21 şüpheli bebek ölümünden ise sorumlu tutuluyorlar.
112 Acil Servisi’nden doktor ve hemşirelere kadar farklı birimlerde görevli 18 sağlık çalışanının soruşturulduğu iddianame kan dondururken şüpheliler, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden olmaktan ve haksız kazanç elde etmekten yargılanacak.
Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Soruşturma Bürosunca yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan fezlekenin gönderildiği Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 494 sayfalık iddianame 22'si tutuklu 47 şüpheli hakkında hazırlandı.
İddianamede çetenin işbirliği yaptığı özel hastanelerin adı da yazıyor. Ayrıca hayatını kaybeden bebeklerin ailelerinin ifadeleri de iddianamede yer alıyor.
Şüpheliler hastaların sağlık durumlarını gerçekte olduğundan daha ciddi göstermiş ve hastanede yatış sürelerini uzatmışlar. Bu sayede de SGK'dan haksız şekilde yüksek ücretler tahsil etmişler. Ayrıca, bazı hasta yakınlarından fazla para alınarak maddi kazanç elde edilmiş ve bu kazancın büyük kısmının örgüt üyesi sağlık çalışanlarıyla paylaşılmış…
Hastane sahipleri ve başhekimlerin örgüt hiyerarşisine doğrudan dahil olmasalar bile örgüte yardım ederek maddi çıkar sağladıkları iddianamede yer alan suçlamalar arasında yer alıyor.
Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinden elde edilen gelirlerin, bu usulsüz işlemlerle 3-4 kat arttığı vurgulanırken iddianamede, bebek hastaların uygun sağlık hizmeti alabilecekleri hastanelere sevk edilmesi gerekirken, şüphelilerin, örgüt adına daha karlı gördükleri hastanelere yönlendirdikleri ve önceliğin bebeklerin iyileşmesi değil, maddi kazanç sağlamak olduğu ifade ediliyor.
İddianame de bebekler maktul” olarak geçiyor.
Bebekler her türlü enfeksiyona açık olan yenidoğan yoğun bakım ünitelerine yatırılıyor. Bu sebeple bazı bebekler enfeksiyon kapıyor.
Bazılarının da ölümüne neden olunan bir durum ortaya çıkıyor.
Şüpheliler ayrıca usulsüz şekilde düşümünü yaptıkları ilaçları hastaneden çıkarıp satarak maddi kazanç elde ediyor.
İddianamede Özel Hastaneler Yönetmeliğine aykırı şekilde işletme devri yapılarak danışmanlık hizmeti adı altında şüpheli Fırat Sarı'nın elebaşısı olduğu "yenidoğan suç örgütünün" çok sayıda hastaneye az sayıda doktorla hizmet vermeye çalıştığının belirtildiği vurgulanarak sağlık hizmetinin doğrudan hemşire ve hemşire yardımcılarıyla verildiği, bu nedenle bebek ölüm sayılarının arttığı ifade ediliyor.
İddianamede, tıbbi yöntemlerden uzak tek düze, bebeklerin mevcut özel sağlık durumlarıyla bağdaşmayan uygulamalar gerçekleştirildiği, hemşirelerin kendisini doktor olarak tanıttığı ve doktor olarak müdahalede bulundukları aktarılıyor.
Bazı şüphelilerin yenidoğan yoğun bakımlarını kapasitenin üzerinde doldurduğu, hemşirelerin usule aykırı epikriz raporları yazdığı anlatılırken
şüphelilerin incelenen dijital materyallerinde "kötü hasta değerleri, iyi hasta değerleri" gibi şablonlar bulunduğu dile getiriliyor.
İddianame de şüphelilerin çoğu zaman hastaların kan değerleri ve enfeksiyon olup olmadığı gibi hususlarda gerçekte bir tetkik veya tahlil yapmaksızın kendi gözlemlerine göre bebeği iyi veya kötü olarak kategorize ettikleri, raporların şablon olarak tek elden hastane dışındaki merkezden yazıldığı kaydediliyor.
Örgüt elebaşısı şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde birçok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği de iddianamede yer alıyor.
Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür 50 satürasyonlu çocuk mu olur?" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarılıyor.
Bebekler uygun olmayan koşullara terk edilirken sarılık hastası bebekleri yoğun bakıma koydukları da ortaya çıktı.
İddianamede şüphelilerin, anlaşmalı oldukları hastanelere tedavi yöntemleri uygun olup olmadığına bakılmaksızın bebekleri aldıkları, hayatın olağan akışına aykırı olacak kadar hastanede uzun sürelerde kalmasını sağladıkları anlatılıyor.
Şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep ediliyor.
Sağlık Bakanlığı'nın, bazı bebeklerin yoğun bakım ünitesinde ölümlerine ilişkin soruşturmada adı geçen 9 hastanenin de ruhsatı iptal edildi.
İdam cezası olsaydı bebeklerin ölümüne sebep verdikleri için cezalarının idam olması gerektiğini söylerdim.
Şunu da belirtmem gerekir ki hastane sahipleri de hiç masum değil. Bu iddianamede açıkça gözüküyor. Daha fazla para kazanma hırsıyla bu suça ortak olmuşlar. Ruhsatları iptal edilmekle kalmayıp hastane sahipleri bir daha asla başka isimler ile hastane açamamalılar.
Gazze’deki bebekleri katleden katillerden bir farkları yok bunların. Kötülük aynı sadece neden farklı. Para hırsıyla göz göre göre bebekleri ölüme yollamışlar ve vicdanları hiç sızlamamış. Bir gün yaptıklarının ortaya çıkacağını hiç düşünmeden hareket etmişler ve savcıyı tehdide kadar işi vardırmışlar. Onların vicdanı yoksa yargının da bunlara hiç acımaması ve en ağır cezayı vermesi gerekiyor.
Küçücük masum bebekler anne kucağında olması gerekirken yoğun bakımlarda acılar içinde bırakıldı, öldürüldü, kılları kıpırdamadı. Para hırsı gözlerini öyle döndürmüş ki kalpleri kapkara olmuş!
Aynı şekilde vurguladığım gibi hastane sahipleri de sadece hastanelerinin kapanması ile kalmamalıdırlar. Onlarda para hırsıyla bu suça iştirak ettikleri için sağlık alanında asla bundan sonra var olmamalıdırlar.