1000 nitelikli kişi birbirini tamamlayan ayrı ayrı işlerde bir
araya gelip sinerji oluştursalar, yeryüzündeki atomlar adedince bir
güç elde edip, işin sonunda her birine katrilyar kere katrilyar
kazanç düşer.
Seksenli yıllarda gelecek tasarımcıları 21. yüzyılın yüksek
teknoloji, net(ağ) ve Asya yüzyılı olacağı öngörüsünde
bulunmuşlardı. Asya’nın bahtını açacak vesileleri doğru okumak
asırlık sancıların giderilmesinde önemli bir adım olacaktır.
Geleceğe uzanan yolları yıldız böcekleri değil, Ebedî Güneş’in
sonsuz ışık kaynağı aydınlatmalı.
GELECEĞİN YOL HARİTASI
’’ Geleceğe, bilgili organizasyonlar hâkim olacak’’
Bir ülkenin kalkınması için emek ve sermayeden çok daha önemli bir
şey var: İnovatif Yeni Fikirler. Başarılı bir sonuç almak için,
farklı düşünmek ve uygulamada farklı yöntemler geliştirmek gerekir.
Einstein'in şu sözü ne kadar mânidardır:'' Bugün oluşturduğumuz
dünyanın problemleri, bu problemleri oluştururken düşündüğümüz
şekilde düşünürsek çözülemezler.'' Amerika'nın en tanınmış strateji
uzmanı Brezenski, "Avrasya'ya hakim olan dünyaya hakim olur. Bugün
tek süper güç olan ABD, karşısında çetin bir rakip görmek
istemiyorsa, bu gücün başını daha ortaya çıkmadan ezmelidir.
Amerika'nın bugünkü ekonomik refah düzeyini sürdürebilmesi için,
dünyanın başlıca enerji kaynaklarını ve ekonomik faâliyet
merkezlerini denetlemesi gerek." diyor. Avrasya'nın merkezi Türkiye
olduğu için Batı'nın hedeflerini gerçekleştirmede en büyük engel
Türkiye'dir. Genç, dinamik nüfusu, zengin madenleri, stratejik
konumu ve tarihi değerleriyle ülkemiz, çok önemli bir "altın koy"
konumundadır. Fakat bütün bunlara rağmen 300 değerin baz alındığı
192 ülke sıralamasında ilk 50’ye giremiyoruz. Halbuki 1.5 milyon
dâhi potansiyelimiz var. Geleceğin enerji kaynaklarından bor,
toryum, uranyum ve osminyumun dünyada en fazla bulunduğu yer olan
ülkemizin, onları işletebilecek nitelikli insanlara ve işletmelere
sahip olamayışı en büyük handikapımız. 40 milyar dolara malolacak
ve sonuca yaklaşılan GAP Projesi, bitirildiğinde epeyce bir nefes
alacağız. Fakat o bölgede kurulan 500'ü aşkın şirketin çoğunluğunun
yabancı olması, "Zengin hazinelerin fakir bekçisi olma konumumuzu
gelecekte de devam mı ettireceğiz." kaygımızı körüklemektedir.
Sanayi devrimini ıskalayan Osmanlı, tarih sahnesinden silinmişti.
Şimdilerde ülkeleri çok daha hızlı kalkındıran bilgi teknolojileri
devrimi yaşanıyor. Buna bigane kalmanın acı faturası çok daha ağır
olacaktır. Geleceğin dünyasında etkili rol almak ancak çok çok
nitelikli insan yetiştirmekle mümkün olacaktır. Halbuki yetersiz
âile yapısı, uygunsuz çevre ve ruhları örseleyen televizyon
yayınları yeni nesillerin hedeflendiği şekilde yetişmelerini
engellemektedir. Toplumu bütünüyle kuşatacak kapsamlı ve
kucaklayıcı yeni bir eğitim modeline her zamankinden daha çok
ihtiyaç var. Geleceğin şekillenmesinde etkili olan âile eğitiminden
başlayarak, kaliteli ana okulları, Osmanlı’daki Enderun
Mektepleri’nin geliştirilmişi Dâhiler Okulu benzeri lider ve
bürokratlar yetiştiren okullar, Sosyal Bilimler okullarının
kapsamının ve yaygınlığının artırılması, şehir hayatının menfi
etkilerini azaltmak için tabiatla iç içe eğitim, akıllı sınıflar,
bilişim temelli laboratuar ve derslikler, yabancı dil eğitiminde
radikal çözümler, geleceğin dünyasına yönelik meslek
çeşitlendirilmesi ve detaylardaki stratejiler, ileri teknoloji
eğitimi, dinî eğitime kalite kazandırılması ve TV programlarıyla
daha çok desteklenmesi, kadınların takva dairesinde sosyal alanlara
daha çok yönlendirilmeleri, bilişim teknolojilerinin bize sunduğu
fırsatlara bağlı olarak bu asrın en önemli eğitim projesi olacağını
tahmin ettiğimiz ve yaşam boyu eğitimin gerekliliği olan ‘’distance
learning-uzaktan eğitim’’ programlarına; eğitimin
yaygınlaştırılması, kalite kazanması ve sürekliliği adına alt yapı
hazırlanması..gibi köklü çözümler üretilemezse ticaretten siyasete,
spordan kültüre globâlleşen ve birbirini etkileyen bir dünyada
teknolojisi zayıf, birbirine kenetlenemeyen, kendi değerlerinin
farkında olmayan bizim coğrafyamıza ait milletlerin yakın bir
gelecekte köle olmaları kaçınılmazdır.
Bir ülkenin gelişmesini şu etmenler belirler: Nüfus, doğal
kaynaklar, sermaye birikimi ve teknolojik ilerleme. Ne doğal
kaynaklar, ne de jeopolitik konumu bir ülkenin ekonomik açıdan
şampiyonlar liginde yer almasını garantilemiyor, ama yüksek
nitelikli insan ve işgücü bunu mutlaka sağlıyor. Nitelikli insan
yetiştirilmesi bilgili, sabırlı ve koordineli bir süreci
gerektirir. Eş seçiminden başlayarak, hamilelik sürecinden bebeklik
çağına, çocukluk döneminden okul süreçlerine kadar eksik veya
yanlış müdahâleler, bir hayat boyu karşımıza acı faturalar
çıkaracaktır. Çocuklarımızı erken yaşlarda kâbiliyetlerine uygun
önemli branşlara yönlendirmek detay bilgileri gerektirir.
Mükemmellik ayrıntılarda gizlidir. İngiltere’de 150 sene önce
araştırma yapılmış 430 adet meslek çeşidi tespit edilmiş. Aynı
araştırma 20 sene önce tekrarlandığında meslek çeşidinin 50 bine
yaklaştığı görülmüş. Bu konuda da yeni gelişen ilim dallarının alt
yapısının ülkemizde hazırlanması elzemdir. Bir örnek vermek
gerekirse dünyada üretilen 9 milyar ayakkabının 7,5 milyarını Çin
üretiyor. Hedefleri 10 milyar. Aynı ayakkabıdan yüzbinlerce
ürettikleri düşünülürse birim başına tasarıma ve hammadde alımına
ayırdığı pay rekabeti imkânsız kılacak derecede azdır. Bunu diğer
sanayi kolları için de düşünürsek rekabet için gerekli olan Nano
Teknoloji, Tasarım, AR-GE, ÜR-GE, Birleşerek Tröstler Oluşturma vs.
halkın tek başına altından kalkabileceği bir şey değildir. O zaman,
bir taraftan ileri teknoloji okulları açarken kısa vadede avantajlı
alanlarımızı lokomotif yapmamız daha gerçekçi olacaktır. Ezcümle
tarım ve hayvancılığın ıslah edilerek GAP, Amik, Konya, Menderes,
Trakya, Muş Ovalarının veriminin en üst düzeye çıkarılması ilk
hedeflerimizden olmalı. Ayrıca Antalya’daki seracılığın,
Yalova’daki çiçekçiliğin uygun diğer bölgelere de öğretilmesi için
bu işin profesyonelce okullarda öğretilmesi plânlanmalıdır. Dr.
Emin Derman hâtıralarında ‘’1935 senesinde Almanya’da ineklerin 50
kilo süt verdiğini görüp şaşırmıştım’’ diyor. Bizim ineklerimiz
hâlâ 5 kilo süt veriyorsa bunun sorgulanması gerekmez mi?
Gelişmiş ülkeler okul öncesi eğitime çok önem vermelerine, ana
okulu öğretmenlerine profesör kadar maaş ödemelerine ve en
nitelikli insanları bu alana yönlendirmelerine rağmen, ülkemiz bu
konuda hâlâ çok duyarsız. Ayrıca normal liseler yerine yüksek
teknoloji liseleri gelişmiş ülkelerin sanayisinin altyapısını
oluşturuyor. Normal liseler 1840’lı yıllarda umumi cehaletin
giderilmesi adına Fransa’da açılan okullar olup pek de bir kıymet-i
harbiyesi bulunmamaktadır. Eğitim ordumuzun kendilerini
yenilemeleri, dünyadaki gelişmelerin farkına varmaları, yeni
şartlardan haberdar olmaları yetiştirecekleri nesle ufuk
kazandırabilmeleri açısından son derece elzemdir. Bu da ancak umumi
bir seferberlikle ve motivasyonla mümkündür. Kendilerine sanal bir
dünya kurup toplumdan kopan, iradesi ve çalışma şevki zayıf,
korkak, çeşitli bağımlılıkları olan bir nesille geleceğimizi ve
ebedî hayatımızı karartmak istemiyorsak maddî - manevî eğitimi
geleceğimizin teminatı olarak görmeliyiz.
Japonlar, İkinci Dünya Savaşı sonrası yıkılan medeniyetlerinin
enkazından yeni bir toplum oluşturabilmek için, savaş öncesi
ülkelerine gelip onlara ilgi çekici mesajlar vermiş bir Amerikalı
toplum bilimciyi ülkelerine davet ederler. Mühendisler birliğinin
bu talebi üzerine Japonya'ya gelip işçilere seminer vermesi istenen
Dr. Deming "Hayır, der, beni önce yöneticilerinizin dinlemesi
gerekir. Zararı yok, yanlarında işçiler de olabilir." Grup
çalışmasına önem veren, bireysel başarıları çok olmayan Japonlar,
hemen yöneticileri biraraya getirip Deming'i dinlemeye başlarlar.
Çare tektir: Kaizen Modeli, yani sürekli iyileştirme. Her sahada
kalifiye insanlar yetiştirip hayatı mükemmel yaşamak. Zira yaşam
kalitesinin artması insan kalitesinin artmasına vâbestedir.
Deming'in tavsiyesiyle iki bin lise mezunu zeki Japon genç önemli
branşlarda kaliteli eğitim almak üzere Avrupa ve Amerika'ya
gönderilir. Onlar ülkelerine dönünceye kadar da Deming’in
yönlendirmesiyle Japonya'nın çeşitli kentlerine Sony, Hitachi,
Panosonic… gibi kaliteli üretim yapabilecek fabrikalar kurulur.
İleri düzeyde eğitim almış bu gençler, kurulan fabrikaların başına
geçince her ürün kaliteli çıkmaya başlar. Bu kaliteli mallar yavaş
yavaş Avrupa-Amerika piyasalarını sarmaya başlar. Tâlih bu ya, ilk
giden ticari filolardan bir gemi Atlas Okyanusu'nun New York
kıyılarında batar. Aradan aylar geçer, başka bir vesileyle dalış
yapan Amerikalı dalgıç, bu batan gemiye rastlar. Geminin dip
taraflarında Casio marka saatler dikkatini çeker. Aylardır su
altında kalmalarına rağmen paslanma, buharlanma olmamıştır. Bu
bilgi yazılıp Amerikan kamuoyu tarafından paylaşıldığında Japon
mallarına talep patlaması yaşanır. Başlangıçta, zaten ekonomik
sıkıntıda olan Japonları üzen bu hâdise vesilesiyle, mâkûs
tâlihleri değişmiştir. Bugün Toyoto'nun girişinde 3 resim asılıdır:
Japonya Cumhurbaşkanı, Toyoto'nun kurucusu ve Dr. Deming'in
resimleri. Ve 1952' den itibaren her sene onun adına izafeten "Dr.
Deming Kalite Ödülleri" verilmektedir. Amerika'da değeri
anlaşılamamış bir toplum bilimci günümüz Japonya'sının fikir mimarı
olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Doğu insanının o müthiş
fedakârlığını, plânlı bir ekonomiyle birleştiren Japonya, gerçekten
de 20. yüzyılın en büyük ekonomik kalkınmasını gerçekleştirdi. Son
50 yılda yakalanan inanılmaz büyüme hızı sonucunda, 1955 yılında
sadece 213 dolar olan kişi başına milli gelir, 1996'da 40 bin
doları buldu. Japonya, dünya üretiminden aldığı % 17'lik payla
ABD'nin ardından dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline
geldi. Çin de, son yıllardaki kabuk değişikliğini iyi bir toplum
mühendisliğine borçlu. Hong Gong ve Tayvan'ın asırlık İngiliz
hegemonyasından sonra ülkeye katılımıyla 18. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren sanayi devrimini başlatan İngiltere'den ticari
tecrübeler edinmesi, gençlerini deneyimli, yaşlı Yahudi bilim
adamlarından teknoloji ve tasarım konusunda eğitim almaları için
Batı'ya göndermeleri, e-ticaret konusuna çok çabuk adapte olup
200'e yakın ülkeye mal satmaları ve ucuz işçilik Çin'i dünyanın en
hızlı gelişen ülkesi haline getirdi.
İnovasyonu gelişmelerinin yol haritası yapan ülkelerin platform
değiştirip rekabetin daha az yaşandığı yeni alanlara yelken açıp
arayı sürekli açmaları sebebiyle bu ülkelerle rekabet imkânı
gittikçe zayıflıyor. Bu nedenle ülkemizin ve bizi rol model kabûl
eden milletler topluluğunun, belki de tüm insanlığın istikbâli
adına geleceğin yol haritasını hazırlamak toplum mühendisliğinin
insanoğluna sunacağı gelmiş-geçmiş en büyük armağanlardan birisi
olacaktır. 1 Kilogram demir 1 dolarken, 1 kilogram laptop 1000
dolar, 1 kilogram savaş uçağı 10.000 dolar, bir kilogram uydu
100.000 dolar ve 1 kilogram slikon bilgi işlemci 4 milyon dolar.
Bilişim tabanlı Güney Kore’li Samsung şirketinin yıllık ihracatı
190 milyar dolar, Türkiye’deki bütün şirketlerin ihracatı 130
milyar dolar. Savaş uçaklarımızdan haberleşme uydularına kadar
yazılım programlarımızı yabancı firmalar yapıyor. Bir an evvel
hayatın her alanına giren bu sektörün uzmanlarını yetiştirmek
zorundayız. Şu anda ülkemizde bu mânâda yetişmiş sadece 50 kişi
var. Bir tek Sabancı Üniversitesi İngiltere’den hoca getirterek bu
seviyede eğitim veriyor. Sadece Japonya’nın bu seviyede 1 milyon
kişiyi istihdam etmek için talepte bulunduğunu düşünürsek bu alanda
köklü eğitimin ne kadar önemli olduğunu görmüş oluruz. En az
yabancı dil kadar nitelikli bilişim eğitimi erken yaşlarda
başlamalı ve bilişim temelli diğer ilim dallarının da
geliştirilmesine katkıda bulunulmalı. Onbeş yıl öncesine kadar
Dünya’nın en fakir ülkelerinden olan Hindistan’ın son yıllardaki
bilişim gayretlerinin ülkeyi ne denli hızlı kalkındırdığı göz ardı
edilmemeli.
Bir ülkenin eğitimle ilgili göstergeleri, o ülkenin diğer
sahalardaki durumunu da yansıtır. Çağımızın “baş döndürücü” düzeyde
gelişen bir bilim, teknoloji ve iletişim çağı olması itibariyle,
gerekli imkânlara sahip olan ve bu imkânları azami düzeyde kullanan
ülkeler, göreceli olarak büyük bir üstünlük sağlamaktadır. Eğitimde
kaynakların verimsiz kullanılması, endüstride, bürokraside ve
ticarette de aynı verimsizliğin bir göstergesi olabilir. Yani,
okullar toplumdaki siyasal değişimleri ve kültürel gelişimleri
anlamak için âdeta bir model gibidir. Eğitim çalışmaları topluma
belli bir değişme ve gelişme getirmelidir. Günümüzde, dünya
nüfusunun yalnızca %5’ini barındıran ABD, dünya endüstriyel
üretimin %25’ini gerçekleştirmektedir. ABD'de, 1794 tarihinden 1986
yılına kadar 192 yıl içinde 4.600.000 patent tescil edilmiştir.
Ülkemizde ise patent yasasının çıktığı 1800'lü yıllardan günümüze
kadar geçen süre içinde, yaklaşık 23.000 patent tescil edilmiş olup
bunun 20.000 kadarı yabancıların Türkiye'de tescil ettirdikleri
patentlerdir. Yaklaşık 200 yıldaki toplam patent sayımız, ABD'de
bir haftada yapılan başvuru sayısının yarısı kadardır.
İnovasyon çağının gerekleri olan bilişim ve yabancı dil eğitimi
konusunda desteklenmesi gereken yeni bir çalışma başlatmış
bulunmaktayız. Bu kurs, çizgi film, animasyon eğitimindeki
(cgpark.com.tr, 3D AKADEMİ) uluslararası başarısına şimdi de 2000
saatlik yazılım eğitimini ilave ederek mezunlarına uluslararası
geçerliliği olan Üniversite diploması (Microsoft Academy Diploma)
verecek. Gelişmiş ülkelerin standartlarında yetiştirilecek
gençlerimizi ülkemizin en stratejik yerlerinde çalışabilecek
seviyeye getirmeyi hedefliyoruz. Yaşam boyu eğitimin gerekliliği
olan uzaktan eğitim metoduyla yabancı diller öğretmeyi de
düşündüğümüz yeni kurslarla, yakın bir gelecekte dünyanın her
yerine Türkçe eğitimini de ulaştırmayı hedeflemekteyiz. Bu kursları
kurulacak TV yardımıyla ‘’www.expression.edu’’ benzeri teknoloji ve
tasarım fakültelerine dönüştürmek ve Batı Üniversiteleri’yle
partnerlik anlaşması yapmak çok kolaylaşacaktır.
Son krizden sonra eski şartlar çok değişecek gibi görünüyor. Çok
daha teknolojik, çok daha ucuz, çok daha rekabetçi ürünler dünyayı
istila edecek. Bu bakımdan bir taraftan ileri teknoloji üretimine
adapte olabilecek seviyede insan yetiştirirken, bir taraftan da bu
ürün ve hizmetlerin bütün dünyada tanıtım ve pazarlanması için
çalışmalar başlatmalıyız. Yoksa ülkemizdeki okulların seviyesi bu
hayâl edilen seviyeyi yakalamaya müsait değil. En büyük problem az
üretim değil, dengesiz ve fazla üretim. İnovasyonun gündeme
taşıdığı sürekli yenilenme rekabeti çok çok zorlaştırdı. İleri
teknoloji, yüksek oranda üretimle maliyetleri düşürme, daha çok
sayıda ülke insanına satış yapma, tercih edilebilir olma nitelikli
insanların bir araya gelip sermayelerini birleştirmeleriyle mümkün.
Güven ortamının zedelendiği böyle bir zamanda bu da ancak tedricen
olabilir. Devletimiz, insanları bir araya getirmede ve onlara
yapacakları yatırımlar hakkında bilgilendirme ve yardımcı olmada
yavaş davranırsa bir müddet sonra global sermayenin temsilcileri
rekabet edilemez seviyeye gelebilirler.
Şu anda dünyayı yönlendiren güçlerin gelecek adına çok daha
profesyonel bir plânları vardı: 500 dünya devi bir araya gelip dev
bir ticarî şirket kuracaklar. Bütün ürün ve hizmet gamlarında bir
milyonu aşkın ürün yelpazesiyle bütün ülkelerde ticareti ellerine
geçireceklerdi. Global alım, reklâm ve satış ağı onları
rakipsizleştirecekti. Geçimsizlikleri sebebiyle henüz bu
hayâllerini gerçekleştiremediler. Kimbilir belki de Rabbimiz sâlih
kullarına bu muvaffakiyeti lûtfeder ve Vâd’i İlâhi gerçekleşmiş
olur. ‘’Allah kör ve felçli bir adama dünyayı fethetme istidadı
vermiştir’’ düşüncesinden hareketle karınca misâli bir örnek
oluşturabilme adına arkadaşlarla kurduğumuz Lâle Derneğinin
geleceğe yönelik tertemiz amaçlarının gerçekleşebilmesi için birkaç
yıl önce Lâle Platformu adıyla işadamları, akademisyenler ve
bürokratlardan oluşan çeşitli gruplardan arkadaşlarla ayda bir bir
araya gelerek beyin fırtınası yapmaya başladık. Oluşturduğumuz
sinerji birlikteliğin ve vazife taksimatının ne denli güçlendirici
fonksiyonu olduğunu gösterdi. Daha sonra çeşitli görüş ve grupların
en başarılı ve sinerjiye açık insanlarıyla ‘’Sivil Toplum
Konseyi’’ni kurup samimi gayretlerle sivil toplum kuruluşlarımızın
sesini ilgili kişilere duyurmak için gerekli alt yapıyı hazırlamaya
gayret ediyoruz. Ayrıca profesyonel bir gruba hazırlattırıp yakında
açılışını yapacağımız Sivil Toplum Kuruluşları’nın Facebook’u sivil
inisiyatifin kendinden beklenen seviyeye gelmesinde ve daha
profesyonel hizmetler ifa etmesinde gerekli altyapıyı oluşturmaya
katkısı olacaktır.
Olağanüstü rekabetin yaşandığı gelinen son noktada kurulacak Eğitim
ve Sağlık ağırlıklı tematik bir iş televizyonuyla (İstanbul TV)
hedeflerimize çok daha kolay ulaşmak mümkün. Tersi durumda ise
rakiplerimizin zulüm ve inançsızlık adına kat edecekleri mesafe
hepimizi mesûl durumda bırakacaktır. Kuvvetler dengesinin olmadığı
yerde mücadele strateji ile kazanılır. Biz de bir çocuğun tonlarca
ağırlığı kaldıraçlar yardımıyla kolayca kaldırması taktiğiyle bu
ağır hamûlenin altından kalkabiliriz düşüncesindeyim.
Yol haritamız şöyle:
1) Uluslararası Sivil Toplum Konseyi’ne ücretsiz üye olacak
Anadolu’daki STK’larla (vakıf, dernek, birlik vs.) ve gazete,
televizyon, radyo, ajans ve internet sayfası sahipleriyle sinerji
oluşturacağız. Global bir indirim kartı oluşturup hem bizimle
işbirliği yapan STK’lar üyelerine tek kartla her ihtiyaçlarını
indirimli olarak giderecekler hem de derneklerine bu alışverişlerin
%01’i aktarılıp katkı sağlanmış olacak. Biz Anadolu’daki basın ve
STK’lar vasıtası ile yerele ineceğiz. Onlar bizimle ulusala ve
uluslararasına çıkacaklar. Anlaştığımız otel, restaurant, market,
benzin istasyonu, ulaşım, hastane..gibi firmalardan %05-50 arası
indirim alacağız. Bu indirimlerden bizimle sinerji oluşturan bütün
STK’ların üyeleri yararlanacaklar. Yerel medya ve STK’ların bize
kaydettirdikleri isimler adına oluşturduğumuz kartlarla
anlaştığımız kurumlarla yapılan alışverişin %01’i ismi kaydettiren
kurumlara aktarılacak. 1 milyona ulaştığımızda anlaştığımız bir
katılım bankası bize kart ve post makinesini ücretsiz verecektir.
Yeni milyonlarca üye kazanma her bankanın en büyük hedefi olduğu
için bu alt yapıyı bize ücretsiz sunacaklardır. Ayrıca Lale
Derneğine ve Sivil Toplum Konseyi’ne kalacak %01’erlik hisseler
belirli bir nakte ulaşıncaya kadar ilgili bankada kalacağı için
bankanın bu parayı belirli süre için kullanması da söz konusu
olacaktır. Alıverişlerde ödemeler yine insanların her zaman
kullandığı başka kartlardan veya nakit olacak. Ama bu
alışverişlerin %01’i Organizasyona, %01’i Lale Derneğine ve diğer
%01’i yerel medyaya ve STK’lara kalacak. Böylece güçlü bir STK
birlikteliği kimseye muhtaç olmadan eğitim ve medya faâliyetlerine
girmiş olacak. İleride kurulacak fabrikalara da insanlar ortak
edilip istihdama da katkıda bulunulacak. Bizim dünyamızı yansıtan
yayın organlarına ilgi duymayan insanlara da mesajlarımızı
ulaştırmada etkili bir yol açılmış olacak. Yayın ağımız TV ile
sınırlı kalmayacak. Kurduğumuz ve sürekli gelişen bölgesel
gazetelerle, sinerji oluşturup güçbirliği yaptığımız Uluslararası
Radyocular Birliği’yle, 50 dilde yayın yapan Özel Haber Ajansı’yla
tam bir medya gücünü oluşturmaya namzet. Bu güçlü yayın ve tanıtım
altyapısından istifadeyle ürünlerini ve hizmetlerini tanıtıp
pazarlamak isteyen ulusal ve uluslararası şirketlere distribütörlük
yapacağız. Daha şimdiden internet üzerinden dünyadaki bütün
otelleri pazarlayan ve yakında uluslar arası bütün uçak
şirketlerinin satış işinde de aracılık yapacak olan merkezi
Almanya’da olan bir şirketle ön anlaşma yapıp Türkiye ve çevre
ülkelerimizin distribütörlüğü üzerinde anlaştık.
2) Televizyonumuz ReferansTV - AjansTV mantığıyla çalışacak. Sivil
Toplum Kuruluşları’nın sesi olup dış dünyaya karşı temsilcilik
yapacak. Her parti, görüş, platform kendisinden bir şeyler bulacak.
Çeşitli işadamları dernekleri; kültürel ve sosyal kuruluşlar,
hülasa STK’lar kendilerini ifade fırsatı bulacaklar. Faaliyetlerini
halka ve bürokrasiye duyurup güçlenmek isteyen STK’lara yardımcı
olacağız. Örneğin, her sene 10 bin civarında çocuk kalbinden
problemli doğmakta ve ileri teknoloji donanımlı aletler ve konunun
uzmanı doktorlar yeterli sayıda olmadığı için maalesef bu
çocukların ortalama sekiz bini ölmektedir. Halbuki bu konu ile
ilgili kurulmuş olan ‘’Çocuk Kalp Cerrahisi Vakfı’’ sesini gerekli
yerlere duyurabilse çok az ölümle bu konuyu çözmek mümkün olabilir.
Bunun gibi birbirinden önemli konuların çözülmesi amacıyla kurulan
STK’lar kendilerini ifade edecek platformlar bulamıyorlar ve
kendilerini ilgilendiren konularda gelişmiş ülkelerdeki çalışmaları
takip edemiyorlar. Biz bu konsey vasıtasıyla ilgili kuruluşlar
arasında köprü vazifesi de görüp gerekli teknoloji ve bilgi
transferinde aracılık yapmaya çalışacağız. Biz de bu geniş
kitlelerle profesyonel anlamda diyalog fırsatını bulacağız.
Konuların önem sırasına ve değerine göre ilgili yerlere bilgi
aktarımına yardımcı olacağız.
3) İleride Rabbimiz nasip eder güçlenirsek gece yarısı iki saat
İngilizce, birer saat Rusça, Çince, Arapça, Almanca ve Fransızca
özet yayın yapıp dünyaya da sesimizi duyurma fırsatını
yakalayacağız. Dış ülkelerde yatırım yapacak işadamlarımız için de
bu televizyon kılavuzluk vazifesini ifa edecek. Anadolu’daki
bölgesel yayın kuruluşlarının gelişmesine katkıda bulunacak böyle
bir çalışma kucaklaşmaya ve huzur ikliminin gelişmesine katkıda
bulunacaktır. Zira ‘’ Kavga ortamında güçlüler hâkimdir. Sulh
ortamında haklılar hâkimdir’’ Haklı olup güçlü olamayan muhafazakâr
kitleler bu yardımlaşma yoluyla gönüllere girme imkânına
kavuşabilirler. Ayrıca yıllarca ihmâl ettiğimiz sanat câmiası ile
ilgilenip bu konudaki eksiklerimizi telâfi edebiliriz.
4) Nüfusun gün geçtikçe arttığı ve ekilebilir toprakların azaldığı
günümüzde en büyük problem temiz gıda ve su yetersizliğidir.
Türkiye genelinde sahada çalışmalarını yaptığımız ve sağlıklı
neticelerini elde ettiğimiz çeşitli organik gübreler, bütün gıda
ürünlerinde verimi %40 ile 80 arasında artırıp doğal lezzetine
kavuşturuyor ve zamanından 7 ile 21 gün önce turfanda ürün alınması
sağlanıyor. Tohum çalışmalarımız da fevkalâde neticeler verdi ve
Edremit’te üretim tesisleri kuruldu. Kemalpaşa bölgesinde 20 yıldır
tohum ıslah çalışmaları yapan ve Avustralya ve Endonezya’dan 15
çeşit tropikal meyve tohumları getirip Alanya Belediyesi nezdinde
ektirten arkadaşlarımız fevkalâde neticeler elde ettiler. Bu gibi
çalışmaların da desteklenmesi gerekiyor. Türkiye tarımı bu gibi
çalışmalarla gelişebilir. Zaten organik olmayan ürünlere Avrupa
Birliği ithalat izni vermiyor. Sudan ve Etiyopya gibi Türkiye’den
daha geniş ekilebilir topraklara sahip, enerjisi, işçiliği ucuz
ülkelerde bol olan meyvelerden verimi artırıcı gübrelerle üretim
yapıp kurulacak konsantre meyve suyu fabrikalarında ve konservatif
ve dondurulmuş sebze meyve tesislerinde dünya çapında üretim yapmak
mümkün. Bu dev organizasyonlar ancak bir iş televizyonu ve internet
destekli network marketing yapısıyla mümkün.
5) İnsanımızın maddî ve manevî zehirlendiği, topraklarımızın
verimsizleştiği, kanser ve kalp hastalıklarının ürkütücü boyutlara
ulaştığı günümüzde böylesi referans niteliğindeki bilgilerin ve iş
birlikteliklerinin paylaşılmasına vesile olunan bu televizyon,
tarihi bir misyonu edâ edecektir. 2 trilyon dolarlık bütçesi olan
fakat sertifikasyon ve organize yetersizliği dolayısıyla bugüne
kadar başarılamayan helâl ve organik gıda işine de destek
verilerek, ‘’ İbadet on kısımdır dokuzu helâl lokmadır ‘’ sözüne de
ittiba etmiş olacağız. Yeni yetişen nesillerimizin fast food’dan,
sentetik gıdalardan, endüstriyel şekerlemelerden vs. uzak sağlıklı
bir bünyeye sahip olabilmeleri için yayın ve seminerlerimizle
ailelere ufuk açacağız.
6) Organizesinde bulunduğumuz ‘’Dünya Yaşlanma Konseyi’’
vesilesiyle ülkemiz için çok önemli bir fırsat doğmuştur. Batı
insanının yaşlanması ve Avrupalı yaşlıların büyük oranda kanser ve
kalp damar hastalıklarına yakalanmasıyla milyonlarca üyesi olan
sağlık sigorta şirketlerinin bir numaralı müşterilerini
oluşturdukları termallerden alternatif tedavilere kadar birçok
alanda insanımıza yardımcı olabiliriz. Şu anda 600 milyon olan
dünyadaki yaşlı sayısı 2050’de 2 milyarı bulacak. Yaşlı bakımı
Batı’da aylık 5 bin euro civarında. Genç nüfusu, ucuz işgücü, sıcak
mevsimi ülkemizi bu konuda rakipsiz yapıyor. Tıbbın dünya
standartlarında olduğu ülkemizle dış ülkeler arasında birçok
avantajları kullanarak sağlık turizmini geliştirmeye vesile
olabiliriz. Yeni fizik tedavi merkezleri, Tıp Fakültelerine
Gerontoloji bölümleri açtırmanın yanında büyük oranda ülkemizdeki
49 termal merkezin tanıtım ve satış-kiralama ağını da
oluşturabiliriz. Coğrafî konumunun avantajı, tarihsel dokusunun
zenginliği, sıcak kanlı insanlarının sevecenliği, jeotermal
kaynaklarının bolluğu ve çeşitliliği, âsude ikliminin huzuru,
ucuzluktaki önceliği ile yaşlı sağlığı turizminin merkezi olmaya
aday ülkemizin doktorundan, psikoloğundan, hemşiresine kadar bu
alanda istihdam edilecek dil bilen, nitelikli yüzbinlerce
gerontoloji uzmanları yetiştirmesi gerekmektedir.
7) Nano teknolojinin yardımıyla milyonlarca film bir programa
sıkıştırılabiliyor. Güney Kore ve Taywan’dan başlayıp bütün dünyayı
saracak olan Wimax teknolojisi iletişimin şeklini tamamıyla
değiştiriyor. Japonlar şimdikinin beşbin misli güçlü bir internet
ağı kurmak için uğraşıyorlar ve etap etap ilerliyorlar. Kablosuz,
güçlü bir internet ağı televizyonlara, yüzbinlerce yerde
barkavizyonla desteklenen reklam sektörüne ve iletişim sektörüne
alt yapı olacak. Tek merkezden yayın yapan TV’ler her ülkede ayrı
dile çeviren teknolojilerle kültürel etkileşimi çok
kolaylaştıracak. Ama uygulayıcıları duyarlı olmazsa şimdiki porno
yayınların binlerce katı cep telefonlarına kadar girecek ve
kontrolu zorlaşacak. Bunun için de televizyon kurmada mahir
arkadaşlarımız yeni gelişen komşu ülkeler için de projeler
üretebilirler ve temiz bir yayın ağıyla ülkemizi Ortadoğu - Orta
Asya – Balkanlar hinterlandının kalbi ve kafası konumuna getirmeye
yardımcı olabiliriz.
8) Avustralya’da çantasız eğitim yapan kaliteli bir okulun eğitim
modelini ülkemize adapte etmeye çalışacağız. Almanya’da da bu
okulun şubeleri var. Her öğrencinin laptopunda bütün müfredat
yüklü. Öğrenciler akıllı sınıflarda görsel eğitimin hızından
yararlanacaklar. Avustralya, gelişmiş teknolojilerde çok farklı bir
ülke. Mutlaka daha sıkı irtibata geçilmeli. Güney Kore, Norveç ve
Finlandiya gibi ülkelerle Gemi sanayimiz en az Yunanistan
seviyesine çıkarılmalı. Zira denizler, gelecekte çok daha yoğun
kullanılacak. Uçak sanayimizdeki de yılların ihmâli giderilerek bu
stratejik önemleri olan alanların hâkimiyeti yâd ellere
bırakılmamalı ve bu konularda da kardeş ülkelere öncülük
yapılmalı.
9) İlköğretim mezunu genç kızlarımızı sadece iş yerine değil hayata
da hazırlamak için Kolej ayarında Kur’an Kursları açmaya
çalışacağız. Buralarda hem dinî eğitim (Şimdiki kursların çoğunda
tek taraflı cemaat taassubu var), hem annelik eğitimi (Koca ile
geçim, çocuk yetiştirme, el ve ev becerileri, psikolojik olarak
hayata hazırlanma), hem de İngilizce ve Bilgisayar eğitimiyle Açık
Lise dersleri verilerek kızlarımız 3 yönlü yetişmiş olacaklar. Bu
projenin küçük bir uygulaması Sümbül Efendi Kuran Kursu’nda
başladı.
10) İnşaattan ( ucuz, çok çabuk yapılan, enerji tasarruflu, yangına
ve depreme dayanıklı sips evler vs.), straforun dışına kolayca
püskürtülen ve balyozun bile zor kırdığı, ısı tasarrufu sağlayan
ucuz ve pratik betonlar, otomotiv sanayine ( havayla, elektrikle
çalışan otomobiller vs.) kadar ülkemizde olmayan teknolojik
aletlerin tanıtımı ve satış ağının oluşturulması güçlü bir iletişim
ağını gerektiriyor. Yurt dışına gidip iş kuracak insanımız için de
böyle profesyonel bir destek gerekiyor. Ülkemizin nitelikli
eğitime, yüksek teknolojiye, erdemli yaşantıya, makro planlı
ekonomiye geçişinde yardımcı olacak ve dünya ile kültürel, sosyal
ve ekonomik iş birlikteliklerine zemin hazırlayacak böyle bir
televizyonun kurulmaması tarihi bir fırsatın heder edilmesi
mânâsına gelir gibi görünüyor.
11) Ekilebilir verimli arazilerin azalması ve dünya nüfusunun
artmasıyla birlikte insanlığın en büyük problemi gıda ve su
kaynakları gibi görünüyor. Sanayi ürünlerinin ihtiyacın üzerinde
artması ve çok çok ucuzlamasıyla birlikte yakın gelecekte ekonomik
gelişmemiz tarım ve hayvancılığın verimli hâle getirilmesiyle
mümkün olacaktır. Fakat diğer bütün alanlarda olduğu gibi tarım ve
hayvancılıktaki yanlış politikalar bu lokomotif sektörleri
balçıklara sürükledi ve verimli arazilerimizi tükettiğimiz gibi
gelecek hakkında toprağa ümidini bağlayan büyük bir kesimin
hayâllerini kara deliklere hapsetti. 50’li yıllardan itibaren
kimyasal ilaçların tarımda kullanılmasıyla birlikte topraklarımız
verimsizleşti ve hastalıklı hâle dönüştü. Toprakta oluşan 15 kat
fazla nitrat yiyeceklerimiz vasıtasıyla vücudumuza geçmeye başladı
ve insanlarımız sürekli yorgunluk ve bitkinlik hissi duyuyorlar.
Son yıllarda ölüm nedenleri değişti ve gıda kaynaklı ölümler ilk
sıralara yerleşti:
* Kalp ve damar hastalıkları
* Kanser
* Enfeksiyona bağlı hastalıklar
* İlaçlardan doğan toksinler
Biyolojik ömrümüz 120 sene olmasına rağmen beslenmemize dikkat
etmememiz sebebiyle 40’lı yaşlardan itibaren hastalanıp 60’lı
yaşlarda ölüyoruz. Obezite ve fiziksel hastalıklar gelecekte
bizlere çok daha acı faturalar ödetecek gibi görünüyor. O hâlde
iyice çıkmaza sürüklenmeden doğal ürünlerle beslenen sağlıklı
nesiller yetiştirmek en büyük ideâlimiz olmalı. Zaten bunun farkına
varan gelişmiş ülkeler kimyasal gübrelerle yetiştirilmiş zehirli
besinlerin ithaline izin vermiyorlar. Avrupa Birliği de
topraklarımızın en az yarısı organiğe dönüşmeden birliğe
katılmamıza izin vermiyor. Son yıllarda ülkemizde toplumsal ve
millî bilinç köreltilerek bireysel çıkarlar öne çıkarılmıştır.
Ulusal sanayiciye, ‘’ayakta kalmak istiyorsan, dış ülkelerden bir
büyük şirketin distribütörlüğünü yap, üretim zor’’, politikacıya
ise ‘’ülkende yükselmek istiyorsan dışarıdaki güç odaklarıyla
işbirliği yap denilmektedir. Geleceğin güçlü Türkiye’si için bir
taraftan yüksek teknolojinin altyapısını oluşturacak eğitim ve
AR-GE faâliyetlerini hızlandırmamız, fakat önümüzdeki yılların
dünya gündeminin çok daha hızlı değişeceğini bilmemiz; küresel
ısınma ve yaşlanma.. gibi sebeplerle çok daha inovatif düşüncelere
açık olmamız gerekiyor. Ayaklar altında ezilmesine, horlanıp hakir
görülmesine rağmen bütün zenginliklere dâyelik yapan topraktır.
Onun için Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin arşı, yani en üst derecede
tecellisi topraktadır. Topraklarımızdaki bor, toryum, uranyum,
osminyum..gibi değerli madenlerimizin işletilmesi ve verimli tarım
ve hayvancılıkla zenginleştirilebilecek insanımız toprak kadar
mütevazi hale geleceği bir eğitimle dünya insanına sosyal konularda
da öncülük edebilir.
Bu güçlü medya altyapısı vasıtasıyla sağlık alanındaki dünyadaki
gelişmeleri takip edip insanımıza kazandırmanın yanında Üniversite
destekli Tıbb-ı Nebevi Enstitüsü projesini de hayata geçirerek
sağlıklı yaşama destek ürünlerini pazarlayacağız. En nitelikli
doktorlarla anlaşıp zihin karışıklıklarını da gidermeye yardımcı
olacağız. Ayrıca Rahmetli İbrahim Canan hocamızın hayâli olan ve 6
yıldır üzerinde çalışılan Aile geliştirme kurumunun derslerinin
organizesi de televizyonumuzda yapılması hususunda görüşülmüştür.
Bütün bunlara ilaveten dil öğreniminde ve okul müfredatında çok
güçlü bir alt yapıdan yararlanıp eğitim seviyemizin yükselmesi ve
öğretmenlerin bu müthiş altyapıdan yararlanması imkanı doğmuştur.
Artık iletişim teknolojilerinin eğitime sunduğu fırsatlarla
öğretmen tek öğretici, okul da tek bilgi alınan yar olmaktan
çıkarak insanlar hayat boyu eğitimle sürekli kendilerini
geliştiriyorlar.
Kur’an tefsirini asrımıza göre yorumlayıp bugünün ihtiyaçlarına
Kur’an eczanesinden cevaplar bulan Bediüzzaman Hazretlerinin
ekonomik konulardaki reçetelerini doğru algılayıp hayata sokmaya
çalışıyoruz. Başarı bizim değil bu ufku zihin çölümüze açıp orayı
yeşertenlerin. Gülleri solan gönül bahçemizi yeniden diriltip
bülbüllerin şakımasına vesile olanların. Her türlü eksiklik ve
gabilik bu ışık kaynağının tayflarından yeteri kadar aydınlanamayan
bizlerin. Nitelikli birliktelikler kurun, vazife taksimatı yapın,
çağı iyi algılayın, ayrıntılara önem verin diye haykıran öncü
insanları daha önce dinleseydik, toplumumuzda zayıf insan kalmazdı.
Çünkü Bediüzzaman ‘’Kadınlar zayıftır, cemaatleri
kuvvetlidir’’diyor. Demek ki sivil toplum yapımızı güçlendirmek
için herkes birkaç derneğe üye olup aktif şekilde çalışmalı.
Önümüzdeki yıllar toplum mühendisliğinin çok daha önem kazanacağı
ve ülkelerin stratejilerinde geleceklerini etkileyen en önemli
faktör olacağını gösteriyor. Bir başpiskopos enerjisi bedava,
işçiliği ucuz, toprağı verimli olduğu için dünyanın üç gıda
deposundan biri olacağı öngörülen Sudan’ın bedavaya yakın
ucuzluktaki topraklarından sadece bir tarafının uzunluğu 75
kilometre olan araziyi 50 yıllığına kiralarken bizim hâlâ verimli
tarım ve hayvancılığın stratejilerini belirleyemeyişimiz önümüzdeki
uçurumlu yıllar hakkında kaygımızı körüklüyor. Asırlardır
ihmâllerinin dramatik neticelerine müstehak olduklarına inanan
dünyanın %25’lik kesimi olan Müslümanlar, dünya üretiminin ancak
%7’sini yapmakta ve %40’ı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Artık silkinme zamanı geldi. Aman doğru kararlar verelim. Zira
bilmeliyiz ki uçurumlar tek hamleyle aşılır. İkinci adıma fırsat
bulamadan kapaklanmak da mukadder. Sıradan bilgilerin yeterli
olmadığı günümüzde acziyetimizin bilincinde ama Rabbimizin
inayetinin farkında olarak karınca misâl adım atmayı Cenâb-ı
Hakk’ın engin lütfundan dileniyorum.