ÇÖZÜM MANTIĞIMIZ

Ya ifrat ya da tefrit üzerinden yürümüş ve sorunlara da bu mantık üzerinden yaklaşmışız. Bizatihi kendisi sorunun ana kaynağı olan ifrat ve tefritten çözüm üreteceğimiz zehabına kapılmış, çözüm üretmek isterken sayısız sorunlara da çanak tutmuşuz.

Öyle ya!

Ya benimsin ya toprağın, ya devlet başa ya kuzgun leşe demişiz bir kere. Bunun başka ve ortaca bir yolunu da görmemiş ve ya kabul etmemişiz.

Ya gözlerimizin önünde sokakların dört bir tarafının devasa makinelerle kazılıp yine dört bir tarafının eyp ile döşenmesini pas geçmişiz ve ya sonradan her ne oluyorsa her şeyi yerle yeksan etmişiz. Oysa zamanın da, zeminin de ve dozun da yapılacak ilk müdahale hayat kurtarır cinsten olmasına rağmen, ya benimsin ya toprağın mantığını düstur edinmişiz.

İç işleri bakanlığının emri ile görevlerinden alınan belediye başkanlarına ve bu duruma yapılan müdahale de yine aynı mantık üzerinden devam etmektedir. Mevzunun her iki tarafının ana aktörlerine ve hareket dinamizmine bakacak olursak eğer, her iki tarafın da ajite edici ve birbirleri ile birlikte bütün toplumu kamplara ayırıcı tahriklerinin sayısına dair örnekler vermek mümkün.

Bir taraf devletin ve Milletin sinir uçları ile oynarken zerre kadar imtina etmemekte, diğer taraf ise, az evvel bahsini yaptığımız zaman ve doz kullanımının anlam ve önemini hiçe saymaktadır. Karşıtlıklar hep birbirleri üzerinden beslenmektedirler. Solun önüne sağ, kapitalizmin önüne komünizm, faşizmin karşısına liberalizm koyduğunuz zaman seyreyleyin alemi…

Akıllı insan aynı delikten iki kez ısırılmayacakken, sayısız kez aynı vahim hataya düşülüyor ise eğer, mesele siyaset ve hukukun değil patolojinin konusudur artık. Özellikle bu bayat parodinin seyircisi, figüranı ve gönüllü kulları olanların tanımlanmasına dair yetersizliğimi de itiraf ediyorum.

Ülke ve Millet olarak son derece çetrefilli bir süreç içerisinden geçiyorken, böylesi bir girişimin sağlam hukuki gerekçelerinin varlığına dair dua ediyorum. Bütün katmanları ile birlikte bu süreçte ahenk içerisinde olması gereken toplumun sinir uçları ile oynamak evvela devlet ve sonrasın da Milletin kendisine zarar vereceği gerçeği defalarca test ettiğimiz olaylar kabilindendir.

İç işleri bakanlığının mevcut tasarrufuna dair sosyal medya ki yazı ve paylaşımların mahiyetine bakacak olursak, farklı katmanlar arasında ki mesafe hem daha bir açılmasının yanı sıra hem de daha bir agresif boyuta evrilmiş durumdadır. Her iki tarafın taraftarlarının olaylara, kişilere ve karşıt tarafa yazım ve yaklaşımları sadece kan, kin ve nefret odaklı bir haldedir.

Bir türlü vasat olamadık. Bir türlü vasat bir yaklaşım sergilemeyi beceremedik. Birileri tarafından düğmeye basılıyor ve bir anda herşey tepetaklak oluveriyor. Durup düşünen, sorgulayarak olayı anlamaya çalışan ve fotoğrafı bütünden görmek isteyen kimselerin olmayışı, proje sahiplerinin kutlama kadehlerine şevkle sarılmalarına da sebebiyet vermektedir.

Olayın hangi tarafında olursak olalım sağduyulu bir tavır takınmak, sağduyulu bir yaklaşım sergilemek zorundayız. Bu denli rijit açıklamalar, bu denli keskin ayrışmalar büyük bedeller doğurduğu zaman faturasını da yine bizlerin ödeyeceğini göz ardı etmek, akılla izahı mümkünler arasında değildir.

Elbette ve mutlaka bu ülkenin, devlet ve Milletin terörle bağı ve bağlantısı olanlara göstereceği bir tahammülü yoktur ve olamazda. Ancak, bir hukuk devleti olduğumuz gerçeği de göz ardı edilebilir bir şey değildir. Devlet, yaptığı ve yapacağı her tasarrufu hukuk kuralları içerisinde yapmalı ve bunun uygulanması safhasında da konjonktürün atmosferine de ehemmiyet göstermelidir.

Yaklaşık elli yıldır aynı döngü içerisinde çıkamamış olmak, sayısız can ve sıfırların kifayetsiz kaldığı maddi bedeller ödediğimiz bu uzun süreçten devlet ve Millet olarak çıkarmamız gereken sayısız dersler vardır. Bunca uzun zaman ve ödenmiş bunca ağır bedellere rağmen, hala vasata dair aramız da uzun mesafeler taşıyorsak eğer, korkarım ki daha çok ve büyük bedeller ödeyeceğiz.

Rabbimiz sonumuzu hayreyle…