Bir yazı gördüm, şöyle başlıyordu: “Yeni restoran açan birinin acı ve gerçek itirafları”. Yazıda anlatılanlar çok çarpıcıydı, aşağıda bir kısmını aktaracağım.

Bir yazı gördüm, şöyle başlıyordu: 'Yeni restoran açan birinin acı ve gerçek itirafları'.

Yazıda anlatılanlar çok çarpıcıydı, aşağıda bir kısmını aktaracağım.

Ancak yazıda benim ilk anda dikkati çeken bir hususu ifade etmeden geçmeyelim.

'Restoran' diyor yazar.

'Ne fark eder' diyorsunuz değil mi?

Fark şu:

Kendiniz olmaktan uzaklaşıyorsunuz.

Köklerinizden kopuyorsunuz.

Daha vahimi ise köklerinizden koptuğunuzun farkında değilsiniz veya 'ne fark eder' diyorsunuz.

O halde diyeceksiniz ki, 'restoran yerine ne diyelim?'.

Benim buna verecek cevabım yok.

'Lokanta' diyelim desem demoda olmuş diyenleriniz olabilir. (Dikkat ederseniz 'demoda' kavramını kullandım).

Haksızsınız diyemem.

Pek de haklı olduğunuzu söyleyemem.

Ama şunu söylerim ve ısrar ederim:

Farkında olalım, derim.

Farkında olmak şuurlu olmaktır ve öğrenmeye açık olması itibariyle hataların asgariye inmesinde katkı sağlayabilir.

Bunun için 'farkındalık' denilen kavramı her daim hatırlatmak isterim.

'Farkındalık' şuurlu olmanın ayak sesi olduğu kanaatindeyim.

Mevzuya girmeden söyleyeyim, geldiğimiz 'seviye' sadece gıda yönünde değil her yönde böyle.

'Ne fark eder?' zihniyeti olduktan sonra 'ne fark eder ki?'

Önünüze gelen 'her şeyi' yiyebilirsiniz.

Neyse hikayeye geçelim:

Yeni 'restoran' açan ve akl-ı selim olduğu anlaşılan biri şöyle diyor:

'Yeni restoran açılması müşterilerden çok toptancıların ilgisini çekti ve gıdacı, meşrubatçı ve biracılar geldiler, fiyat verdiler. Buraya kadar normaldi. Ancak arkası kapalı, üzerinde hiç yazı bulunmayan kamyonet geldiğinde ilk şokumu yaşadım. Adam kaşar peyniri satıyordu. Kilosu 50 liradan. Ben 'Nasıl böyle ucuz satıyorsun?' deyince adam açık açık söylemekten çekinmedi.

'Abi bu dandik kaşar ama kimse ayırt edemez. Bak al bi parça' Zararlı değil abi, patates püresine yağ ve kaşar aroması koyuyorlar'.

Ertesi gün daha beterdi.

Kıymacı, köfteciydi gelenler. Kilosu 60 liradan kıyma satıyordu.

Kıyma denilen şeyin muhtevasını sordum.

Et aroması, tavuk deri ve kemikleri, soya vs. gibi 'zararsız' maddelerden oluşuyormuş.

Adam öğünerek 'Her şey dahil otellerden alan var abi' dediği an defettim dükkandan'.

Bu itirafları aktardıktan sonra akl-ı selim 'restoran' sahibi şu soruyu haykırıyor:

'Kardeşim mu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu?'

Cevap veriyorum:

Vardı.

'Var' diyemiyorum.

'Yok da' demiyorum.

Var olmaya çalışanlar var.

'Lafı dolandırıyor' falan diye düşünmeyin.

Başka türlü izah edilemiyor bu gibi şeyler.

Şunu unutmayalım dostlar!

İktisadî ifadeyle bu bir arz-talep meselesidir.

Sahtekarlar müşteri buluyorsa, bulabiliyorsa, bulmaya devam ediyorsa ve müşteri sayısı artmaya devam ediyorsa;

Sahtekarlık da berdevam demektir.

Bu, mesele sadece gıda mı?

Her sektörde olduğunu bilmeyen var mı?

İktisadî veya 'ekonomik' kavram ile ifadesi 'arz-talep' meselesidir.

Daha has ifadeyle 'Nasılsanız öyle idare edilirsiniz'.

Bütün mesele 'Nasılsanız' kısmındadır.

Yani 'keyfiyetimiz'.

Midemizi sahte gıdalarla beslersek bunun hastalıklara müncer olacağı besbelli.

Ve nitekim öyle oluyor.

Daha mühimi ruhu besleyen gıdalarımız var ama acaba bunların sahtelerinden kendimizi koruyabiliyor muyuz?

Ruhumuzu besleyen sahte gıdalar her yerde.

Ruhumuzu zehirleyen sahte gıdaları teşhis etmek kolay değil.

Çevremizde, sosyal medyada ve memleketin her tarafında derviş kılıklı sahtekarlar var.

Bu derviş kılıklı sahtekarlara zemin hazırlayan iklim çepeçevre sarmış her tarafımızı.

Elbette ümitsiz değiliz.

Ümidi kırıklardan olmadık, olmayız.

Bu memlekette sahte olmayan bir şeyler vardı, vardır ve olacaktır.

Sahte olan ile olmayanı tefrik etmek lazım.

Tefrik etmek için irade, iz'an ve helal beslenmek lazım.

'Ne fark eder?' dersek 'marketten' aldığımız ve üzerindeki etikette 'D. Eti' yazısı umurumuzda olmaz.

'D. Eti' etiketindeki bu yazının 'domuz eti mi' yoksa 'dana eti mi' fark etmez.

2007 yılında 'kasaplık' et haline getirilen domuz eti, 'ne fark eder' diyenler tarafından tüketilir.

Ve geldiğimiz seviye böyle olur.

Daha sonra avaz avaz feryat ederiz:

'Bu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu?'.

Bağırmaya devam.

Bağırmak ve sormak hakikati öğrenmekte katkı sağlar.

Ancak unutmayalım şunu:

'Nasılsanız öyle idare edilirsiniz'.