Öyle bir asırda yaşıyoruz ki özellikle son çeyrek; insani değerlerin, vicdanın iflası…
Okudukça, izledikçe, işittikçe “KOPSUN ARTIK” kıymet diyoruz!
İki ayaklı insan görünümlü yaratıkların çoğalması bir yana, bu olanlara duyarsız kalan bir DÜNYA’nın inşası ise diğer büyük tehdittir. Şiddet ve gözyaşının olağan sayıldığı bir dünya ile kendine toz kondurmayan -sözüm ona- demokrasi ve insan haklarına saygılı bir kesimin, kesin çizgilerle ayrıldığı bir kutuplaşma oluşmaktadır.
1948 yılı icat edilen MASALA zaten inanmıyordum da şu gün tamimiyle eminim ki baştan sona yalanmış.
1948-İnsan Hakları Evrensel Bildirisi; Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen 30 maddelik yalan bildirisi olduğuna son çeyrek asırda şahit olmaktayız. Söz konusu bildirideki maddeler “adamına göre” uygulanan bir keyfiyetlikle yürütülmektedir.
Müslüman toplum coğrafyalarında yaşanılan işkencelere ve zulümlere ise ne Birleşmiş Milletler ne de İnsan Hakları Örgütleri beklenen tepkiyi vermemektedirler. Bu tepkisizlikten aldıkları cüret ile de katil ruhlu yaratıklar, bölgede su gibi kan akıtmaya devam ediyorlar.
Gazze’de yaşanan dram, son bulmamışken, gelen görüntüler vicdan sahiplerinin yüreğini dağlarken gündeme Sednaya Hapishanesi damga vurdu. Esad rejiminin arkasında bıraktığı, en hafif tabiriyle “utanç” tablosu daha çok konuşulacağa benziyor.
Sednaya Hapishanesine gelmeden önce özellikle hatırlatmak istediğim birkaç mesele olacak.
Uluslararası İnsan Hakları Örgütlerinin yalandan ibaret olduğunu ortaya koymak adına bu hatırlatmaların altını çizmek istiyorum.
Müslüman Boşnakların yaşadıklarını burada uzun uzun yazmayacağım ama yaşadıkları acılar dün gibi hafızalarda. Yüzbinlerce Müslüman Bosnalı, Srebrenitsa Katliamında biçildi. Ağır silahlarla donatılmış Sırp ordusu kadın- çocuk demeden önüne gelen herkesi katletti. Ve bunlar ne acıdır ki İnsan Haklarını savunanların yanı başında yaşandı.300bin ölü! Savaş suçları ile dolu dosyalar, belgeler…
Afganistan’da yaşananlara ne demeli?
ABD, Kabil başta olmak üzere diğer Afgan bölgelerinde, terör bahanesiyle; terör ile iltisaklı olsun/olmasın ayırt etmeksizin sivilleri bombalamıştır. 2001’de başlayan savaş 2021’de bitmiştir. Her savaşta olduğu gibi ABD- Afganistan Savaşında da yine olan sivillere olmuş ve yaklaşık 50bin Afganlı ölmüş ve on binlercesi de göçe zorlanmıştır.
Devam edelim. Rus ordusunu Çeçenistan’a girmesi ile başlayan 2. Çeçen Savaşını da unutmamak lazım. Bu savata da ölen sivil/ masum insan sayısı 50 bin! Bu dönemde 10bini aşkın Çeçen mülteci Türkiye’ye sığınmıştır.
Doğu Türkistan’da ise Çin zulmü devam etmektedir. Oradaki soydaşlarımız halen işkenceye maruz kalmaktadırlar ve İnsan Hakları Bildirisinde yer alan temel özgürlükleri ellerinden alınmaktadır. Ancak Çin’e halen göz yumulmakta ve İnsan Hakları savunucuları meseleleri görmezden gelmektedirler.
Myanmar’daki yaşanılanlar da pek faklı değil. Çin'deki Uygurları, Hindistan'daki Müslümanları, Myanmar'daki Rohingyaları gerçekten kimse önemsememektedir!
En son Gazze’yi de eklersek; zulme uğrayan bir toplumun Müslüman olması durumda, Batılı Medeniyetlerin sesiz kaldığı ve cılız itirazlarla öne çıkmadığı NET şekilde görülmektedir.
Gazze başta olmak üzere Filistin’de uzun yıllardır işkence ve Müslümanlara şiddet artarak devam etmiş ve son olarak da 7 Ekim ile başlayan soykırım ile bugüne kadar yaklaşık 45bin “İnsan” ölmüş ve yüz binlerce de yaralı tedavi olmayı beklemektedir. Hayatta kalanlar ise zor şartlarda yaşam mücadelesi vermektedir.
Durum çok vahim açlık, susuzluk ve hastalık!
Aş yok, ilaç yok ve hastane yok…
*
İslam coğrafyasındaki huzursuzluğun temel kaynağı, Batı Medeniyetidir. Adına “Arap Baharı” dedikleri BOP ile Müslüman kıyımlarına başlamışlardır. Ne acı ki bunları yaparken de koskoca YALANLARIN arkasına sığınmaktadırlar. Güya bölgeye huzur- istikrar ve barış getireceklerini, insanca yaşam dizyan edeceklerini söyleyerek yapmaktadırlar. Oysaki tüm huzursuzluğun ve fitnenin müsebbibi kendileridir.
ABD’nin Irak’ı girdiğini dün gibi hatırlıyoruz. Demokrasi ve istikrarı tesis edeceklerdi. Bugün Saddam sonrası Irak’ın paramparça olmuş hali ortadadır. Irak’taki enerji kaynakları sömürgeci anlayışla Küresel Çetelerin hükmündedir. Velhasıl kaos devam etmektedir.
Son olarak Beşar Esad’ın yıkılması ile Suriye’de yaşananlar ortaya günden güne çıkmaktadır. Özellikle Sednaya Hapishanesi diğer adıyla “İnsan mezbahası” ve işkence bulguları…
13 yıllık iç savaş sırasında on binlerce insanın yargılanmadan tutulup türlü işkenceye tabi tutulduğu, kötü koşullar nedeniyle binlerce mahkûmun fiziki ve ruhsal hastalıklara yakalanıp öldüğü ve birçoğunun cesedinin yakıldığı gün yüzüne çıkmıştır.
Eğer Suriyeli muhalifler Esad’ı devirmeseydi kim bilir daha kaç masum insan, bu mezbahada kurban edilecekti. Katil Esad şuan sığınmacı olarak Rusya’da. Bakalım, insanlık suçu işlemiş Esad’a kimler sahip çıkacak, merakla takip ediyoruz.
Bunca yaşananları, kısaca derlediğim Müslüman toplumlarının yok edilişi sürecinde “İnsan Hakları” dedikleri mefhumun askıya alınmış olduğunu açıkça görmekteyiz. Ne yazık ki, insan haklarına saygıyı dillerinden düşürmeyen BATI dünyası, Müslümanlar öldürülürken hep seyirci kalmışlardır.
Siyonist ideolojinin “insan” kavramı çok iyi bilmekteyiz. Kendinden olmayanlar, onlar için zaten “insan” olarak değerlendirilmemektedir. Galiba Siyonizm diğer Hıristiyan toplumunu da etkilemiş olacak ki Müslümanlar öldürülürken seyirci kalmaktadırlar.
Bu zalimleri, bugün derdest etmeye gücümüz yetmez. Bu riyakârların koca koca yalanlarını ifşalıyor olsak da biz birlik olamadıktan sonra Müslümanlar ezilmeye devam edecektir.
O halde bu mesenlerin çözümü BİRLİK olmaktan geçer.
Çünkü Yahudi ve Hıristiyanlar ayette(Maide/51) de belirtildiği gibi birbirlerinin “dostudurlar”. Buna karşın tek çözüm yine bize ayette bildirilmiştir:
-Ey mü’minler! Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin… (Al-i İmran/103)
- Birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz elden gider. O halde zorluklara sabredin… (Enfal/46) denilmektedir.
Rabbim, bizlere bu zalimlerin karşısında, yekvücut olmayı nasip etsin...