Bir bakıma hakikatin giydiği elbise bütün göz alıcılığı ile intikam alıyor bizden. Et etsiz ve et tatsız, lezzetsiz, ruhsuz ve tuzsuz diziliveriyor koca toplum içerisinde ki üç beş bilinç sahibinin boğazlarına.
Ayraca tabi tuttum yazı başlığımı zira eti bol lakin lezzetten yoksun sofraların genzimde ki ekşimsi ya da tırşik bir tat bırakıyor olması dolayısıyla...
Yesen bir dert yemesen bir başka... Yediğimde, yumru yumru diziliyor boğazıma ve yutsam bir dert çıkarsam bir başka...
Bırakın çiğneyip ve yutmayı, oturur oturmaz başlıyor öfke nöbetlerim ve sonra kendimden başlıyorum kuşkuların hücumu karşısında ki haklı isyanların ayak altında ezilme seremonilerine. Kısa zaman sonra toplu kıyımları, göz pınarlarımda sessiz ve oh olsun nidalarıyla sevinçsel bakışlara terk ediyorum.
Bir bakıma hakikatin giydiği elbise bütün göz alıcılığı ile intikam alıyor bizden. Et etsiz ve et tatsız, lezzetsiz, ruhsuz ve tuzsuz diziliveriyor koca toplum içerisinde ki üç beş bilinç sahibinin boğazlarına.
Oysa koca bir toplum yüksek bir volümde ve da hi senkronize şekilde Bismillahlar ile başlamış ve aralara sıkıştırdıkları Elhamdulillahlar, Vallahlar, Yallahlar ve Ekberler bile çare olamamıştı bu hayali sükut'a...
Maskeler yere düşmüş ve açığa çıkmış binbir suratlı sahtekar, yüzleşmek bile istemiyordu sahici ve aşağılık kimlikleriyle. Tatsız, tuzsuz, ruhsuz ve lezzetten ırak etin tadını çıkarmaya devam ediyorlardı...
İçlerinde, et yerine DERT yiyen tek kişi olmanın verdiği sızı, burun direklerimi tarumar ederken, itiraz edemeyip aynı çanağa kaşık sallıyor olmanın verdiği ağırlık ve utanca dair ayrı bir başlık açmama gerek duyan tek kişi var mı !!??
Dedim ya Allah, Bismillah ve Elhamdulillahlar bile hoyratça bir israf eşliğinde suikasta tabi tutulmuş, düşmüş maskelerin hemen arkasın da dışarı akan iğrenç boyalar yediklerime pişman ediyor ve soluksuz kusmuklar teslim alıyor takati tükenmiş bedenimi...
İnsanlıktan, haya ve utançtan yana tamamen arınmış kişi ve sofra, amansız ve acımasız koca dişliler arasında bir beni, salt beni öğütüp duruyor sofra başında.
Hükümdar olan bu çok yüzlü yasa, ayağa kalkmak, sesimi daha bir yükseltmek ve tükürmek istediğim suratlar karşısında bütün direncimi tırpanlıyor. Elden ele dolaşan ve ikinci ele rahmet okuyan dindar şaklabanlık kaba, küstah ve edepsiz cüretini gözlerimin içine içine sokuyor.
Ne işim var benim burada ? diye bir soru bile soramıyorsunuz zira bir başka sofranın burayı değiştirmenin de göze alınabilir bir risk olmayacağını azı dişlerini göstererek muştuluyor...
Sızım sızım sızlıyor aklım, yürek ve duygu dünyam. Et, boğum boğum dizili duruyorken boğazımda, kök söktürüyor dindar şaklabanlık Haman ve onun şüreka takımına.
Seçkin sınıfın (!) boş ve anlamsız vızıltısı kulaklarınızın amansız çınlamasına çanak tutarken, uhrevi bir bilinç, haya ve korku heybenize bir miktar direnç katıveriyor.
Çıkılan yol ve kesilen kurbanlar bir adım bile yol alamamış, varılmak istenilen menzil ile kavgalı, makam memnuniyet göstermiyor ve razı bile değil. Issız, çorak, verimsiz masraflar, acı, ızdırap ve elem dolu vicdanların üzerine küller dökerek ucuz ve hayasız tatminlere cila çekiyor.
Tekinsiz bu sofra ruhumu kasıp sıkıştırıveriyor ve artık oksijene duyduğum ihtiyaç takat gösterilir gibi değil. Bir an ayağa kalkıyor Allahaısmarladık, bayramınız mübarek olsun demek ne kelime '' hoşçakalın ' bile lüks kaçtığı bu toplumdan alabildiğince hızlı ve almam gereeken hisseme sıkı sıkıya tutunmuş şekilde kaçıveriyorum.
Sakarin bağımlısı bu toplum ile arama mesafe koyan Allah'a Hamdolsun...