Birlik ve beraberlik ruhu
Birlik ve beraberlik ruhunu inşa etmenin yolu farklı yönlerimiz yerine ortak yönlerimizi daha çok ön plana çıkarmaktır. Ortak yönlerimiz üzerinde çalışmalar yapmaktır. Özellikle ortak değerlerimizi iyi okumalı ve incelemeliyiz. Dilimiz, dinimiz, tarihimiz, coğrafyamız ve geleneklerimiz… Ortak değerlerimizin kuru kuruya övgüsünü yapmak yerine onları okumalı, araştırmalı, analiz etmeli, tezlere konu yapmalı ve geliştirmeliyiz. Özüne ve bilgisine sahip olmadığımız bir din, dil, tarih, coğrafya ve gelenek bizi ne kadar bir araya getirebilir ki? Bu anlamda kendi toplumsal yapımızda derinleşmeliyiz. Bu düşüncemiz eğitim müfredatına da yansımalı. Müfredatımız her bir değerimizi birlik ve bütünlüğümüzün olmazsa olmaz bir parçası gibi göstermeli. Kültürümüzün her bir öğesinin titizlikle korunması gerektiği genç bireylere aktarılmalıdır. Öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki Türküm diyen Kürtçenin yok olmaması için uğraşırken Sünni’yim diyen Aleviliğin savunuculuğunu yapmalı.
Birlik olmanın yolu kendi sorunlarımızı tespit edecek ve çözebilecek bilgi, bilim ve teknolojiyi üretmektir. Bu bilgi ve bilimleri yorumlama ve kullanma kapasitemizi de geliştirmek zorundayız. Almanya’da bir lisede Türkiye ile ilgili derslerde kullanılan bir materyal dikkatimi çekti. Sınıfın duvarına asılı bir Türkiye haritası. Türkiye’deki tüm azınlıklar incelikle gösterilmiş. Her ilde kaç yüz bin Alevi, Kızılbaş, Zaza, Kürt, Gürcü var... Türkiye’de hiç böyle ayrıntılı bir harita görmedim. Harita yoruma açık... İyi yönde de kötü yönde de kullanılmaya müsait. Bu harita sorun değil. Ama bizim bu haritadan daha ayrıntılı haritalarımızın olmaması sorun. Başkaları bizi keşfetmeden biz kendimizi keşfetmeliyiz. Başkasında bizim zayıf ve güçlü yönlerimizin bir haritası varsa bizde kendimizin en az üç haritası olmalı. Başkası bizim zayıf yönümüzü keşfedene kadar biz o zayıf yönümüzü güçlendirmiş olmalıyız.
Birlik olmanın yolu önyargıları kırmaktan geçer. Dünyaya bakıyoruz. Her kesimden vatandaşımız yurtdışına gidip geliyor. Tatil, eğitim, ibadet veya iş için yurtdışına çıkıyoruz. Avrupa’da milyonlarca Türk kalıcı olarak yaşıyor. Doğudan ve batıdan pek çok din, dil ve ırktan insanlarla iletişim içindeyiz. Güzel arkadaşlıklar, dostluklar, ortaklıklar ve hatta aileler kuruluyor. Her yıl Türkiye’ye tatile gelen milyonlarca turist var, Türkiye’de yaşayan yabancılar var, Türkiye’de kendi ülkelerini temsil eden on binlerce bürokrat var. Hepsini de benimsiyoruz. Kırık Türkçeleri bizi bizden alıyor. Şimdi düşünelim; bize ne oluyor da dili, dini ve kültürü farklı insanları oldukları gibi kabul edip onlarla rahat iletişim kuruyoruz, iş yapıyoruz da kendi komşumuzu olduğu gibi kabul edip onunla iletişim kuramıyoruz. Alman’la veya İngiliz’le anlaşmak Diyarbakırlı ile anlaşmaktan daha mı kolay? Neden insanımızı memleketine göre ayırıyoruz? Neden inancına göre ayırıyoruz? Bu işten elde edeceğimiz kazanç ne? Bir hacı amca Almanya’da Ateist ya da Hıristiyan bir Alman’la sorunsuz yaşarken neden bir Anadolu Alevi’sine bir selamı çok görüyor? Bu sorunlar tartışmakla değil küçücük samimi adımlar atmakla çözülür.
Birlik ve beraber olmanın yolu düşünceleri ifade etmek değil, duyguları ifade etmektir. Eşi Karadenizli kendisi doğulu olan bir dostum eşinin memleketine gitmişti. Tanışma esnasında eşinin çoğu akrabası kendisine hep aynı soruyu sormuştu. “Kürt müsün?” “evet” cevabını aldıklarında verdikleri cevap ise hep aynı olmuş. “Olsun ya, Kürtlerin de iyisi var” Arkadaşım kırılmıştı. Ama çok da belli etmemişti. Bu olayı bana yıllar sonra anlattı. Herhangi bir analiz yapmadı. Sorgulamadı. Ama bu duygusunu samimi bir şekilde bana ifade etmesi onu anlamamı, sıkıntısının farkına varmamı sağladı. Keşke herkes duygularını böyle ifade etse… Evet, alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz diye hiçbir dostumuzu, arkadaşımızı, komşumuzu kırmamamız gerekiyor. Kırıldığımızda ise duygularımızı ifade etmeliyiz. Duygularımızı ifade ettikten sonra bu duyguların yankılanmalarını beklemeliyiz. Bu ülkede alevi Sünni’nin Sünni Alevi’nin en büyük garantörü olmalı. Unutulmamalı ki Anadolu insanı duygu insanıdır. Kırdığı kalbi tamir etmek için her şeyi yapar. Kırıldığımız noktaları ifade etmeyi alışkanlık haline getirelim ve sonrasını Anadolu insanın bilgeliğine bırakalım. Aynı toprağın insanıyız, kendimize güvendiğimiz kadar komşumuza güvenme riskini alırsak tüm sorunlarımız bitecek.
Birlik olmanın yolu adaletli olmaktan geçer. Adaletin ihmal edildiği, güçlü bir grubun zayıf bir grubu ezdiği zamana dikkat edin, bir süre sonra tersi bir senaryo göreceksiniz. Büyük oyun budur. Türkiye insanı el ele verip bu oyunu bozmalıdır. İnsan hakları anlamında çok zor yıllardan geçtik. Bir zamanlar dindar insanlar üzerinde bir baskı vardı. İmam hatiplerde okuyan öğrencilerin üniversitelere girmeleri engellendi. Üniversitelere girenler atıldı. Peki, şimdi dindar bir iktidar var diye dindar olmayan kesim üstünde baskı mı oluşturmalıyız? İşte kısır döngünün kırılacağı nokta burasıdır. Mesele dindar bir iktidarın dindar olmayan kesimin kaygılarının garantörü olup olamayacağıdır. Özgürlük alanlarını genişletip genişletemeyeceğidir.