Hoca Nasreddin bir kış günü Konya’dan Akşehir’e doğru yola çıkmış.
Akşehir’in girişinde üzerine köpekler hücum edince sağa sola taş
bulayım diye seğirtmiş. Ama nafile. Yerler buz tuttuğu için hangi
taşa el atsa, taşı yerinden kaldıramamış. Başlamış kendi kendine
söylenmeye..
-Yahu bu Akşehir ne tuhaf bir şehirmiş. Taşları bağlamışlar,
köpekleri salıvermişler
Sezon açıldı, artıran arttırana…
Asgari ücreti kaç para yapsak ki
Bir, iki, üç yetmez dört, beş, altı olsun havalarındayız.
Asgari ücret, kanunla belirlenen, işçilere ödenen ücretin alt
limitidir. Bu limite uymazsanız, tespiti halinde
cezalandırılırsınız. Gün itibariyle net aylık 949 lira. Ancak halen
ülkemizde bu ücretin de altında çalışan yüzbinlerce insan var.
Çalışıyorlar çünkü alternatifleri yok. Çalışıyorlar çünkü devletin
kanunlarının dışında bir de ekonominin kanunları var. Zaten ne
diyordu filozof “ yaptığın yasa, göklerdeki yasaya benzemezse,
yerde yaşamaz”. Yasa realiteyle, toplumsal mutabakatla, ahlakla
örtüşmezse, yasa olarak sadece kitaplarda kalıverir.
Peki asgari ücretin bir yasası olmasın mı? Tartışmalı, olsa da
olur, olmasa da olur. Yasal sınırın çalışanların refahı üzerinde
bir etkisi elbet var ama bu sınırlı bir etki. Mesela asgari ücretle
birlikte istihdamı arttırabilirseniz ne ala. Ya da asgari ücretle
beraber iktisadi çıktının bölüşümü ile ilgili bir toplumsal uzlaşı
noktası buldunuz, olabilir. Ancak bireyci toplumlarda herkes payını
azamileştirme derdinde.
Diyelim asgari ücreti arttırdınız ve sıkı takiple uygulamadaki
istismarları da engellediniz. Bu durumda da üretim maliyetleri
artacağı için işletmeler mal ve hizmet fiyatlarını arttırmaya
başlar. Yani enflasyon. Yani bir elinle cebine koyduğunu diğer
elinle almış olursun.
İşletmeler artan maliyete dayanarak fiyat arttırdığında satışlar
düşerse ne olur. Muhtemelen kimi işletmeler mecburen, hayatta
kalmak için, kimileri de karlılığını sürdürebilmek için, işten adam
çıkartmaya başlar. Yani gariban işçi bir ekmek parası eve
götürebiliyorken ondan da olur.
Peki bunun başka bir yolu yok mu? Var elbet. Üretilen çıktıdan
oluşan fazlalığın, bölüşüm oranlarının değişmesi. Her üretim
sonucu, işçiye ücret, patrona kar, rantçıya rant(çoğunlukla kira),
devlete vergi üretmek durumundasınızdır. Bu paydaşlardan birinin
payını işçi lehine değiştirebilirsiniz. İşveren çok kazanıyorsa az
kazansın dersiniz. Peki ya işyerleri ciddi bir karsızlık problemi
ile karşı karşıya ise. Yine döndük başa.
Peki, Türkiye’deki reel durum nedir. Türkiye’de birkaç istisna
sektör, bazı sermaye grupları dışında işverenler ciddi anlamla para
kazanamıyor. Rantçılar bol kazanıyor ama rantçının işçisi yok ki
ücreti arttır diyesin. Türkiye hala servet sahiplerinin, sermaye
sahiplerinden daha güçlü olduğu bir ülke! Ekonomi baronları
denilenler işte bu adamlar. Bu adamlar eski Türkiye’nin tam göbeği.
Maalesef Ak Parti iktidarında bu göbek pek de değişmedi. Sadece bu
göbeğe muhafazakâr halkalar eklendi. Göbek yağ bağladı
anlayacağınız. Yeni Türkiye hayali gerçekleşmedikçe, üretim rantın
önüne geçmedikçe, verimlilik ve yüksek katma değere dayalı bir
üretim modeli kurmadıkça asgari ücret işi faso-fiso
Yahu bu meydanlarda konuşanlar bu gerçeği bilmezler mi? Onlar
bilmedi diyelim, danışmanı, akıl hocaları, yol göstericileri
bilmezler mi? Bilmez olurlar mı? elbette bilirler.
Hoca demişti ya taşları bağlamışlar…
hakcay@management-time.org