Kararsızlık hali ideal ile reeli özdeştirememe halinden doğar.
Pratikte alternatif çokluğu, ya da alternatif yokluğu kararsızlığa
neden olur. Kararsızlar her seçim döneminde gündemimizin önemli
unsurlarından birisidir. Hele bu seçimlerde pek bir revaçta
oldular. Rahmetli Erbakan Hocanın anahtar partisi gibiler. Seçmeni
kararlı hale getirmek için tüm partiler var gücüyle çalışıyor, ama
nafile! Seçmen, kararını vermemekte kararlı. Peki, kalan son 10
günde seçmen kararını nasıl verecek. Kendini mi düşünecek? Toplumu
mu? Menfaatlerini mi merkeze alacak, prensiplerini mi? Yakına mı
odaklanacak? Uzağa mı? Hepsinden öte, duygularıyla mı? Karar
verecek yoksa aklıyla mı?
Pazarlamaya aşina olanların bildikleri FCB matrisine göre bir şey
almaya karar veren müşteri kararını, ürünün önemine bağlı olarak
duyguları ve aklı arasında yaşadığı gerilimi uzlaştırdığı noktada
verecektir. Bu sebeple bir şeyi pazarlamadan önce o şeyin
potansiyel müşteri için, hangi bölgede olduğuna karar verip,
verdiğiniz karara uygun strateji uygularsınız. Kurşunkalem
satacaksanız ve matristeki alanının rasyonel karar- düşük önem
bölgesinde olduğuna hükmetmişseniz, söyleminiz buna uygun olur. Ev
alma kararı önemli bir karardır ve yatırım boyutu da olduğu için
rasyonel bir karar gerektirir derseniz, rasyonel yüksek önem
bölgesine yerleştirir strateji belirlersiniz.
Şimdi kendimize soralım, parti tercihi bu matrisin neresinde yer
alabilir. Parti tercihini bir ürün satın alma tercihi olarak
düşünürsek bu matriste parti tercihi sanıldığı gibi rasyonel-
yüksek önem bölgesinde değil, duygusal yüksek önem bölgesinde
oluşacaktır. Çünkü parti tercihi çoğunlukla kimliğin bir uzantısı
olarak karşımıza çıkar. Futbol gibi, cemaat gibi, tarikat gibi
bizim aidiyet/tanınma sorunumuzu ortadan kaldırır. Ancak insanları,
yazı tahtasına yazdığın iki düzlemle izah edebilmek mümkün
değildir. Soyut, yüksek idealler doğrultusunda karar veren
kişilerin yanı sıra somut menfaatler için oy tercihini yapanlar da
çoktur. İki yumurta için adam öldürülen bir dünyada, elbette yüksek
emeklilik maaşı vaadi için parti tercihi de söz konusudur.
Ancak ana gövde eğilimine baktığımızda parti tercihinin ağırlıklı
olarak rasyonel akılla değil sezgi ve hissiyatla yapıldığını
görüyoruz. Vakıa 80 ve 90’ların İslamcılarının anlamlandırmakta
zorlandıkları meselelerden birisiydi. Milli Görüş kurmayları 5
vakit namaz kılan dindar insanlar neden sağ partilere oy verdiğini
çözümleyemiyordu. Bunu çözümleyebilmek için bilginin türlerini ve
bilgi insan ilişkisini iyi anlamak gerekir. Bilgi türlerinden
bilişsel bilgi, pozitivist eğitim arttıkça artan bir öneme haizdir.
Bizim gibi insanlar için bilgi rasyonalite temelli ve epeyce de
nesnel bir şeydir. Oysa birde ahlak, amel, ihlas ve hissiyatla elde
edilen bir sezgisel bilgi türü vardır. Darbe anayasasına %98 evet
deyip darbecilerin istemediği Özal’ı iktidar yapmak böylesi bir
irfanın ve sezginin ürünüdür. Ve kuşkusuz bu vaziyeti en iyi bilen
lider Tayyip Erdoğan’dır ve son seçim düzlüğünde bu yönde
hamlelerini sıklaştıracaktır.
Hülasa ben; Ak Partiye yakın durup, oynamam yerim dar diye
anketçiye malzeme sunan kitlelerin bu seçimde de oyunu Ak Partiden
yana kullanacağı kanaatindeyim. Ak Partinin içindeki yeni
seçkinlere, eski goy goyculara, çok uluslu ittifaklara rağmen ana
akım seçmen yine sezgileriyle hareket edecektir. Yani Ak Partinin
oylarına en gerçekçi şekilde ulaşmak için manipülasyon için
yapılmamış gerçek anket sonuçlarının üzerine minimum + %2 puan daha
eklemek gerekir.