Esrar, eroin gibi uyuşturucu kullanan kişileri hayatımda ilk kez
askerlik döneminde gördüm. Yaşım 25 idi ve uyuşturucu kullanan,
alenen içki içen, işledikleri günahları övünerek anlatan insanları
ilk kez görüyordum. Aile ve akrabalarım arasında içki içen yoktu
ama sürgüne gönderildiğim Söke’de neredeyse her 100 gençten 60’ı
70’i alkol kullanıyordu. Uyuşturucu kullanımı hiç te istisna
değildi. Bu durum benim için tam bir şok olmuştu. Benim için yok
olan insanlar, her yerdeydiler. O güne kadar hep muhafazakâr,
dindar, İslamcı çevrelerde yaşıyor olmam bu gerçeği görmemi
engellemişti. Benim onları görmemem yok oldukları anlamına
gelmiyordu.
LGBT denilen oluşum on binlerle bir anda gözümüzün önüne geliverdi.
Bu ahlaksız fiilleri işleyenler, örgütlü ve stratejik davranma
kabiliyeti ile artık hayatımızın içindeler. Bizim toplumun önemli
bir kısmı tıpkı benim askerde yaşadığım tarzda bir şok geçiriyor.
Şimdi bunlar da nereden çıktı diyor ama bunlar hep vardı. Bizim
görmüyor olmamız, gördüğümüzde görmemezlikten gelmemiz, bu kötü
fiillerin köklerini kurutmak için gerekli çalışmaları yapmıyor
olmamız bu gerçeği değiştirmez.
Son birkaç yazım ahlak ve ekonomi ile ilgili. Daha doğrusu
meslekler üzerinden ahlak ve ekonomi ilişkisine değinmeye
çalışıyorum. . Ekonomi bizim tasavvurlarımızdan, kurgularımızdan
ibarettir. Ekonomi insanın ihtiyaç dünyasını şekillendirir.
İhtiyaçlarımızın ise çok ufak bir kısmı belki ancak %5’i asli
diğerleri ise arızidir. Yani ihtiyaç dediğimiz şeylerin ancak %5’i
beden, akıl ve ruh bütünlüğümüzü koruma ve sürdürmeye dönüktür.
Geri kalan kısım vehim ve kurgudan ibarettir. Bu vehim ve kurgu
dünyasını büyüttükçe ahlak dünyamızın altının boşalması
kaçınılmazdır. Çünkü ahlak kurgusal olandan hakiki olana iltica
etmektir. İnsanın ihtiyaçlarını sınırsız, dünyanın kaynaklarını ise
sınırlı olarak gören zihniyet bizatihi ahlaksızlığın kökü,
membaıdır. Biz Müslümanlar bu zihniyet dünyasına teslim olarak, ona
uyum sağlayarak ahlaklı olamayız. Bunun yerine ahlakı bir takım
form ve şekillere hapsederek bir vehim dünyası oluştururuz.
Yalan söyleyen esnaf, işini kötü ve eksik yapan usta, entrika ve
hile ile terfi eden bürokrat, sorumluluk taşımayan yönetici, vergi
kaçıran patron, pedagojiden eğitimciler, toplumla irtibatı olmayan
din memurları, bu gerçeği ifade eden yazara öfke kusan okuyucu
bizatihi LGBT ve bilumum ahlaksızlıkların oluşumunda pay sahibidir.
İsmail Kılıçaslan dün bu gerçeği ifade eden bir yazı yazdığı için
newağe dindarların saldırısına maruz kaldı. Hop dedik paşam bize
gerçeği söyleyen adamları infaz ederek bir yere varılabilseydi,
daha ahlaklı olunabilseydi başımın üstünde yerin var da gerçek o
değil. Sen istersen bugüne kadar yaptığın gibi görmezden gel ama
bütüncül bir ahlakı inşa etmediğimiz sürece bu hastalıklar bizim
mahallelerimizde kol gezmeye başladı. Para kazanmak, daha çok para
kazanmak, güçlü olmak, protokollerden protokollere yelken açmak
düzleminde mücahitlik! yapan ama çoluk çocuğunun eğitimi dendiğinde
özel okula göndermekten başka bir şey bilmeyen dindar! abilerin
tatminsiz gençleri, ev kredisi ödemek için çok çalışan bu yüzden
çocuklarının yüzünü göremeyen dindar kitlelerin şefkat ve ilgi
yoksunu çocukları, manşet olmaya başladığında mı, uyanıp ah vah
edeceğiz. Sonra da dönüp şapşal, şapşal sorarız bu içimizdeki
İrlandalılar da nereden çıktı?