Tabii ki Şeytan

“Siyaset ve siyasetteki tarafgirlik damarı meleği şeytan, şeytanı melek suretinde gösterir. Siyasi tarafgirlik, hakkaniyet ve adalet duygularını yerle bir eder. Kendi partisinde bulunan şeytan gibi bir adama sırf kendi safında diye "melek" der, karşı partide bulunan melek gibi bir adama da sırf karşı partide diye "şeytan" der. Siyasi tarafgirliğin insaf ve hakkaniyet ölçüsü bu kadar kokuşur ve haktan uzaklaşır.”

Bediüzzaman Said-i Nursi

Geçen hafta Cemaat’in yayın organı olan Samanyolu TV’de yayınlanan Beşar Esad’a ait haberler maalesef kin ve düşmanlığın, Müslümanlıktan daha önce geldiğini gösterdi.

Haber programında, Esad’ın Erdoğan hakkında söylediği sözler verildiği gibi, bu zalim şerefsiz, binlerce Müslümanı, masumu katletmemiş gibi, “halkın arasına çıkması ve askerlerine moral vermesi” sanki sevilen birinin halkıyla kaynaşması gibi gösterildi. Taraftarlık ve düşmanlığın, Cemaatine sahip çıkıp, Müslümanlara sahip çıkmamanın, nasıl bu kadar Cemaat mensubu tarafından da kabul edilmiş olabileceği sorusu canımı acıttı.

Nasıl bir insanın gözü bu kadar kararabilir, hak ile batılı birbirine karıştırabilir anlamak mümkün değil. Kendi Cemaatini kurtarabilmek uğruna, şeytanın tarafında olmanın adı bu olsa gerek. Aylardır Cemaat için mümkün olduğunda olumsuz ibareler kullanmamaya, “ne de olsa hepimiz Müslümanız, elbet bu kavga bir yerde sona erer” düşüncemi korumaya çalıştım. Yine de “Şeytan Cemaati savunursa, Cemaat de şeytanı savunur” fikrinin doğru olabileceğine hâlâ ihtimal vermek istemiyorum.

Suriye’deki masum çocukların katledilmesini, Erdoğan nefretinden önemsiz sayan bir söylemi anlayamıyorum, anlamak da istemiyorum. Böyle kör bir inatla devam ettiği müddetçe Cemaat halk nezdindeki desteğini ve itibarını kaybetmeye devam edecek. Üstelik, destek ve itibardan vazgeçtim, bir de Cemaat bu gibi söylemlerle nefret edilmeye başlanır hale geldi.

Şimdiye kadar Fethullah Gülen’in akl-ı selim bir insan olduğunu, “hatayı hata ile düzeltmeye, yanlışta ısrar etmeye gerek olmadığına inandığını” düşünürdüm. Ancak görünen o ki, ya bizim bilmediğimiz başka bir şey var, ya da kendisinin şeker rahatsızlığı dolayısıyla kullandığı ilaçlar ciddi sıkıntı yaratmaya başladı.

Ateist Kürtler-Dindar Kürtler

Son zamanlarda, Selahattin Demirtaş’ın, Taksim’i Kabe’ye benzetmesi ve bunun gibi İslami düşünceye aykırı söylemlerde bulunmaya başlamasının çok da “sürç-i lisan” olduğunu düşünmüyorum.

Buradan maksat, “dindar Kürt tabanının bu söylemlerle kendisine oy vermeyeceği, 7 Haziran sonrasında ortaya çıkan oy tabanının ise dindar olmadığına dair bir algı yaratılmaya çalışılmasıdır.”

Seçim sonrası hükümet ile masaya oturacak PKK, yanında Hüda-Par’ı pazarlığa katılacak grup olarak istemiyor. Daha önce 6-7 Eylül olaylarında Demirtaş’ın çağrısı ile dini dernek ve kurslara saldırıp yağma eden bedevi zihniyet, Müslüman Kürtlere gereken gözdağını vermişti. Şimdi ise dini karşısına alan söylemlerle, “Bunlar sizin değil bizim tabanımız, bu oy kitlesi bize ait. Sizin herhangi bir etkiniz ve yetkiniz olamaz.” fikri ile hareket edecekler. Ancak, devletin zulümleri sonucu, Kürt Milliyetçiliğinin, dindarlığın önüne geçtiği Güneydoğu’da, HDP’den başka oy verecek parti olmaması, bu ayrımın çok da mümkün olamayacağı sonucunu doğuruyor.