Bu sorunun cevabı son derece basittir: Amerika Birleşik Devletleri, köklü bir tarihe sahip bir medeniyet değildir. Birkaç yüzyıl öncesine kadar dünyanın farklı noktalarından göç eden insanların oluşturduğu bu ülke, geçmişin yükünden ve derslerinden bağımsız bir şekilde hareket etmektedir. İşte bu nedenle, tarihten ders almak gibi bir endişesi de yoktur.

ABD’nin bu tarih bilincinden yoksun tavrını en iyi anlamanın yolu, liderlerine bakmaktır. Hepsi, köklerini terk etmiş, aidiyet hissinden kopmuş, hesap-kitap zihniyetinin şekillendirdiği insanlar. Bugün, ABD Başkanı Trump’ın Gazze hakkında sarf ettiği pervasız sözleri de bu eksende değerlendirmek gerekir. Amerikan siyaseti, duygulardan, insani hassasiyetlerden arındırılmış, yalnızca çıkar hesapları üzerine kurulu bir düzenin adıdır.

19.yüzyılın önemli Fransız yazarlarından Anatole France, 1908 tarihli Penguenler Adası adlı eserinde bu ruhsuz düzeni keskin bir dille ele almıştır. Kitaptan alınan şu satırlar, Amerikan politikalarının temel mantığını gözler önüne serer:

“Profesör Obnubile, Amerikan Kongresi’nin bir oturumunda hazır bulunur ve gözlemlerini şu şekilde aktarır:

Üçüncü-Zelanda pazarlarının açılışı için yapılan savaş, ABD’nin lehine sonuçlandığından, hesapların Maliye Komisyonu’na gönderilmesini teklif ediyorum.

Kabul edenler? Etmeyenler?

Teklif kabul edilmiştir.

•             İyi anladım mı acaba? diye sordu Profesör Obnubile. Ne yani? Sanayici bir halk olan sizler, bütün bu savaşları ticari çıkarlarınız için mi yaptınız?

•             Elbette, diye yanıtladı tercüman. Bunlar sanayi savaşlarıdır. Ticareti ve endüstrisi olmayan halklar savaş yapmak mecburiyetinde değildir; ancak iş dünyasının oluşturduğu bir toplum, genişlemeci bir ekonomi politikası izlemek zorundadır. Savaşların sayısı, üretim kapasitemizle doğru orantılı olarak artar. Örneğin, endüstrilerimizden biri ürünlerini pazarlayacak alan bulamazsa, bir savaşın derhal yeni pazarlar açması gerekir.

•             İşte bu yüzden bu yıl bir kömür savaşı, bir bakır savaşı, bir petrol savaşı ve bir pamuk savaşı yaptık. Üçüncü-Zelanda’da halkın bizden şemsiye ve pantolon askısı almasını sağlamak için nüfusun üçte ikisini yok ettik.

Tam bu esnada, meclisin ortasında oturan iri kıyım bir adam kürsüye çıktı ve şöyle seslendi:

•             Evrenin bütün pazarlarında jambon ve sosis tekelimizi elimizden almaya cüret eden Zümrüt Cumhuriyeti’ne karşı savaş açılmasını talep ediyorum!

•             Kim bu kanun koyucu? diye sordu Doktor Obnubile.

•             Bir domuz tüccarı.

•             Muhalefet eden var mı? dedi meclis başkanı. Oylamaya sunuyorum.

Zümrüt Cumhuriyeti’ne karşı savaş açılması, el kaldırılarak yapılan oylamada ezici bir çoğunlukla kabul edildi.

•             Ne? diye bağırdı Obnubile. Bir savaşı nasıl olur da böylesine kayıtsız ve süratli bir şekilde oylayabilirsiniz?

•             Dert etmeyin canım, dedi tercüman. Taş çatlasa sekiz milyon dolara mal olacak önemsiz bir savaş bu.

•             Peki ya insanlar?

•             Sekiz milyon doların içine insanlar da dahil.”

Anatole France’ın yüzyılı aşkın bir süre önce dile getirdiği bu ironik hikâye, ABD’nin dünya halklarına bakışını ve “demokrasi” söylemlerinin ardındaki gerçek yüzü ne de güzel özetliyor. Bugün Gazze’ye bakışları da farklı değil. Onlar için Gazze, sadece stratejik bir hedef; Akdeniz’e kıyısı olan bir Filistin toprağı. Zihinlerinde ise yalnızca deniz altındaki gaz ve petrol yatakları, kontrol etmek istedikleri boru hatları var.

Hasıl-ı kelâm, Ortadoğu yeni bir döneme giriyor. Bölge ülkeleri, bu barbarca eylemlere karşı siyasi ihtilaflarını bir kenara bırakmalı ve güçlü ittifaklar kurmalıdır. Tarih, birlik olamayanların sonunu acı şekilde yazmıştır. Sarı Öküz hikâyesindeki akıbete düşmemek için harekete geçme vakti gelmiştir. Almanya ve İspanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Trump’ın Gazze açıklamalarına tepki göstermiştir ki bu, takdire şayan bir duruştur. Bu sebeple, kurulacak bölgesel ittifakların içine Avrupa’nın vicdan sahibi ülkeleri de dahil edilmelidir.

Dünya sahnesinde, çıkar odaklı güçlerin insafına terk edilmiş bir coğrafyanın kaderi, ancak kendi içinde kurduğu güçlü birlikteliklerle değişebilir. Aksi halde, Anatole France’ın hicvettiği o savaş tüccarlarının insafına kalmak kaçınılmazdır.