Böyle bir kontratın hukuk tarihindeki adı "ictimai mukavele"dir.
Devletin vatandaşla yaptığı mutabakattır. AK Parti'nin "Yeni
Türkiye Sözleşmesi" şu safhada bir vaaddir. Mukavele, bu vaadi,
taahhüdü yapan partinin tek başına iktidar olmasıyla hayat
bulacaktır. Biraz daha açmak icap ederse; AK Parti genel başkanı,
partisi adına 100 maddelik bir taahhütte bulunarak tek taraflı ve
iltizami/bağlayıcı bir irade beyanıyla bunu imzalamış oldu.
Vatandaşın 7 Haziran günü bu parti lehine oyunu kullandıktan sonra
deftere imza atması da onun kabul yönünde irade beyanı olacaktır.
Böylece sözleşme, taslak olmaktan çıkıp hukuki metin haline
gelecektir. AK Parti'ye oy vermeyenlerin durumu ne olacak?
Sorusunun cevabı ise şöyledir; demokratik sistemde kazanan
çoğunluğun takdirine rıza gösterilir...
Metni tahlil etmeden bir hakkı teslim etmek gerektiği
kanaatindeyiz:
Sn Ahmet Davutoğlu, başbakanlıkta daha bir yılı bile doldurmuş
değil. Buna rağmen ülkesinin menfaati öyle icap ettirdiği için
seçim beyannamesinde başkanlık sisteminin gerekçesini bizzat kaleme
almıştır. Başbakanlığı bırakıp başkan yardımcılığına razı olmakta.
Bu bir feragati nefstir. Geçmiş başbakanların Çankaya'ya çıkması
üzerine yerlerine gelen başbakanlarla nasıl ihtilafa düştükleri
henüz hafızalarda tazedir...
Yeni Türkiye Sözleşmesi, incelendiğinde bu sözleşmenin bir ruhu
olduğu hemen fark edilmekte. Metinde onlarca defa insan onurundan
söz ediliyor. Ruh, bu "insan onuru" cümlesinin özünde mündemiçtir.
Vahiy Medeniyetinde mutlak hüküm şudur: Kur'an-ı kerimin haber
vermesiyle bilinmekte ki Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak
yaratmıştır. Allahü teâlâ, halk ettikleri içinde en şerefli mevkie
insanı yerleştirmiştir. En itibarlı, şerefte en yüksek dereceli
varlık, insandır.
Ahmet Davutoğlu'nun sözleşmeyi üzerine inşa ettiği "Onur"
kelimesinin karşılığı "şeref"tir. Mehazı şerif'tir. Arapça olan
eşref, en şerefli, şereflilerin şereflisi demektir. Metinde yer
alan onur'un aslı Fransızca "honneur" kelimesidir. Şeref denmesini
tercih ederdik.
Metnin ruhu, insanın şerefi olarak alındıktan sonra bu gerekçe için
atıflar da yapılmış. Bunların ilki Şeyh Edebalı'nın Osman Gazi'ye
buyurduğu nasihatteki "insanı yaşat ki devlet yaşasın" sözüdür.
Diğer atfı tasavvufi bir mefhum olan "kesrette vahdeti bulmak"tır.
Çok kültürlülüğümüz, renkliliğimiz kesret yani çokluk, o çokluk
içinde bir arada yaşayabilme kabiliyeti de vahdet olarak
mânâlandırılmaktadır. Üçüncü atıf 1921 Kanûn-ı Esâsî'sinin
"hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir" şeklindeki 1. Maddesidir.
Bu referans/atıf başkanlık sistemine bir teminattır. Son atıfsa
Kemal Atatürk'ün "muasır medeniyet seviyesine yükselme" sözüdür.
Burada da maksat çağı yakalama ve aşma cehdidir. Bunların dışında
sıkça zamana, mekâna, insana, aileye, 2023 hedefine atıflar
yapılmakta. En tükenmez kaynağın insan olduğu beyan edilmekte.
İstiklal Harbimizin Millî Mücadeleden ziyade devrindeki esas adıyla
Millî Mücahede/Milli Cihad olmakla kudsiyetine temas edilmekte.
İslam âleminin bu cihadda bizi maddeten, fiilen ve dualarıyla
desteklediği ve dolayısıyla İslâm âlemiyle tefriki gayrı kabil
birliğimiz tesbit edilmekte. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelip buradan
yedi iklime dağıldığımız gibi, yedi iklimden de mecburiyetler
tahtında tekrar Anadolu’ya sığınmamız hatırlatılmakta.
Bütün bunların ışığında eşit vatandaşlık, herkes için temel ve
ortak payda alınmaktadır.
Başbakan Davutoğlu'nun niçin başkanlık sistemi sorusuna getirdiği
cevap da şayanı dikkat iki kaynağa dayanıyor. Darbeler,
cumhurbaşkanlarının yetkilerini arttırıp, sorumluluklarını
daraltmış, 2007 Anayasa değişikliği, sorumluluğu olmayan
cumhurbaşkanını halkın seçmesine imkân vermiştir. Mevcut sistemde
cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Bu fiili durum, yetki çatışmasını
doğurabilir. Hesap sorulabilirlik esastır. Hesap sorulabilmesi için
Başkanlık sistemine gidilmesi gerekmektedir. Bu sistemde yasama,
icra ve yargı kuvvetleri müstakil olarak mevcut olacak, icranın
başı olan Başkan'ı meclis denetleyecek, Anayasa Mahkemesi icabı
halinde hesap sorabilecektir.
Daha ziyade mücerred bir dille kaleme alınmış 100 Maddenin aynı
zamanda yapılacak yeni anayasanın da nüvesi olduğunu
görüyoruz...
.....
Dünkü yazımızda yabancı talebelere burs veren kurum MEB olarak
çıkmıştır. Bu bursları YTB/Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı vermektedir.