Dünya; insanla güzel, sevgiyle sıcak, dostluklarla anlamlı, hoşgörüyle huzurlu… Bütün bu hasletleri ruhumuzda hissetmemiz için bir koronavirüs yetti de artı bize. Meğer hayatı sevdiren ne de çok sebeplerimiz varmış; varmış da biz farkında değilmişiz.
Dünya; insanla güzel, sevgiyle sıcak, dostluklarla anlamlı, hoşgörüyle huzurlu… Bütün bu hasletleri ruhumuzda hissetmemiz için bir koronavirüs yetti de artı bize. Meğer hayatı sevdiren ne de çok sebeplerimiz varmış; varmış da biz farkında değilmişiz.
Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan, dünyanın mevcut 208 ülkesine hızla yayıldı. Musallat olduğu insanların ciğerlerine yerleşerek nefesini kesen, bugün, 28 Şubat 2021, tarihi itibari ile: 113.488.702 kişinin hastalanmasına, 2 milyon 519 bin 093 kişinin de ölümüne sebep olan Korona virüs salgını bütün acımasızlığı ile hükmünü sürdürüyor ve can almaya devam ediyor. Koranavirüs illeti, ülkelerin ekonomileri temelinden sarstı, insanları açlığa, yokluğa ve yoksulluğa mecbur ve mahkum etti. Sevdiklerimizi bizden ayırmakla kalmadı, saldığı dehşet ve korku ile bizleri evlerimize hapsetti.
Ancak Mikroskopla görülebilen o küçücük virüs, biz, doğumla ölüm arasındaki çizgide şuursuzca yürüyen insanlara ve insanlığa öylesine büyük dersler verdi ki… Öncelikle ve özellikle biz insanlara; 'seni yaşatan bedeninle birlikte üzerinde yaşadığın dünyanın kıymetini bil. Senin her şeyden önce temiz havaya, temiz suya, temiz toprağa ve temiz gıdaya ihtiyacın var. Bedenin hakkını vermez, yaşaman için gerekli olan havayı, suyu, toprağı kısacası sahip olduğun zenginlikleri hor kullanır; hoyratça ve bu hızla kirletmeye, yok etmeye devam edersen benim gibi daha çok belalara, musibetlere duçar olursun.', dedi.
Gerçekten de kazanmak, daha çok kazanmak hırsı ile tabii zenginliklerimize acımasızca kıydık. Rant uğruna tabiatı tahrip ettik, ağaçları kestik, orman yangınlarını kayıtsız gözlerle seyrettik. Ormanların ve ağaçların başta kuşlar olmak üzere diğer hayvanların evleri, yuvaları olduğunu unuttuk. Tarım arazilerine rant gözü ile baktık kısa sürede ne getirir diye düşündük. Bir büyük savurganlıkla bize verilen nimetlerin kıymetini bilemedik.
Sağlığımızın her şeyin üstünde olduğunu yeterince anlayamadık. Sağlığın temizlikle olan ilişkisini göz ardı ettik. Aklın, bilimin ve maneviyatın önemini kavrayamadık. Ailenin, akraba bağlarının, dostluğun, arkadaşlığın, komşuluk ilişkilerinin hayatımızın rengi, kokusu, deseni ve sevinci olduğunun şuuruna varamadık.
Koronavirüs, bize maddi kayıpların yanında manevi eksikliklerimizi de hatırlattı. Kibrin ve büyüklenmenin verdiği umursamazlık ve acımasızlıkla unuttuğumuz eşref-i mahlûkat yönümüzü ne derece ihmal ettiğimizi gösterdi. Bir yanda israfın ve savurganlığın doruklarında yaşayanlar diğer yanda Birleşmiş Milletler raporlarına göre her yıl açlıktan ve gıdasızlıktan ölen 8 bin 500 çocuğun varlığını hatırlattı. Bu küçük virüs, dünyaya gelmemize sebep olan anne ve babalarımıza karşı görev ve sorumluluklarımızı düşündürttü. Dedelerimize ninelerimize saygıyı kulak ardı etmenin ne büyük yanlışlık olduğunu kulaklarımıza fısıldadı. Sofraya besmele ile oturmayı kalkarken 'elhamdülillah', diyerek şükretmemiz gerektiğinin şuuruna varamamamızın hesabını sordu bizden. Sokaklarda özgürce dolaşmanın ne büyük bir nimet olduğunu bizzat yaşatarak öğretti. Bu arada da dünyanın ve hayatımızın kontrolünün elimizde olmadığını vurgulattı.
Koronavirüsle birlikte korkunun ve endişenin yanı sıra tevekkül ve teslimiyeti de tanıdık. Takdir ve tedbirin sınırlarını yeniden çizme imkanı bulduk. Küçük şeylerin ne kadar büyük; büyük sandıklarımızın da ne denli cüce kaldıklarını idrak ettik. İnsan için ebedi rotanın ne olması gerektiğini yüreğimize nakşettik. İnsana emanet edilen bedenin, akıl, irade ve sorumluluğun hayatımızın mihenk taşları olduğunun şuuruna vardık. Sevginin, saygının, merhametin, şefkatin, adaletin insanı insan yapan değerler manzumesi olduğunu yeniden hatırladık. Yalanın, riyanın, gıybetin, aldatmanın ne kadar süfli şeyler olduğunu; düşmanlığın, kinin, kötülüğün yersizliğini ve anlamsızlığını anladık. İndirilen din ile öğretilen din arasındaki farkın, farkına vardık. Allah'tan öğrenilmesi gereken dini, Allah'a öğretmeye kalkmanın ne büyük bir hata olduğunu anladık. Din bezirganlarının hurafe ve cehaletleri ile bir yere varılamayacağını idrak ettik. 'Allah'ım beni ilimle zengin et; akılla ve yumuşaklıkla beze; kötülükten çekinmekle yücelt; kötü işlerde bulunmamakla güzelleştir.', diyen İslam peygamberi Hz Muhammed'in(sallallahu aleyhi ve sellem) beyanı ile kendimize yeniden çekidüzen vermemiz sonucuna ulaştık. Dünyanın güzel ahlakla düzelebileceği gerçeğini kavradık. Semavi dört dinin dört kitabındaki ilk emirleri olan 'Yaşat' 'Dürüst ol', 'sev', 'oku' kavramlarının insan ve insanlık için ne kadar önemli olduğunun şuuruna vardık.
Yanlış ve hatalı yol tutan ve tuttuğu yolda ilerlemeye çalışan insanoğluna; 'dur ey insanoğlu', diyen koronavirüs, bize gerçekten o kadar çok şeyi öğretti ki… Ne demişti atalarımız; 'bin nasihatten bir musibet yeğdir.' Evet, bundan böyle yeryüzü yuvarlağının üzerinde emin ve huzurlu bir ömür sürmek için parolamız belli; YAŞAT, DÜRÜST OL, SEV, OKU!