Bilinmeyen, anılmayan, adına tören düzenlenmeyen, unutulan, unutturulmaya çalışılan Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık yüzü, Cumhuriyetin ilk şehidi kimdir, diye sorsalar ne cevap verirsiniz, bilmiyorum; ama ben bu bana soranın yüzüne şaşkınca bakardım. Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhuriyet şehidi…

İzmir’deyim. Telefonum çaldı, açtım. Arayan Fırat Üniversitesi Tarih bölümü Profesörü Orhan Kılıç’tı. Hal hatır sormanın ardından Orhan Bey; “Hadi Bey, senden bir ricam olacak, senin Menemen’de İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görev yaptığını biliyorum. Benim için Menemen’e gider misin?” Tereddütsüz “olur”, dedim.   Ardından ‘Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında İz Bırakan 100 Elazığlı’ adı altında bir armağan kitap hazırladığını bu kitaptaki yüz yüzden birinin de Cumhuriyet’in il şehidi Mehmet Zeki olduğunu söyledi. Doğrusu şaşırmıştım. Gerçi Elazığ Olgunlar Mahallesinde Mehmet Zeki adı verilen köklü bir okul vardı; ama ben okula bu ismini veren şahsı tanımıyordum. Orhan Bey, araştırma yaptığını ancak Cumhuriyet’in bu ilk şehidinin fotoğrafına ulaşamadığını söyledi. 23 Aralık 1930 yılında başı kesilerek şehit edilen yedek subay- öğretmen Kubilay için 1931 yılında her iki şehit için Menemen Kubilay İlkokulu’nda bir büyük tören yapıldığını bu tören vesilesi ile okul salonunda düzenlenen köşede iki şehidin de fotoğraflarının bulunduğunu söyledi.  Prof. Dr. Orhan Kılıç Bey’in benden istediği, bu fotoğrafa ulaşıp kendisine göndermemdi.

Menemen’e Kubilay ilkokuluna gittim. Kendimi tanıttım.  Okul Müdürü Dursun Özer, bir büyük ilgi gösterdi. “Hoca’m bu okul üç defa yeniden inşa edildi. Arşivimizi salonda sergiliyoruz; ama böyle bir fotoğraf maalesef yok, dedi.  Durumu Prof. Orhan Kılıç’a ilettim.

Peki, kimdi bu Mehmet Zeki? Nasıl olurda bu güne kadar bu şehidimizi tanımamıştım. Üstelik ben, Elazığ’ın köklü okullarından olan Mezre Ortaokulunda da uzun yıllar yönetici olarak çalışmıştım. Evet, Mehmet Zeki isimli bir okulumuz vardı. Vardı da… Sonra her ne hikmetse bizlerden saklanan bu gerçek kahramanın arkadaşları tarafından kaleme alınan hatıraları ile Cumhuriyet’imizin ilk şehidinin bilgilerine ulaştım. Hayretler içerisindeydim. Cumhuriyete yürekten inanan, inandığı değerler için mücadele eden ve bedel olarak da Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Şeyh Said taraftarları tarafından önce tekme ve tüfek dipçikleri ile linç edilen ardından cesedi ata bağlanarak Lice sokaklarında sürüklenen, cesedi köpeklere yedirilen bu kahramanı tanıdıkça içim öylesine burkuldu ki anlatamam. Gelin isterseniz bu vatanperver kahramanı, Cumhuriyet’in ilk şehidi Mehmet Zeki Dündar Alp’i yakından tanıyalım.

Mehmet Zeki, 1896 yılında Arapgir’de dünyaya gelir. Şimdilerde Malatya’nın bir ilçesi olan Arapgir o tarihlerde Elazığ’a bağlıdır. Mehmet Zeki’nin babası Kamber Çavuş, Elazığ merkezine bağlı Çulçapur (Dedepınarı) köyündendir. Mehmet Zeki’nin dünyaya geldiği tarihte Kamber Çavuş, jandarma çavuşu olarak Arapgir’de görev yapmaktadır. Asiye Hanımla evli olan Kamber Çavuş’un bu evlilikten dördü kız biri erkek beş çocukları olmuştur.

Mehmet Zeki, adı gibi zeki bir çocuktur. 1913 yılında o zamanki adı ile İstanbul Erkek Muallim Mektebi’nden mezun olur. Mehmet Zeki, çok okuyan, kültür hazinesi geniş, Türkçü ve milliyetçi kimlikleri ile tanınan aynı zamanda başta ud ve piyano olmak üzere tüm enstrümanları ustalıkla kullanan müzik kültürü yüksek bir öğretmendir. Doğu’da görev yapmak ister. 1924 yılında başöğretmen olarak bugünkü Bingöl ilimizin sınırları içerisinde olan o zamanki adıyla Çapakçur ilçesine tayin edilir. O zamanlar Bingöl diye bir il yoktur. Vilayet merkezi, bugün Bingöl iline bağlı Genç ilçesidir. 

Devam edecek….