Halet Efendi, Sultan İkinci Mahmut devrinin devlet adamlarından biridir. 1760 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen ve asıl adı Mehmet Sait olan bu zat, nüfuz ve iktidarını kötüye kullandığı için 1823 yılında Konya’ya sürülmüş ve orada idam edilmiştir.

Ardından:

“Ne kendi eyledi rahat ne halka verdi huzur

Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur”, dedirten Hâlet Efendi, gerçekten de beyitte ifade edildiği gibi devlet adamı olarak yaşadığı sürece ne çevresine ve halka huzur vermiş ne de kendisi huzur bulmuştur. Yaşarken bu en büyük özelliğinden dolayı öldükten sonrası için de dayansın kabir ehli dedirtmiştir. Her devirde örneklerine rastlayabileceğimiz bu zatı gelin isterseniz yakından tanıyalım.

Hâlet Efendi, Şeyhülislâm Şerîf Efendi’nin yanında yetişti. Önce Şeyhülislam Atâullah Efendi’ye, sonra da Rikab-ı Hümayun Kethüdası Mehmet Reşit Efendi'ye mühürdar yamağı oldu. Bu görevde iken Mehmet Raşit Efendi'nin konağında yapılan gece toplantılarında gazeller okuyarak ve tarihi konularda konuşmalar yaparak dikkatleri üzerine çekti. Bir müddet sonra Rumeli valisi Sami Paşa’nın himayesine girmek için Manastır’a gitti. Burada iltifat görmeyince Ohrili mîr-i mîrân Ahmed Paşa’nın hizmetine girdi. Kısa bir süre sonra İstanbul’a döndü ve Galata Mevlevihanesi şeyhi meşhur Şâir Galip Dede’nin dergâhında dervişlik yapmaya başladı. Tercüman Kallimaki vasıtasıyla Fenerli Rumlarla dostluk kurdu. Bu arada yanında çalıştığı Mehmed Râşid Efendi sayesinde Osmanlı Sarayında hâcegânlık rütbesi aldı. Ortaelçi olarak 1803’te Paris’e gönderildi. 1806’ya kadar Paris’te kalan Hâlet Efendi’nin elçiliği sönük geçti. 1807’de İstanbul’a döndü ve Dîvân-ı Hümâyûn Beylîkçiliğine, kısa bir süre sonra da Rikâb-ı Hümâyûn reisliğine getirildi. Bu görevde iken Fransız elçisi Sebastiani’nin ihbarı sonucu İngilizlerle gizli işler çevirdiği ortaya çıktı. Bundan dolayı Kütahya’ya sürüldü. Bir sene sürgünde kaldı. IV. Mustafa’nın tahta geçmesi ile affedildi. İstanbul'a dönmesini önlenmek için Bağdat'a gönderildi. Bağdat’a gönderilirken kendisine rütbesi dışında bir görev verildi. Görevi, uzun süre devlete kafa tutan Bağdat Valisi Süleyman Paşa'yı makamından indirerek idam ettirmek ve yerine valilik kethüdasını vezirlik rütbesi ile Bağdat valisi olarak oturtmaktı. Halet Efendi, bu görevi Musul’un ileri gelen sülaleleri ve Baban sülalesinin destekleri ile başardı.

II. Mahmut, Halet Efendi’yi Bağdat'ta gereçleştirdiği bu başarısından dolayı 1811 yılında tekrar Rikab-ı Hümayun Kethüdası yaptı ve kendi maiyetine alarak onu gizli yazışmalarla görevlendirdi. 1815'de Halet Efendi, padişahın başkâtibi sıfatını aldı ve büyük bir nüfuz kazandı. Rumların lehine devlet aleyhine bazı yolsuzluklarda bulundu. Fenerli Rumlardan elde ettiği paralarla servetini çoğaltarak yeniçerilere para dağıttı, böylece geleceğini güvence altına almaya çalıştı. Bu arada Mora’da kargaşa çıktı. Hâlet Efendi, Fenerli Rumlardan gördüğü iyilik yüzünden onlara toz kondurmadı. “İhtilâl söylentileri Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın karıştırıcılığı sonucudur. O adam, o makamda kaldığı sürece halka rahat yüzü yoktur. Yunanistan’ı yatıştırmak, Tepedelenli’nin başını ezmeye bağlıdır”, diyerek Yunan asilerinin hakkından gelebilecek biricik insanın kanına girdi. Ali Paşa’nın öldürülmesi ile Yunan haydutluğu durmadı, tersine daha da gelişti hatta bütün çevreye sıçradı.

Halet Efendi, on üç sene süren ikbal devrinde, gerek halkın gerek padişahın üzerinde nüfuzunu sürdürebilmek için yeniçeri ocağını elinde tutarak, kendisine dayanak yaptı. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması isteyen Sultan II. Mahmut’un yüzüne karşı munis ancak ardından ona hep muhalefet etti. Sultan II. Mahmut, Mora isyanının çok ileri boyutlara ulaşması üzerine isyanın müsebbibi olarak gördüğü Hâlet Efendi’yi Konya’ya sürmekle kalmadı böylesi karıştırıcı ve kışkırtıcı adamın devlet için zararlı olduğuna kesin kanaat getirdiği için idam ettirdi.

Devrinin ilgi çekici şahsiyetlerinden biri olan Hâlet Efendi, zeki ve hitabeti kuvvetli biri olmanın yanı sıra son derece kindar, muhaliflerini ve menfaatine dokunanları bilhassa makamına rakip gördüklerini asla affetmez, onları uzaklaştırıp ezmedikçe rahat etmezdi. Acımasız, gaddar ve zalim olan Hâlet Efendi, halk arasında korku yaratmak için masum insanları dahi öldürtmekten çekinmez hatta zevk alırdı.

Halet Efendi, aynı zamanda ikiyüzlüydü. Kethüdalık makamına yükselen Moralı Osman Efendi’yi azlettirmiş, rütbesini aldırmış, ekmeğe muhtaç hale getirmişti. Bütün yaptıklarına rağmen, Osman Efendi bayramlaşmak için Hâlet Efendi’ye geldiğinde, kapıda karşılar, kapıya kadar eşlik ederdi. Bu davranışı hakkında soranlara; “Evet ben bu adamı sevmem, elinden her şeyini aldım. Fakat üzerinde bir Osmanlı efendiliği var ki, işte onu alamıyorum” demişti.

Benzerlerine her devirde rastlayabileceğimiz makam, mevki ve çıkarı uğruna ruhunu şeytana kiralayan; nefsinin tutsağı, doyumsuz, yalancı, riyakâr, kindar; kışkırtıcı, karıştırıcı, zulmü ve zorbalığı varlığının olmazsa olmazı gören çok yüzlü, kahpe sözlü devlet adamı kılıklı münafıkların şerrinden Yüce Allah bizi, ailemizi ve milletimizi, devletimizi korusun.