YAKIN OLMANIN KORKUSU


Nedir yakın olmak ?
bir başkasına, bütün savunma ve taarruz korkusundan sıyrılarak , yani bütün silahlardan arınarak güvenle ve inançla bir bağ kurmak ..
Yani bir gün evvel bize yabancı olanı benimsemek ve onunla yan yana olmak.
İşte tam bu noktada ardı arkası gelmez korkularımız kuşatıveriyor bizi. Birbiri ardına dizilen kocaman kocaman sorular işgal ediyor beynimizi.
İnanırsam eğer …
Güvenirsem eğer…
Açılırsam eğer…
Bu korkuların ve endişelerin sebebi sadece karşı tarafın özelliklerinden kaynaklanan bir durum değildir. Yani yakınlaşmamak için bizimde sakladıklarımız, korkularımız, utançlarımız var. Belki de tedirgin oluşumuzun nirengi noktası bize ait olan, yenilmesi ve yutulması mümkün olmayan açıklarımızın kendisiydi. Eğer sakladıklarımızı serdeder ve eğer maskelerimizi çıkarırsak, ortaya nasıl bir şeyin çıkacağına dair bilindik korkularımız..

Sakladıklarımız…
Bin bir türlü şeyler saklıyoruz. Anamız, babamız, çevremiz ve hatta kendimizden bile sakladıklarımız..
Haaa ! Bütün bunlara ve bu yaşanmışlıklara karşın, samimi şekilde nedamet getirmek gibi bir şansımız da yok. Zira her tarafımızın aşılması mümkün olmayan tabularla sarılı olmasının yanı sıra, bir de ellerinde baltaları olanlar, giyotin sehpasını kurmuş kurbanını bekleyen cellatlarla da kuşatılmışız.
Affın yok !
Merhamet yok ve ölmelisin!
Ortam ve koşullar böyle iken hadi yakınlaş !
Böylesi bir ortamda sağında ve solunda bulunanların kaç yıldır tanıdığın kişiler olmasının hiçbir değeri yoktur ve aranızda binlerce kilometre mesafe vardır.
Hepimiz kalabalıklar içinde yapayalnızız. Oysa hepimiz birilerine inanmak, güvenmek ve yakınlaşmak istiyoruz. Korkmadan, çekinmeden içimizi dökmek istiyoruz. Yaralarımızı açmak istiyoruz. Çünkü yaraların iyileşmesi için açılması gerekmektedir. Kurulmuş giyotinler ve hazır cellatların içinde yaralarını açacak ve gösterecek kaç kişiyiz !?
Korkuyoruz !
Korkuyoruz çünkü açılmış yaraları tedavi etmek için mi, yoksa deşmek için mi üşüşecekler başımıza?
Bir kısır döngüdür yiyip bitirir bizi. Saklasan kanser, kangren olur, açsan akbabalar deşmeye gelir.

Merhamet !

Evet, merhamete ihtiyacımız var hepimizin. Birimiz diğerimizden farklı değiliz diyecek, diyebilecek cesarete ve dürüstlüğe ihtiyacımız var. Hepimizin maskelerimizi çıkarmak gibi bir mecburiyeti ve mahkûmiyeti var. Her geçen gün daha bir bileylediğimiz kılıçlarımızın anlamsızlığına hükmedecek bilince ihtiyacımız var.
Bize yakınlaşmış, sokulmuş ve sığınmış olana vurmamak, deşmemek gibi bir mecburiyetimiz var. Kestiğimiz raconun ahlaksızca olduğunu, vicdansızca olduğunu ve dahası, yok birimizin diğerinden farkı diyecek/ diyebilecek erdem ve şuura ihtiyacımız var.

Birbirimizi yeniden inşa edecek, etmeye fırsat verecek anlayış, şefkat ve merhamete ihtiyacımız var.

Merhem olamıyorsak bile, bir avuç tuz olmak gibi bir vecibemiz var…!