Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin payitahtı İstanbul 1918 ve 1920 yıllarında olmak üzere Haçlı İttifakı tarafından iki kez işgal edildi. İlk işgalde İstanbul’un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alınmış ancak idareye el konulmamıştı ancak ikinci işgal ile idareye resmen el konulmuştu.
8 Şubat 1919 tarihinde Türk Milleti tarihinin en kara günlerinden birini yaşamıştı. Selanik’teki İngiliz ve Fransız Orduları Başkumandanı Franchet d’Esperey muzaffer bir komutan edasıyla İstanbul’a gelmiş ve Türk Milletini aşağılamak için atının üzerinde şehirde boy göstermişti. Galata ve Beyoğlu’nda yaşayan gayrimüslimlerin büyük bir kısmı işgal komutanının gelişini Haliç Köprüsünden Taksime kadar çiçeklerle, şarkılarla bir şölen havasında kutlamış, yüzyıllarca Türklere karşı içlerinde sakladıkları kin ve nefreti açığa vurmuştu.
Durumdan tam anlamıyla haberdar olmayan İstanbul ahalisi ertesi gün Süleyman Nazif Beyin Hadisat Gazetesinde hayatını riske atarak kaleme aldığı “Kara Bir Gün” başlıklı yazısı ile durumun vahametini öğrenebilmişti:
“Fransız generalinin dün şehrimize vürudu (gelişi) münasebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından icra olunan nümayiş (gösteri), Türk’ün ve İslam’ın kalbinde ve tarihinde müebbeden (ebedi) kanayacak bir ceriha (yara) açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımız (düşkünlüğümüz) şevk ve ikbale münkalib olsa (işler tersine dönse bile) yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü (kederi) evlad ve ahfâdımıza (torunlarımıza) nesilden nesile ağlayacak bir miras terk edeceğiz.”
İlerleyen günlerde yabancı haber ajanslarına siparişle yazdırıldığı aşikâr bazı haberlerde, İstanbul’un bundan sonra büyük devletler tarafından ortaklaşa idare edileceği söylentisi dillendiriliyordu. Yüzyıl önceki bu haberler ve sinsi planlar sizlere de bir yerlerden tanıdık gelmedi mi? Savaşın galip devletlerinin gizli ajandaları çoktu ancak bu asil millet onların sinsi planlarına geçit vermeyecekti.
Diğer taraftan Birinci Cihan Harbinin galip devletleri Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmasına karar vermişti. Baskı altındaki mevcut hükümet ise buna rıza göstererek İzmir Valisinin, Askerlik Kalem Reisinin ve diğer bazı ileri gelenlerin Yunan askerini Kordonda karşılamasını emretmişti.
15 Mayıs 1919’da İzmir’e ayak basan Yunan askeri aynı İstanbul’da olduğu gibi İzmir Metropoliti ve Rum ahali tarafından sevinçle karşılanmış, balkonlara Yunan bayrakları asılmıştı. Sevinçten adeta sarhoşa dönen gayrimüslim kalabalık Vali ve beraberindeki Heyetten “Zito Venizelos (Yaşa Venizelos)” diye bağırmalarını istemişti. Heyetten bazıları buna uyarken karşı çıkan Albay Süleyman Fethi Bey süngülerle şehit edilmişti. İlerleyen günlerde Yunan askerleri İzmir ve civarındaki Türklere acımasızca zulmedecek ve katliama başlayacaktı.
İşte bugünler kahramanlıklarla dolu Türk tarihimize ve alnımıza kara bir leke olarak sürülmüştü. Aradan yüzyıllar geçse bile bu kara günler ve yaşanan büyük zillet hatıralardan asla silinmeyecektir. Dünyanın dört bir tarafından toplanıp gelmiş düşman askerleri ecdadın canları pahasına fethettikleri bu kutlu İslam beldesini postallarıyla çiğnemiş ve birkaç yıl boyunca halka türlü eziyetler etmişti.
Türk Milleti bu acı hatıralardan gereken dersi çıkarmalı, gaflet uykusundan uyanmalı ve düşmanlarına bu fırsatı bir daha asla vermemelidir. Batı dünyasının karanlık yüzünü tarih okuyan herkes bilir ancak genç neslimiz barbar ve sömürgeci batı medeniyetinin insanlık dışı uygulamalarına ve ikiyüzlülüğüne Gazze’de yaşanan katliam ile canlı yayınlarda bizzat şahit olmuşlardır.
Unutulmamalıdır ki kuzu postuna bürünmüş İslam düşmanları avının zayıf halini kollayan bir yırtıcı misali Türk Milletinin yine tökezleyeceği günü sabırsızlıkla beklemektedir.