Değerli Dostlar;

Filistin hakkında yazı yazmaya haşa haddimizde hakkımızda yoktur, Lakin bilinmesi gereken birkaç husus belirmek istiyorum.

Cumhurbaşkanımız, basından takip ettiyseniz eğer sürekli şunu zikretmektedir. “Dünyada bizim kadar Filistin’i savunan, Gazze saldırılarının durdurulmasını söyleyen başka bir devlet yoktur.”

Evet belki haklıdır da;

Hatta basına yansımayan gerek yaşam destek malzemeleri, gerekse tıbbi anlamda birçok yardımlar yapılmaya çalışılmıştır. Bunların ne kadarı gerçekten din kardeşlerimize ulaşmıştır orası muamma.

Peki, size soruyorum kürsülerden durdurun saldırıları diye söylemek, bağırmak, hatta haykırmak birilerini kınamak bu saldırıyı durdurabilir mi sizce? Durduramadığını 8 aydır hep beraber görmekteyiz.

Demek ki zulmü durdurmak bağırmayla çağırmayla olmuyormuş. Peki, ne yapacaktık ki diye kimsenin soracağını zannetmiyorum. Yapılacak şey belli, Ama dilim döndüğünce açıklamaya çalışayım.

Ha ayrıca, Şu da bir gerçektir ki Dünyada Filistin davasına sahip çıkması gereken en büyük hakka sahip millet Türkler dir.

Şayet daha Gazze saldırısının sabahında 4 tane savaş gemisi Gazze açıklarına yollasaydık ve derhal bu saldırıyı durdurun deseydik ne olurdu?

Devlet başkanımız ve yöneticilerimiz Neden korktu, tırstığımız sebepler nelerdi? Gerçek bir tepki ve harekete geçmek için İlla füzenin birisini Ankara’ya mı atılması lazım dı? Bir ispanya devleti kadar neden olamadık? güney Amerika’daki devlet başkanlarının dahi cesareti neden yok bizim devlet ricalimizde?

Hani kefenimizi giyip çıkmamışıydık biz bu davaya, bizi korkutan ürküten neydi? Bu soruların cevapları şunlar olabilir herhalde.

Yahudilerin ellerinde tuttukları güçlere o kadar bağımlıyız ki, bize de aynen Rusya’ya yaptıkları yaptırımların onlarca misli saldırıya geçerlerdi. Ellerindeki tüm argümanları kullanarak bizi sindirmeye baskılamaya çalışırlardı.

·        PKK ya verdikleri silahları abartır belki savaş uçaklarına kadar çıkartırlardı.

·        En büyük silahları olan ekonomik saldırıya geçerek, yaşadığımız krizi körükler zaten çökmekte olan ekonomimizi iyice çökertirlerdi.

·        Döviz birkaç katına çıkartır, insanların alım güçleri iyice azalırdı,

·        Visa master kartları kullanımı kapatılana kadar varacak olan bir dizi ekonomik olaylar içinde kendimizle boğuşmamızı izler ve bize bedel ödetmeye çalışırlardı.

·        Avrupa ve batı ülkelerinden yapılan ticaretler durdururlardı,

·        Verilen siparişler bir bir iptal olur üretimimizi sonuna kadar durdurmaya çalışırlardı,

·        Batı dünyasına Türk vatandaşları almamak için vize krizleri, uçuş kısıtlamaları yaparlardı,

·        İthal ettiğimiz ürünleri vermemeye çalışır açık bir yaptırım uygularlardı,

·        Bir enerji krizi ile karşı karşıya kalırdık.

·        Petrol bulamaz, elektirk kesintileri yaşayabilirdik.

Evet Belki de aklımıza gelmeyen modern dünyanın daha birçok yaptırımları ile karşı karşıya kalırdık. Dört koldan yapabilecekleri her şeyi yapmaya çalışırlardı.

Ancak şuna emin olunuz ki asla ama asla açıkça savaş ilan etmezlerdi.

Çünkü ona cesaretleri henüz yok. Bir önceki yazımızda her ne kadar içi boş bir Müslüman ülke olduğumuzu anlatmaya çalışsam da, Yahudi ve Hristiyan dünyası bizi öyle görmüyorlar. Onlar da biliyorlar ki, pıstırılmış, baskılanmış dünyada ki ezilen bütün toplumlar bir kıvılcım bekliyor. Eğer Türk devletine açıkça savaş ilan edecek olurlarsa, pıstırılmış Arap ülkeleri, hatta batının zulmünden bıkmış tüm dünya devletleri bu yönde beyanatlar vererek bize desteklerini ilan edeceklerdi. Belki bir tık ötesinde onlarda birkaç gemi yollayacaklardı. Bizim içimizde taa derinlerde bulunan ve kendimiz dahi farkında olmadığımız savaşçı türkü uyandırmış olacaklardı. İşte bu sebeplerle asla bize açık savaş ilan edemezlerdi… henüz…

1969 yılında Mescid-i Aksa'ya yönelik ilk büyük saldırı 6 gün savaşlarından hemen 2 yıl sonra 21 Ağustos 1969 yılında yapıldı. Denis Ruhan isimli Yahudi tarafından kundaklanan Mescid-i Aksa'nın büyük bir bölümü tahribata uğradı.

Yangında yüzlerce yıllık birçok tarihi eser ve fethin nişanesi olarak Selâhaddin Eyyubi tarafından Kıble Mescidine konulan, manevi değeri oldukça yüksek olan ahşap minber tamamen yandı.

Dönemin İsrail başbakanı Golda Meir ise olaydan hemen sonra tarihi geçecek şu sözleri söyledi:

"O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannettim ki, Müslümanlar dört taraftan İsrail'e girecekler. Ama korkulan olmadı. O zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”

Evet, hala uyuyoruz. Çok acı değerli kardeşlerim. Çok acı. Ne zaman uyanacağız bilmiyoruz.

Daha yukarda sayamadığım bir sürü yerden saldırıya geçerler ve bize ülke olarak çok zor günler yaşatabilirlerdi. Ama ne olurdu biliyor musunuz?

Saldırı o gün dururdu. Belki de O gün uyanış günümüz olabilirdi. Buna gerçekten inanın değerli okuyucularım.

Tamam ekonomik olarak elimiz ayağımız bağlanmış krizlerle boğuşan bir millet olurduk. Ama işte o zaman Dünya Müslümanlarının bir kurtarıcı hamisi bekleneni olurduk.

İşte o zaman “İştir Kişinin ayinesi lafa bakılmaz” sözünün hakkını vermiş olur, kürsülerden haykırdığımız şeyleri laf olsun diye söylememiş olur, söylemlerimizi icraata geçirmiş olurduk. Onurlu şerefli ettiği sözün gereğini yapan bir devlet olabilirdik.

İnşallah Yüce rabbim o günleri de bizlere göstersin.

Saygılar sunarım.