Atom bombasının icadı ve 1945 yılında Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinde hiç beklenmedik bir şekilde patlatılması ile dünyadaki güç dengesi artık tamamen değişmişti. Amerika Birleşik Devletleri Savaştan galip çıkabilmek için çocuk, kadın, ihtiyar demeden yüz binlerce insanı gözünü kırpmadan atom bombası ile topluca katletmişti. Sözde insan hakları savunucusu ve medeni Amerika’dan hiç beklemediği bir katliama maruz kalan Japonya teslim olmuş ve tıpkı Almanya gibi Amerika’nın bir sömürgesi haline dönüşmüştü. Böylece dünya savaş tarihinde yeni bir çığır açılmış, dünyadaki egemen devletler bu yeni silaha ve güç dengesine göre tekrar belirlenmişti.
Savaşın sona ermesi ile “galip” Amerika ve müttefikleri, arka planda Yahudi aklı ve sermayesinin kontrolü altında, dünya siyasetini kontrol altında tutmayı başarmıştı. Zaman içerisinde sadece atom bombası olan ülkeler dünya yönetiminde esaslı söz sahibi olma hakkını elde edecekti. Nitekim Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi elinde atom bombası olan ülkelerden oluşturulmuş ve her biri veto yetkisi ile donatılmıştı. Dünya sistemindeki askeri, siyasi ve ekonomik çatışmaların akıbeti bu beş ülkenin gizli pazarlıklarıyla belirlenecek, dünya kaynakları kendi aralarında gizlice bölüşülecek ancak diğer devletler alınan bu kararlara mecburen rıza gösterecekti.
Aradan yıllar geçtikçe dört yeni ülke daha, diğerlerinin farklı gerekçelerle yardımı ile atom bombası sahibi olacaktır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün 2023 raporuna göre şu anda ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail olmak üzere 9 ülkenin stoklarında "nükleer silah" başlığı vardır. Dünyadaki 12 bin 512 nükleer başlığın yaklaşık yüzde 90'ı ise ABD ve Rusya'nın envanterinde bulunmaktadır.
Hal böyleyken, elinde nükleer silah bulunan egemen güçlerle çatışma riskinin olduğu bir durumda hiçbir millet buna cesaret edememektedir. Çünkü 1945 yılında Japonya’da yapılan toplu katliam daha dün gibi hafızalardaki yerini korumakta ve milletleri ürkütmektedir. Bu noktada atom bombasını caydırıcı bir güç olarak elinde bulundurmak hayati bir öneme sahip olmaktadır.
Rusya-Ukrayna savaşında Amerika’nın savaşa doğrudan müdahil olmayı aklından bile geçirmemesinin tek sebebi elbette ki Rusya’nın elindeki nükleer silahlardır, başka da bir şey değil. Doğrudan bir müdahale olması durumunda savaşın kızışacağı, nükleer silahların kullanılabileceği riski tarafları daha sakin davranmaya zorlamaktadır.
Diğer taraftan İsrail terör organizasyonu Gazze’de katliam yaparken dünyadaki halkı Müslüman devletlerin hiçbirinin itirazı dünyanın egemen güçleri nezdinde ses getirmemekte, hiçbiri dönüp de bunlar ne istiyor acaba dememektedir. Pakistan’ın elinde her ne kadar atom bombası olsa da bu ülkenin yıllardır Amerika’nın ve İngiltere’nin siyasi ve askeri nüfuzu altında olduğunu unutmamak gerekir.
Zulme uğrayan Gazzeli din kardeşlerimiz için boykot, ambargo ve diğer gizli açık yollarla elden gelenin azamisi yapılmaya çalışılmakta ancak işgal ve katliamın önüne bir türlü geçilememektedir. Bunun nedenlerinden en önemlisi İsrail’in elinde bulunan 400 civarı atom bombası ve elbette büyük nükleer güç Amerika’nın sınırsız desteğidir.
Eminim ki Gazze ile Tel Aviv yakın mesafede olmasalar ve Gazze’ye atılacak bir atom bombası işgalci İsrail halkını nükleer serpinti ile etkilemeyecek olsa katil Yahudiler bir an bile düşünmeden bütün Gazze halkını bir atom bombası ile çoktan yok etmişlerdi.
Dahası, Siyonist İsrailli şarkıcı Ofer Levi cani Netenyahu’ya seslendiği bir videoda Gazze’deki mazlumlara destek veren Türkiye’yi şöyle tehdit ediyordu: “Netenyahu’ya çağrımdır: Türkiye’ye atom bombası atın! Tevrat bize bunu emrediyor.”
İşte bu ve diğer birçok nedenlerle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünya sisteminde söz sahibi olmak, düşmanlarını saldırıdan caydırmak, askeri, siyasi ve ekonomik bağımsızlığını muhkemleştirmek, mazlumlara kol kanat germek ve kendi bölgesinde esaslı bir güç merkezi haline gelmek istiyorsa muhakkak kıtalar arası nükleer silahlara bir şekilde sahip olmalıdır. Yerli uçak, siha, tank, hava savunma sistemi, denizaltı, savaş gemisi, tüfek, roket, cephane vs. üretmek elbette çok önemli ve kıymetlidir ancak nükleer silahlar bu işin zirvesi ve vazgeçilmezidir. Bu silahları edinmenin ve kullanmanın ahlakiliği ve dini boyutu farklı bir tartışmanın konusudur.
Öyle görünüyor ki savaş ve çatışmalarla kaynayan bir kazan haline dönüşen dünyada Türk Milleti için bu husus bir beka meselesi haline çoktan gelmiştir.
Devletimize ve Yöneticilerimize güvenimiz tamdır.
Belki de çoktan bu caydırıcı silahlara sahibiz ve açıklamak için uygun zamanı bekliyoruz.
Kim bilir…