’’El Fakir Sinan Ser Mimarânı Hassa’’

Türk kültür ve sanat tarihinin en büyük ekolü olan Mimar Sinan hayatının sonlarına doğru anılarını Saî Mustafa Çelebi’ye yazdırdığı kitabında Mesnevi’sinde birkaç cümleden bahseder. Benim nazarımda kitabı her okuduğumda o cümleler  hep dikkatimi çekmiştir. Bir kaç yerde vurgu ile bahseder.  Çok araştırma yaptım. Aklımda hep takılı kalmıştır. Peşine düştüm o cümlenin. Hüner sahipleri ve bilge kişiden bahseder. Benim kanaatimce Sinan aslında bizlere bir mesaj veriyor bu cümlede. Sinan imparatorluk coğrafyasında kendi üslübünü oluşturan,Osmanlı sanatını zirveye taşıyan dünya ekolu olan bir kişidir.

Peki, neydi o cümle? Birazdan…

Kayseri’nin Ağırnas köyünde kubbeli bir evde doğup büyüyen 20’li yaşlara kadar bu köyde yaşamış sonra devşirme olarak Devlet-i Aliyye’ye alınmış. Dedesi ve babasından aslında kubbenin ilk temel taşını öğrenmiş. Dülgerlik yapmış. Dülgerlik sanatını,giderek yapı taş ustalığına dönüştürür.İnşaat işlerinde çalışırken,ustalarından giderek mimarlığı uygulayarak öğrenmiş ve ilerletmiştir. Kubbeli ev aslında Sinan’ı dünyaya tanıtmıştır. Kolay yetişmedi Sinan. Anlat diyerek başladığı hayat yolculuğunda kubbeyi tüm cihana hâlâ anlatmaya devam ediyor. Büyük mimarın, 5 asırdır ayakta kalan ve hâlâ bilim dünyasını şaşırtmaya devam eden o muhteşem eserlerini anlamaya devam ediyoruz. Kendi döneminin çok ilerisinde, tamamen şahsi formülleriyle eşsiz yapılar inşa etti. Dülgerlikten başlayıp taşa hayat veren o dönem teknikleri bugünün dünyasında ileri teknolojiler olarak biliniyor. Sinan yaptığı her bir eserinde başka planlar denemiş,yepyeni bir arayış içine düşmüş ve her bir eserinde birbirinden farklı mimari yapıları ortaya koymuştur. Benim kanaatim Sinan’ın kubbeli bir evde doğması yaşaması içindeki hevesi,merakı yeteneği ve kendi deyimiyle Allah’ın lütfu ile dünya ekolu olmasıdır.

O sırrı cümleye gelelim. Vefatından önce kaleme aldığı Tezkiretü’l-Bünyan’da bahsettiği cümle.

Süleymaniye Camii için Mesnevi’sinde bahseder

“ Hüner sahipleri anlar eninde sonunda ”

Selimiye Camii için Mesnevi’sinde bahseder

’’Hangi gökten örnek olduğunu anlar ancak bilge kişi’’

Şimdi bir kendimize dönelim, bakalım. Bizler, akıl sahipleri olarak ne anladığımızı aklıselim olarak bir düşünelim.

Gençliğinde yeniçeri iken gittiği seferlerde devamlı gözlemler yaparak incelediği yapılar sayesinde Roma betonunu, Horasan harcını bilhassa onlardan daha sağlam bir harcı nasıl yapabileceğinin sırrını çözmüştü.  Harcın içine daha kuvvetlensin diyerek devekuşu yumurtası, pamuk, keten, soğan, süt ilaveler yaptı. Sebebi ise yumurtadaki proteini, soğandaki tutunumu daha fazla sağlayacak kükürt olacağından çok emindi. Nasıl bunlar mümkün oluyordu peki? Çünkü Sinan kimyayı çok iyi öğrenmişti. Kimya bilgisine sahip olmayan birinin bu özellikleri bilmesi imkansızdır.

Sinan aynı zamanda çok iyi bir mühendis ve matematikçiydi. Cebiri çok iyi bilen hendese ilminin önünü açan Sinan değil miydi? Hesaplamalarında bu ilmi çok kullanmıştır.

İnce hesaplamalarla başta Süleymaniye Cami’nin içindeki kandillerden çıkan isi bir yerde toplayacak havalandırma sistemini ancak çok iyi bir mühendis bilebilirdi. O isleri mürekkebe çevirecek damıtma sistemini bulmuştu. O sistem ile elde edilen islerden ciltler dolusu yazma eserler yazıldı.

Bir medeniyet inşaa etti aslında Sinan. Kimliğini ortaya çıkardı. Dehası ve birikimi ile yeniden doğuşunu sembolize etti. Süleymaniye Camii’ni 66 Selimiye Camii’ni 82 yaşında bitirdi. Su mimarisinde eşi benzeri olmayan bir köprü yaptı. Mağlova Su Kemeri. Hala aktif işlevini görüyor.  Ağırnas’tan başladığı yolculuğu sürekli kendini devamlı yenileyerek ilerlemiştir.

Yunus Emre’nin güzel bir sözü geldi aklıma;

‘Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası’

Bir söz ancak bu kadar Mimar Sinan’nın hayatını özetliyor aslında.

Çok usta bir dülger olduğu için muhteşem köprüler, kadırgalar bina eyledi. Ahşap iskelet, tuğla örgü sistemi ile ileri mühendislikle devasa zarafet, simetrik kubbeler inşa etti. O devasa kubbeleri incecik sütunlara oturturken hesapladığı ileri matematik, mühendislik bilgisi ile bir formül geliştirmiş en ince ayrıntısına kadar hata payı olmaksızın eserlerini ortaya koymuştur. Eşsiz bir planlamacı,tasarımcısı,analiz,sentez,denge,estetiği çok iyi gerçekleştiren Sinan zamanında yaptığı muhteşem eserleri geleceğe aktarmayı başarmış dehadır.

Mehmet Akif Ersoy;

Sade sen gösteriver ’’İşte budur kubbe!’’ diye,

İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye…

Ama gel kaldıralım dendi mi,heyhat o zaman,

Bir Süleyman daha lâzım yeniden,bir de Sinan!’’

Çok güzel özetlemiş Milli Şair’imiz Sinan'ı.

İşte bunları ancak akıl ve hüner sahipleri,bilge kişiler anlayabiliyor. Kubbeleri, kemerleri, sütunları yaparken taban genişliği nasıl etkilenir, pencereler yükü payandaları nasıl etkiler, havalandırma nasıl olmalı, akustik ki en büyük keşfi de budur, camilerde nasıl eşit oranda ses dağılır…

Sonuç; bugün akıl sahipleri Sinan’ın çabalarını, gayretini, sırlarını anlayabiliyor veya anlamaya devam ediyor.

Sinan’ın deyimiyle mühendisliği çok farklı ilimleri, sanatı, zarafeti, asaleti, estetiği en büyük müspet ilimleri arkasında bıraktı. Kitabını yazdırırken kafasındaki birbirinden farklı kullandığı teknikleri söylemedi.

Onlarca formül, karışım, bileşim, kimya, hendese ilmi, kendi formüllerini, matematik ve geometri hesaplarını yazdırmadı kitabında.

İşte burası beni çok düşündürdü. Niçin yazdırmadı? Sebep ne olabilirdi hepsine? Bunların müsebbibi neydi?

Benim çıkardığım sonuç şöyle;

Gelecek nesiller hazır bilgilere vakıf olmasın, merak etsinler, araştırsınlar, öğrensinler yeni Sinanlar ortaya çıksın. Matematiğe, geometriye, estetiğe, sanata ilgi duysunlar ve en önemlisi ise geleceğin yeni formüllerini kendileri üretsinler.

Hünerlerini artırsınlar,bilge sahibi olmadan sanatı anlayamayacağımızın farkında olmamızı bence önemsemiş. Mimar Sinan’da tüm bu vasıfları üzerinde topladığı için eserlerini anlatırken işte ancak hüner,bilge sahipleri anlar dediği cümleleri boşuna söylememiştir.

Çünkü, 5 asırdır onlarca deprem geçirmiş ayakta kalan gerçek hakikat; Mimar Sinan’ın ilmi sanatıdır. Bu sanat ve ilim Osmanlı Devleti’ne şan katmıştır. Bu müspet ilim, asırlara hükmetmiş ve hala hükmetmeye devam etmektedir.

İşte o hüner,bilge  sahiplerinin görmesi gereken, görmemizin aslı budur.

Manzume,de bahsedilen son bolümde;

Dört yüzden fazla ulu mescit inşa eyledi

Seksen yerde cami yaptı bu aziz usta insan

Yüzden fazla ömür sürdü sonunda vefat etti

Yattığı yeri Allah kılsın Cennet gibi gülistan

Göçüşünün tarihini dedi duacı Sâ’i

Geçti bu demde dünyadan mimarların pîrî Sinan 996( 1580)

’’Mimar Sinan Osmanlı Devri Türk mimarisinin normal gelişmesini devam ettiren ustadır. O’nun Türk Sanatında birden bire çıkmış bir dahi olduğunu sanmak gerekir. Arada,yabancı köklerden de bazı ilhamları,eserine bir çeşni katmak için kullanmıştır.

Prof.Dr Semavi Eyice

Büyük Usta Mimar Sinan’a en büyük saygı, sevgiyle.