Siyaset, büyük iddiaların ve daha büyük çelişkilerin sahnesidir. Dün söyledikleriniz bugün önünüze gelir. Bir zamanlar yüksek sesle eleştirdiğiniz şeyleri dönüp kendiniz yapmaya başladığınızda, işte o zaman gerçek yüzünüz ortaya çıkar. Türkiye’de son yıllarda yaşananlar, bu sözün ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Diploma, Diploma Diye Tutturdunuz; Sahte Diplomayla Yakalandınız
Yıllarca siyasi rakiplerinize “Diploma nerede?” diye sordunuz, onların eğitimini sorguladınız, devleti yönetmek için eğitim şart dediniz. Ama gün geldi, sizin tarafınızdan göklere çıkarılan bir ismin diplomasının sahte olduğu ortaya çıktı. Üstelik bu sadece bir hata ya da eksiklik değil, bilinçli bir şekilde yıllarca süren bir yalandı. Gerçekler ortaya çıkınca da görmezden gelmek dışında bir çareniz kalmadı.
128 Milyar Nerede Dediniz; 560 Milyarı Hiç Ettiniz
“128 milyar dolar nerede?” diye meydanları inlettiniz, ekonominin kötü yönetildiğini söylediniz. Ama sonra kendi elinize imkân geçtiğinde, rezervleri güçlendirmek bir yana, 560 milyar liralık kaynakları adeta buhar ettiniz. Kendi döneminizdeki suya ulaşınca yaptığınız zamları, artan park ücretlerini, bedava olan yemekleri kent lokantası kisvesiyle satmanızı konuşmaz oldunuz. Dün hesap soran sizler, bugün hesap vermemek için sessizliğe gömüldünüz.
Para Kasaları, Ayakkabı Kutuları Dediniz; Bavullarla Para Kaçırdınız
Bir zamanlar “Ayakkabı kutularında para var.” diye manşetler attınız. İktidarın finansal şeffaflığını sorguladınız. Ancak gün geldi, kendi yöneticilerinizin balya balya paraları nasıl kaçırdığını gördük. Yurt dışına valizlerle taşınan paralar, şaibeli bağışlar, belediyelerin kaynaklarının usulsüz şekilde harcanması… Artık eski iddialarınızı hatırlamak istemiyorsunuz çünkü aynaya baktığınızda aynı yolsuzlukları kendi çevrenizde görüyorsunuz.
Mengri Mengri, Habur Habur Dediniz; Kucağınızda İtle Dolaşmaya Başladınız
Terör örgütleriyle mücadele konusunda zamanında iktidarı eleştirdiniz, açılım sürecini dilinize doladınız. Ama sonra oy uğruna kimlerle pazarlık yaptığınız ortaya çıktı. Kandil’e göz kırpan siyasetçilerle, terörle arasına mesafe koyamayan partilerle ittifak kurdunuz. Geçmişte “Habur’da neler oldu?” diye sorarken, bugün ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden isimlerle ortaklık yapar hâle geldiniz.
Bize Koyun Dediniz, Kendi Liderinizin Peşinde Tıpış Tıpış Gittiniz
Yıllarca muhafazakâr insanları, mevcut iktidarın seçmenlerini “koyun” diye aşağıladınız. Fikirlerini küçümsediniz, iradelerini sorguladınız. Ama seçim zamanı geldiğinde, kendi adayınız kim olursa olsun, sorgulamadan, eleştirmeden mecburen oy verdiniz. Hatta son seçimde, kendi partinizin genel başkanını bile yetersiz bulmanıza rağmen, “başka çaremiz yok” diyerek desteklemek zorunda kaldınız. Sorgulamadan, iradesizce oy vermek dediğiniz şey tam olarak bu değil miydi? “Sandığa giderken beyninizi almayı unutmayın.” diyen gazetenin dediklerine inandınız.
Makarnacı Dediniz, Kent Lokantasında Kuyruğa Girdiniz
Sosyal yardımları eleştirdiniz, devletin dar gelirliye destek olmasını küçümsediniz. “Makarna ve kömürle oy satın alıyorlar.” dediniz. AK Parti döneminde belediyeler bedava yemek dağıttığında bunu “Sosyal yardımlarla halkı bağımlı hâle getiriyorlar.” diye eleştirdiniz.
Sonra CHP’li belediyeler Kent Lokantaları açtı, üstelik bedava dağıtılan yemeği paralı hâle getirerek. Biriniz de çıkıp “Bedava olan yemek nasıl paralı olur?” diye sormadınız.
Liyakat Dediniz, Terörle İltisaklıları Görevlere Getirdiniz
“Devlette liyakat bitirildi.” dediniz ama iktidara yakın isimleri kayırmakla suçladığınız sistemin aynısını kendiniz kurdunuz. Belediyelerinizde liyakati değil, siyasi bağlılığı esas aldınız. Yetmedi, terör örgütleriyle bağı olan kişileri kritik görevlere atadınız. Dün torpil diye eleştirdiğiniz düzeni bugün kendi ellerinizle devam ettirdiniz.
Yandaş Gazeteci Dediniz, Saraçhane Bülbüllerini Görmezden Geldiniz
“Yandaş medya.” diye yıllarca bağırdınız, iktidara yakın gazetecileri eleştirdiniz. Ama sonra PR uğruna belediyenin kasasından milyonlar harcanıp da sizin görüşünüzü destekleyen medya kuruluşları ortaya çıkınca, hiçbirini sorgulamadınız. Saraçhane’de belediye başkanınızı savunan gazetecilere aynı sert eleştirileri getirmediniz. Demek ki gazetecinin tarafsız olması gerektiği fikri, sadece sizin hoşunuza gitmeyen haberler yapıldığında geçerliymiş.
Bütün bu çelişkiler, siyaset sahnesinde kimin gerçekten ilkeli olduğunu, kimin sadece çıkarları doğrultusunda konuştuğunu gösteriyor. Dünün en sert eleştirmenleri, bugünün en büyük çelişkilerini yaşıyor. “Allah insanı iddiasından vurur.” sözü, bugün Türkiye’de siyaset yapan pek çok kişi için fazlasıyla geçerli. Öyle ki, geçmişte eleştirdiğiniz her şeyin içinde buluyorsunuz kendinizi.
CHP seçmeni, sandığa giderken şunu sormalı:
✅ Gerçek liderlik, Erdoğan gibi icraatlarıyla konuşan mıdır?
✅ Yoksa başarısızlığı örtmek için mağduriyet edebiyatı yapanlar mı?