Platon, ‘Devlet’ isimli eserinin doğru ve eğri bahsinde; eğriliği tarif ederken ‘Öyle bir eğrilik düşünün ki, onu yapanlara mutluluk yaşatır. Gördüğü haksızlığa rağmen onu yapmayanı sefil perişan eder.’ şeklinde bahseder. ‘Eğrilik kendimize iyi gelendir(!)’
Her kişinin yargılama aşamasında masumiyet karinesine bağlı kalarak, yargı süresince suçlamada bulunmadan süreci takip etmek gerekir. Mahkeme kesinleşmeden bizde kesin bir yorum yapmayacağız.
Bu süreç içerisinde devam eden soruşturma varken sokaklarda adalet aramak, halk iradesine müdahale edilmiş gibi göstermeye çalışmak bağımsız yargıya bir hakaret ve iftira addetmektedir. Kelimeleri seçerek kullanmamız gereken böylesi hassas bir süreçte, sokaklara halk çağrıları ile siyasi hissiyatlar ön planda hareket etmek, ülkemize ziyadesi ile zarar verecektir. Dokunulmazlığı olmayan siyasilerin sanki dokunulmazmış gibi aktarılması lalettayin bir durum değildir.
‘Sokaklara dökülen bu halka akıl fikir diliyorum. O kadar…’
Hukuk devleti işleyişinde siyasi bir art niyet aramak olası bir suçun örtbas edilmesine zemin hazırlama ihtimalini barındırmaktadır. İfade ettiğim eğri tarafı perişan eden etkisine katkı sunmaktadır. Hukuki olan dava teriminin siyasi argüman halinde kullanılması, demokrasi etiğine zarar vermektedir.
Geçmişte egemen güçlerin kendi istedikleri yön tayin etme arzusu ile evirmeye çalıştıkları Türkiye demokrasisi, atlattığı badireler ile bu sürecin kıyas yapılması da algıdan öteye geçmeyecektir. Masumiyetini iddia edenler, suç unsuru tespitinde hukuki savunma haklarından başka bir müdafaa aracı aramamaları gerekmektedir.
Delil ve şüphe olmadan bir göz altı olmayacağı, göz altına alınmanın da suçlu ilan edileceği anlamına gelmeyeceği aşikâr olup buradan bir mağduriyet çıkarma çabası beyhudedir.
Terörsüz Türkiye muhteviyatında yürütülen çalışmaların, sekteye uğratılmaması son derece önem arz etmektedir. Türkiye’nin artık kabul görmüş küresel aktör ülke konumuna zarar verecek duruşlardan, dış basında dahi istenmeyerek de olsa defaten bahsedilen, Türkiye‘nin uluslararası konumunu, siyasi ikballer uğruna zayıflatma sevdasından vazgeçilmelidir. Hukukun üstünlüğüne dün nasıl inanılıyorsa, aynı doğrultuda bugün de inanılarak, sürecin sonu beklenmelidir.
Demokrasinin tarihsel derinliklerde uğramış olduğu kesintilerden kaynaklı yaşanan mağduriyetlerin hiçbirinde, mevcut soruşturma ile benzer hiçbir nokta yoktur. Halk iradesine 1960 darbesi gibi siyasi, 12 Mart gibi sözde sosyalist, 12 Eylül gibi askeri ne de 28 Şubat gibi post modern bir darbe yapılmamış, hukuk kendi mecrasında işletilmektedir. Böyle bir darbelere benzetme çabaları, oylarına talip olduğunuz sağ siyasi eğilim ve muhafazakâr seçmenden oy devşirmeye faydası olmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin özgürlükler açısından zirvesini yaşamakta olduğumuz zaman diliminde, soruşturmanın darbeye benzetilmesi fayda sağlamayacak, milli unsurları yıpratmaktan ve derin yaralar açmaktan öteye geçmeyecektir.
Ana muhalefet olarak, iktidar yolunda pek çok tavsiye verilebilecek bir ortam olmasına rağmen anti demokratik enstrümanlar neden tercih edilir?
Savunulan demokrasi ise rey ihtiyaç duyulan şuku değil midir? Genel Başkan değişimi ile daha güçlü bir siyasete evrilmesi beklenen ana muhalefet, siyasi kabiliyetinde gidilerek küçülmüştür. Ters politika tercihinin getirdiği başarısızlıklar ülkesel menfaatleri zedelemeye devam etmektedir.
Hukuki süreç halk sokağa çağrılmadan, itidal ile takip edilerek, provakatif zeminden uzaklaştırılmalıdır. Hiçbir eğriliğin kendimize iyi gelmesine göz yummamalıyız.
Yararlı iradi faaliyetlerin dışında, erdemsizlikler ve hasaislerden, nefsani davranışlardan uzak, mutedil eylemler sınırlarında kalınmalıdır.
Suçu açığa çıkarmak, suç olarak kabul edilemeyeceği gibi; adaleti mülkün temeli kabul eden bağımsız yargımız suçsuzu da mahkûm etmeyecektir.