Toplumumuzun büyük bir kısmı maalesef ikiye bölünmüş durumda. Herkes kendi tuttuğu partiyi, kendi liderini en doğru sanıyor. Karşı tarafı ise küçümsemekle, partizanlık yapmakla suçluyor. Ama bir şeyi gözden kaçırıyorlar: Aslında kendileri de aynı şeyi yapıyorlar.

Öyle bir noktaya geldik ki, insanlar kendi desteklediği siyasetçilerin yanlışlarını görmek bile istemiyor. Yanlış yapıyorsa bile ya görmezden geliyorlar ya da "Bir bildiği vardır, o yapmaz" gibi bahanelerle kendilerini kandırıyorlar. Ama aynı hatayı karşı taraf yaptığında kıyametler kopuyor, en ağır şekilde eleştiriliyor. Peki, bu işin sonunda asıl kaybeden kim? Tabii ki biz, yani halk.

Olayın temelinde şu yatıyor: Yanlış, kimden gelirse gelsin yanlıştır. Bu kadar basit. Ama gelin görün ki, bu ilke unutulmaya yüz tutmuş. Özellikle siyaset alanında. Çünkü insanlar, destekledikleri kişilerin hatalarını kabul etmek istemiyor. Sanki kabul ederlerse kendilerine, inandığı değerlere ihanet edecekmiş gibi hissediyorlar.

Şunu sormak lazım: Neden bir siyasetçinin ya da bir partinin hatalarını görmek bu kadar zor? Çünkü bu durum, kişinin kendi inançlarını, değerlerini sorgulamasına neden oluyor. Bu yüzden de eleştiriler hep karşı tarafa yöneliyor. Oysaki, desteklediğin taraf da benzer veya aynı hataları yapıyor, belki de daha fazlasını... Ama kimse görmek istemiyor.

Şunu asla unutmamalıyız: Adalet her şeyin üstünde tutulmalı. Bunun en güzel örneklerinden biri Hz. Ömer’in adalet anlayışıdır. Bir gün Hz. Ömer (r.a.) Halife iken Cuma namazında hutbeye çıkar ve “Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız?” diye sorar. Cemaatten biri ayağa kalkar, kılıcını çeker ve “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz ya Ömer!” der. Hz. Ömer (r.a.) ise ellerini açar ve şöyle der: “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben senden gaflete düşersem, senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim.”

İşte olay bu kadar net. Yanlışı kabul edebilmek, doğruyu aramak ve kim olursa olsun hatayı görüp karşısında durmak... Çünkü yanlışları yapan hangi siyasetçi olursa olsun, işin sonunda hep biz halk bedel ödüyoruz. Siyasetçileri koşulsuz desteklemek, yanlışlarını görmezden gelmek, aslında kendimize, çocuğumuza, geleceğimize kötülük yapmak demek.

Zaman zaman öyle olaylar yaşanıyor ki sırf bizden olmayana yapılan bir yanlışa sessiz kalıyoruz, hatta belki de seviniyoruz. Peki, gün gelip de aynı yanlış bize yapıldığı zaman ne yapacağız? Unutmayalım ki adalet herkes için adalet olmalıdır.

Gerçek adalet, sevdiğimiz ya da desteklediğimiz kişilerin bile yanlış yaptığını kabul edebilmektir. Çünkü o yanlıştan etkilenen biziz. Bunu anlayabildiğimiz gün, daha sağlıklı ve adaletli bir topluma adım atmış olacağız.