RAMAZAN bizlere Recep ayından itibaren yüz tutmaya başlar.
İçimizde bizi coşkuya gark eden sevinçler salar. Heyecanlar yükselir. Fiziki hazırlıklara içsel hazırlıklar eşlik eder. Bir çocukluk telaşı gibi her sene aynı gönül coşkusu ruhumuzu sarıp sarmalar.
Annem rahmetlik esaslı bir dip köşe temizliği yapardı örneğin. Ev yeniden kireçle badana yapılırdı. Her taraf bembeyaz olurdu. Bu, içimizi tertemiz etmek üzere bize yüz tutan Ramazan’a bizim de yüz tutmamız demekti.
Hazırız. Sana muntazırız. Gözümüz yolunu beklemekte, gönlümüz vuslat hasretiyle yanmakta demekti.
…
SANA yüz tutana yüzünü tutmak elbette nezaketin icabıdır. Kibarlıktır.
Müminin rikkat dolu kalbinin manevi neşesiyle hem evini, barkını hem de ruhunu hazırlamaktadır. Çünkü insan ömrü, Anadolu insanımız tarafından ömrüne kaç Ramazan’ın girmesiyle ölçülmektedir.
Bu nedenle dedelerimize sorulduğunda söyledikleri yaş, altı veya yedi yıl eksik olurdu. Çünkü onlar kendilerini yüz tutabildiği Ramazanlar üzerinden tanımlarlardı.
…
HİLALİN gözlenmesi Ramazan’a yüz tutanlar için çok mühimdi. Ciddi ve heyecanlı bir işti. Çıkamayanlar ise eşinden dostundan muştulu haberi beklerdi. İnancımızda namaz, sahur ve iftar saatlerinin belirlenmesi önemliydi ve bu hicri takvim üzerinden yapılırdı. Yani Ay’ın hareketleri esas alınarak belirlenirdi. Bu işe o kadar kıymet verilirdi ki ecdadımız vazifeyi yerine getirecek olan kişileri özenle ve kılı kırk yarıp seçerek yapardı. Ramazan’a yüz tutacak olanlara karşı yüzlerinin kızarmaması için güvenilir kişileri seçerlerdi. Dürüstlük ön planda olmalıydı ve yüz kızartıcı suç işlememiş olmaları kriterleriydi. Bununla yetinmezlerdi ayrıca. Hilali gördüğünü söyleyenler bunu şahitlerin huzurunda kadıya ikrar ederlerdi. Sonrasında hediye ile taltif edilirlerdi.
…
ZİMEM Defterinde yer alan fukaranın borçları silinerek Ramazan’dan evvel onların yüzlerini güldürürler ve bu güzel yüz, hoşnut kılınan gönülle Ramazan’a yüz tutmaları temin edilirdi.
Hatırlatmakta yarar olabilir. Zimem defteri mahalledeki bakkal ve diğer esnafın müşterileri için tuttuğu veresiye defterine denirdi. Kredi kartlarından sonra işlevsiz kalan bu gelenek yakın geçmişe kadar sürmüştü. Köyün veya mahallenin sakinleri esnaftan bu şekilde borçlanırlardı.
Merhum Barış Manço’nun bir şarkısında anlatılan “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” böyle bir hikâyenin kahramanıdır. Ramazan’a yüz tutacakların yüzünü öncesinde güldürmeyi seçmişti. Mezarı Kıbrıs’ta bulunan Sarı Çizmeli gibi başka varlıklı kişiler de Ramazan ayı öncesinde esnafı gezer ellerindeki zimem defterlerinde yer alan borçları kimseye gösteri yapmadan ödeme yaparak sildirirlerdi. Borcun sahibini tanımazlardı. Tanımak da istemezlerdi zira onları mahcup edip yüzlerinin düşmesini arzu etmezlerdi. Gizli hayırlar yapan görünmez iman kahramanlarıydı onlar.
…
RAMAZANA yüz tutmuş ve başka yüz tutan fakirlerin gönlünü hoş etmek isteyenler “Sadaka Taşları”nı da tercih ederlerdi. Bu da medeniyet olmanın mühim bir niteliğiydi.
Sadaka taşları umumiyetle cami avlularında olurdu. Ayrıca gelir seviyesi nispeten düşük semtler tercih edilirdi. Yine vakıf bahçelerine ya da mezarlık yakınlarında yerleştirilen sadaka taşları Ramazan’a yüz tutanların yüzlerini güldürmeyi amaçlardı. Sosyal hayatın mümkün olduğu kadar sağlıklı olması paylaşım esasının unutulmamasına bağlıydı. Bu sebeple çanta çalma, yolda tornavida gösterip kadınların yolunu kesme gibi haydutvâri davranışlara çok az rastlanırdı.
…
RAMAZANA yüz tutanların yüzünü güldürmek için ecdadımızın ihdas ettiği bir başka hoş gelenek “Diş Kirası” idi. Bir miktar durumu daha iyi olanlar iftara davet ettikleri kişilere yemekten sonra hediye takdim ederlerdi. Buna “Diş kirası” denilirdi. Yardımlaşma ahlakını muhtaç olanların şahsiyetlerini rencide etmeden karşılayan bu ve benzeri anlayışlar “Nezaket-i İslamiye” olarak adlandırılırdı.
…
HEPSİ bu kadar mıydı diyorsanız hayır, değildi. Daha fazlası vardı. Zira Ramazan’a yüz tutanlar bu ayı yaşamayı sanat hâline getirirlerdi. Bunun gözle görülür örneklerinden birisi “Semai Kahveleri”dir.
Biz âşık bir toplumuz esasen. Elbette hepimiz kalbimizdekini volkanik patlamalar gibi dizelere dökemiyoruz ancak bunu çok iyi yapan, Anadolu irfanının mühim temsilcileri var. Yunus Emre ve Niyazi Mısri gibi Ramazan’a yüz tutmamızı sağlayan tekke edebiyatına vakıf olan pek çok söz sultanının yan ısıra Karacaoğlan ve Pir Sultan Abdal, Ruhsati, Sümmani, Ercişli ve Erzurumlu Emrah gibi pek çok saz âşıkları bu toprakların insanları olan bizleri kulağımızdan yani işitmek suretiyle mayalamışlardır.
Semai, halk şiirinde hecenin sekizli ölçüsü ile koşma biçiminde düzenlenen ve özel bir ezgi ile söylenen şiirlere deniliyor. Genellikle en az üç, en fazla beş dörtlükten oluşur.
Semailerde daha çok aşk, ayrılık, gurbet, tabiat, özlem gibi konular halkın önünde dile getirilir.
Dilin sade ve yalın olması esastır. Günlük hayatın akışında kullanılan deyim ve deyişlerden yararlanılır.
Az sözle anlamı yoğun bir anlatım tercih edilir. İlk bakışta basit gibi görünse de zor bir nazım biçimi olarak bilinir. Günümüzde temsilcileri de vardır.
…
ELBETTE bunlarla sınırlı değildir Ramazan’a yüz tutmak. Anlattığımız sosyal hayata dair hususlar dışında bu ayda yine ferdi bir yüz tutuş çok önemlidir ve bu ancak insanın Kur’an-ı Kerim’e hakikatli bir öğrenci olmasıyla elde edilebilir. Bu sebeple Ramazan’a yüz tutmanın ancak vahyin ışığını gönlümüze yansıtmaktan geçtiğini asla unutmamalıyız.
Gerçek anlamda bunu başaranlardan olmak niyazıyla…
Ya Selam!