KİŞİLİK bölünmesi yaşadığımızı inkâr etmek beyhudedir. Zira durum ortadadır. Azıcık insaf içeren bir tefekkür her şeyi tüm berraklığı ile açığa çıkaracaktır. Ne yazık ki, kişiliğimizin tam oturduğu bir kimlik kazanamadığımız için sürekli yalpalıyoruz. Ortamlara göre şekil almamız kolayca gerçekleşiyor.

Ailemizin yanında başka, çevrimizle birlikte iken çok daha başka davranışlar sergileyebiliyor olmamız sizce de aslında farkında olmadığımız bir kişilik bölünmesinin acınası sonucu değil midir?

YÜCE kitabımız Kur’an-ı Kerim’e inandığımızı söylüyor olmamıza rağmen yaşantımızın neredeyse tamamen kitabın prensiplerinden uzak seküler bir tarzda olması bu konu üzerinde hususiyle bu ay kararlılıkla düşünmemizi mecburi kılıyor. Olabildiği kadar Ramazan ayında dindarız evet, ya sonrasında durum ne? Oruç tutmayanların bile tutanların yanında esasen bildiği halde “Niyetli misiniz?” demesi profesyonel bir nezaket edası barındırsa bile içten içe bir bölünmüşlüğün dışa vuru mu sayılamaz mı?

DİNİ yolculuğumuzun belirli durakları var. Ramazan ayı da her sene uğradığımız bu mühim duraklardan biri. Cennet kapılarının sonuna kadar açıldığı hadislerde müjdelenmiş olmasına rağmen içimizdeki ona olan coşkun iştiyakı bastırarak çevremizin görmek istediği forma kendimizi sokmamız bir bölünme değil mi?

Neden inandığımız gibi yaşayamıyoruz? Hangi sebeplerle gerçek düşüncelerimizi ifade edemeyip o an bulunduğumuz ortamın icabına göre cümleler kurmaya kendimizi zorunlu hissediyoruz? Hangi saikle orada öyle, şurada şöyle olma ihtiyacındayız ve bu bir bölünme sayılmıyor mu?

RAMAZAN ayı bizi tüm bölünmüşlüklerimizi bütünlüyor.

Bölünmüşlüklerimizi tamir ederek kendi kişisel hayatımızdan başlayarak olduğumuz gibi, düşündüğümüz gibi, inandığımız gibi yaşama alanı açıyor.

Daha evvel cesaret edemediklerimizi toplumun kabulü olduğundan daha rahat icra ediyoruz. Ama bu içimizdeki bölünmeyi bayramdan sonra biz gayret göstermediğimizden gidermiyor. Oysa bir ay boyunca provasını yaptık, deneyimledik ve hatta mutlu da olduk. Peki, bizi geride koyan nedir?

İYİLİKLERİN arttığı, toplumsal müsamahanın yaygınlaştığı, söz ve eylemlerimizin bereketlendiği bu ayı bölünmüşlüklerimizi tamamıyla tamir etmek için kullanabilmeyi başarmalıyız.

İbadet sıklığımız ve ulaştığımız kıvam artmışken buna niyet etmek bizim için kritik değerde. Artan kardeşlik hisleri ve yoğunlaşan yardımseverlik duygumuzu hayatımızın sonraki tüm zamanlarına yaymamız için Ramazan bize yeni ve muhteşem bir başlangıç olabilir.

Aklımız ile kalbimiz arasındaki çatışmayı gidererek kişilik bölünmemize son verebiliriz. Kötücül duygularımızın tasallutunu bu ay önleyip gönlümüzle bütünlendiğimiz gibi sonraki yaşamımızda bunu sürdürmek için çabalayabiliriz.

YAŞADIĞIMIZ sınıfın, öğrendiklerimizin, cinsiyetimizin, ırkımızın, sosyal yaşam şartlarımızın yüksekliğinin, mensubiyet hissettiğimiz meşreplerin bizi sınırlamasına ve farklı düşünme baskılarına son vererek içimizi dışımızı uyumlu hâle getirebiliriz. Kolay olmasa da bu mümkün…

SOSYAL sermaye bakımından muhteşem bir zenginlik barındıran Ramazan ayını tüm bölünmüşlüklerimize şifa kılabiliriz. Kur’an-ı Kerim’in emirlerinin kişilerarası bir yorum yapmadan Nebi’lerimizi bile bizimle aynı mükellefiyetlere tâbi tutmasından hareketle bölünmüşlüğümüze çare üretebiliriz.

Ruh ve bedeni ayrı tarif ederek buradaki bölünmüşlüğü ortadan kaldırıp bütünsel bir anlayışa erebiliriz. Parçalanmayı durdurabiliriz. Nefis ve ruhun savaşlarını sulh ile sonuçlandırabiliriz.

İTAAT ile elde ettiğimiz öz kontrol mekanizmasını Ramazan sonrasındaki hayatımızda esas kabul ederek gereğini yapmaya niyetlenebiliriz. Aynı dini anlattıkları halde farklı bir inanç sistemini anlatır gibi cebelleşenler gibi olmaktan sıyrılıp duygularımızla bütünlük sağlayabiliriz. Kendimizle dayanışabiliriz. Tüm hislerimizi bir orkestra gibi kolektif bir şuurla aynı ahenge taşıyabiliriz.

Kendimizle olan içsel uyumu, ahlaki duyguyu ve hoşgörü ile aidiyet duygusunu doğru çalıştırarak şahsımızla barışmayı temin edebiliriz.

ÇOKLU kişilik bölünmelerine artık fırsat vermemeliyiz.

Aklımız başka kalbimiz başka konuşmamalıdır. İç savaşlarımızı gönülden yana bir zaferle taçlandırmak için yaşadığımız ve ortasına geldiğimiz şu mübarek günlerin hatırına bir kere daha düşünce masasına yatıralım.

Beynimizin kendi kimliği dışında başka kişilikler ortaya koymasına mâni olalım.

Kendi içimizde bizden başkalarının konuşmalarına izin vermeyelim. Bizden farklı şeyler söyleyen içimizdeki işgalcilerin homurtularına kulak tıkayalım. Ramazan zaten bu bölünmeleri bütünlemek için gelmiyor mu her sene bize? O zaman gereğini yapalım ve bölünmüşlükten kurtulup bütünlenelim.

Bunu başarmak için Rabbimizin yüce kudretine sığınarak kendimize kadir olmaya çalışalım. Yine yüce yaratıcımıza sığınarak ilim ve hikmet talep edelim, ardından bunun bir gereği olarak uzağı yakın kadar net görelim. Kendimiz için bu hikmetli işi yapalım. Objektifliğimizi kaybetmeyelim. Kendimize soğuk durmayalım. Yapıcı olalım. Tüm bunları cemedebildiğimizde el-Hakîm esmasının sırrı ve inşallah Ramazan’ın da bereketiyle kişilik bölünmelerimizi ortadan kaldırabiliriz. Kendimiz, kendimizle kalırız.

Ya Selam!