İnsanın dünyayla bağlantı halinde olmak için geliştirdiği ve tapındığı tüm kişiselleştirilmiş putlar, paramparça hayatlar aktarırken genlerine, zincirlerini kırarak Rabbiyle arasındaki sınırları aşmak ve O’ndan gelen evrensel mesajlara erişmek için dirahşân yüreklere dönüşmeli İbrahim’ce…

Putları Hubel, Lat, Menat, Uzza ve Luhay gibi Arap putlarından ibaret zannediyoruz. Yahut Zeus, Ares, Hermes, Artemis, Dionisos, Gaia ve Eros gibi Yunan tanrı ve tanrıçalarından veyahut da Şiva, Vişu, Sarasvati, Laksmi, Parvati, Hanuman, Kartikkaya, Kali ve Ganeş gibi Hindu tanrı ve tanrıçalarından ibaretmiş gibi görüyoruz. Aksine, putun taştan, ağaçtan olması ya da bir heykel şeklinde somutlaşması bir zorunluluk değildir. Kutup yıldızı Seyyid bunu 'Hubel' adlı şiirinde ne güzel ifade ediyordu:

'Hubel… Hubel, rezillik ve yalancılığın sembolü,

Kahramanların elleri ile yok edildikten sonra,

Bugün bize zalimler kılığında geri geldi,

Münafıkların hikayeleri ile yakılan buhuru koklarlar.

Arsızlık ve dilencilik prangaları ile bağlanmış olanları

Yöneten bir puttur, Ne utanç verici bir durumdur bu.'

Allah'ı bir yana bırakıp, kutsadığın, yülcelttiğin, korktuğun, bir umut beslediğin ve kendini karşısında hakir gördüğün her şeyin adı puttur. Ne diyordu Sezai Karakoç ağabey putu tanımlarken, 'İnsan, kalbinin bağını Tanrıdan kopararak eşyaya, güçlü görünen insanlara, düşüncelere ve sistemlere bağlıyor. Bu bağlanışı şöyle veya böyle ölçülü bir bağlanış sanmayın. Bu, aklın veya sağduyunun kabul edeceği veya mazur göreceği bir ilgi değil, irrasyonel bir bağlanış, adeta bir tapıştır. İnsan çağımızda gönül tarlasına durmadan put dikiyor. Kendi türettiği eşyaya, kendi kurduğu sisteme veya kendinin yücelttiği insana tapmak yoluyla kendine tapmaya çalışmakta belki de. Kendini dolaylı yoldan putlaştırmanın boş deneyinde.' İnsan sanki ruhuna bir canavar üflenmişçesine nahoş etkileşimlere secdeye durmuş, bütüncül karanlık bir kopuşa çekiliyor. Tanrısal ḫuvar haykıran bir buzağının eteklerine yapışan Adem, O'nsuzluğa yüklenen bir anlama tapınma derdinde.. İşte günümüz dünyasını bir kıyamet merkezi haline dönüştüren bu senaryoda, insana biçilen rol 'tapınma bumerangı' değilse başka ne olabilir? Bütün evreni dolaşıp insanı yine dünyaya zincirleyen bu akış, zamanın kaybolan çarklarında sisteme yeni zinetler üretmeye nasıl da meyilli.. İnsana bahşedilen hayatı bir deney tüpüne hapsederek tapınma nesnesi haline dönüştüren, kendi hacmine harakiri yaparak hacimsizleştiren ve ölçüsüzlüğe dayanabilen bir tepkimeye neden olan potansiyel buhranlar icat ediyor.

Kadim dönem insanlarından daha çok modern insanın putları var. Onlarla yatıp onlarla kalkıyor. 'Put diken, puta tapmayı hortlatan, puta tapan asırdır bu asır' diyordu satırlarında Sezai Karakoç konuya dikkat çekercesine.

Her yüzyılda putlar değişir. Geçen yüzyılın putları ideolojiler, semboller ve kutsal liderlerdi. Teknoloji çağının kurduğu sanal alem ile birlikte insanların artık hem gerçek dünyada hem de sanal dünyada putları var. Gerçek ve sanal tapınımlar eşzamanlı olarak insani izlerimizi sömürüyor ve teknoloji fetişi esir almış eritip eritip yeniden üretiyor tüm zihinleri… İnsanlık, zamanını öğütürken bu teknoloji evreninde, yeni kimlikler inşa ediliyor bütün eğilimlere hitap eden… Yeni dünya putu filtrelenmiş içeriklerle enjekte ediliyor yeni nesillere ve yaşayanlara… Sınırlarımız, duvarlarımız kalmadı, verilerimiz dijital ahtapotların erişimine gönüllü olarak açıldı bile... Yaşamlarımızı açtıkça tapınıyor, tapındıkça yeni kimliklerimizi putlaştırıyoruz çevrimiçi hayatlarımızda...

Şehirlerimiz de artık putlara teslim. Tanrı yok şehirlerimizde. Allah'ı hatırlatan bir şeyimiz kalmadı. Allah'ı anlatan hikmet sahiplerimiz tarihe karıştı. Ne diyordu yaşayan Filozofumuz Teoman Duralı hoca, 'Hayatında bir fidanın olgunlaşmasını izlememiş, bir kuzunun doğumuna şahit olmamış çocuklara Allah'ı anlatmaya çalışıyoruz'. Hatta yıldızların doğuşunu ve kayıp fezada yok oluşunu gözlemlememiş bir çağın çocuklarına nasıl ulaşılabilir ki?!..

Çağın bütün putlarına karşı Hz. İbrahim'i davet ediyordu Sezai Karakoç, 'Ekonomi putları, politika putları, devrim ve ideoloji, müzik, spor, sinema putları. İrili ufaklı putlarıyla Batı ve Doğu, Hz. İbrahim'in, hakikatin şimşeği olan baltasına muhtaç. Adeta onu bekliyor.'

'Put deviren İbrahim,

ateşin yakmadığı İbrahim,

kurban sunan İbrahim hem maddede, hem manada benim atamdır..

Ateş bizi tanır!..

Denizi yaran Musa, benim önderimdir.

Su bizi bilir..

Ölüleri dirilten İsa, benim meş'alemdir…'

'Ah, ne olurdu, Hz. İbrahim'in, Hz. İsa'nın ve son Peygamberin hakikat şimşeği, bir diriliş meş'alesi gibi, insanlığın üzerinde kamçısını şaklatsaydı da, birden aydınlanan çağın gecesinde bu meş'alenin altında put homongoloslarının ecinniler gibi şeytanların bilinmedik ormanlarına, doğru kalkıştıklarına tanık olsaydık.' diyen Sezai Karakoç'un çağrısına Asaf Halet Çelebi 'İbrahim' şiiriyle karşılık veriyordu:

'ibrahim

içimdeki putları devir

elindeki baltayla

kırılan putların yerine

yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı

koca buzlar düştü

putların boyunları kırıldı

ibrahim

güneşi evime sokan kim


asma bahçelerinde dolaşan güzelleri

buhtunnasır put yaptı

ben ki zamansız bahçeleri kucakladım

güzeller bende kaldı

ibrahim

gönlümü put sanıp kıran kim.'


Ne diyordu şair İsmet Özel 'İnsanlar ne der? diye kahrolası bir put vardır'. Putlarımız o kadar çok ki, Allah'ı tanımanın önündeki engeller bunlar. Toplum putu, patron putu, siyasetçi putu, bilim putu, akıl putu vb... Halbuki insanların zihinlerinde yarattıkları o küçük tanrıcıkların onlara verebileceği hiçbir şeyleri yoktu hakikatte. Modern insanın en büyük imtihanı teknoloji değil, kıtlık, savaş vb değil. Bilakis en ağır imtihanı, içinde yarattığı hayali tanrıcıklara tapması. Onu, nimeti veren ve alan olarak görmesi. Ondan korkması. Ne acı değil mi?! En çok da içindeki o kulu eziyor ve gerçek Tanrı ile bağını koparmasına sebep oluyor. İnsan insan olmaktan çıkıyor böylece. Oysa ki, her tarafı karanlıklarla kaplı iken bile o İbrahim gibi pırıl pırıl kalabilmeyi başarmalıydı. İbrahim sadece tarihte kalmamalıydı. Karanlıklar var iken her devirde parlamak mümkündü. Her çağda İbrahim gibi putları kırmak mümkündü… Şirkten, putlardan ve tağutlardan her çağda uzak durmasını bilmeli insan. Rabbine yönelmeli, hidayet nurunun çırasını yakabilmeli gönül, öyle bir yakmalı ki tüm putları ateşe verircesine...

İnsanın dünyayla bağlantı halinde olmak için geliştirdiği ve tapındığı tüm kişiselleştirilmiş putlar, paramparça hayatlar aktarırken genlerine, zincirlerini kırarak Rabbiyle arasındaki sınırları aşmak ve O'ndan gelen evrensel mesajlara erişmek için dirahşan yüreklere dönüşmeli İbrahim'ce…