Ben de kendi kendime; 'haydi Enver oku bakalım' dedim. Ama demez olaydım. Vallahi işin içinden çıkamadım. Bir şeyler anladım anlamasına da, benim anladıklarımla, benim dışımda okuyanların anladıkları arasında çok ciddi farklar vardı. Belki de onlar gibi bakmadığımdandır. Ama okumaya devam ettim. Hem iş gereği hem de vatandaşlık görevi diye, okudum da okudum.

17 Aralık 2013 Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Bakanlar yolsuzlukla, rüşvetle, kara para aklamayla suçlanıyor, çocukları ayakkabı kutularında paralar saklıyor, para sayma makineleri yatak odalarından çıkıyordu. Sayın başbakan bütün bunların’ komplo’ olduğunu söylüyor ve Gülen cemaatini kastederek ‘paralel yapı’nın işleri diyordu. Derken aradan 3 ay geçti ve seçim sandığı önümüze kondu. Aralarda yaşananlardan pek bahsetmedim, hukuk devletinin yerle bir edildiğini suratımıza vurmanın ayıp olacağını düşünerek. Seçim sonuçları açıklandı AKP %43 CHP%25 MHP%18 BDP-HDP%6,5 oy almıştı. Çok ilginçti seçim sonuçları. Hem ‘ne olursa olsun millet bize güveniyor oylarımız %50’ diyenler zafer ilan edip, aklanmış oluyorlardı; hem de ‘AKP' nin oyları %40’ları görmez’ diyen muhalefet 1-2 puan artışın hesabını yapıp kendilerini başarılı sayıyorlardı. Seçimden AKP birinci çıktı. Ama herkes kendine göre kazandı. Bir de ‘Türkiye kaybetti’ diyenler var ki onlara gülmeden edemiyorum. Nedniyse kazanandan dolayı Türkiyenin kaybettiğini düşünmeleri. Kimine göre bu AKP’nin aklanması ve Gülen cemaatine karşı öfkenin göstergesiydi, kimine göreyse AKP’nin oylarındaki düşüşün nedeni o operasyondu. Herkes bir kazanan veya kaybeden belirlemişti. Bana sorarsınız kazanan da kaybeden de henüz belli değil. Ama şu açık; sayın başbakanın da ifade ettiği gibi bu ülke üstünde bir kumar oynanıyor ve ciddi oyunlar sergileniyor. Ve yine unutulmamalıdır ki: kumarı daima oynatan kazanır. O yüzden kimse ben kazandım diye övünmesin, kimse ben kaybettim diye üzülmesin. Hala kazanan kim kaybeden kim belli değil. Ama şunu söylemek mümkün. Bütün bu olanlara rağmen CHP % 30’ları MHP % 20’leri göremiyorsa burada sorgulanması gereken bir durum vardır. Bunu da zaten o partilerin tabanları yapıyordur.

Seçim sonuçlarını okumaya koyulduğumda aklıma gelen ilk 3 il memleketim Osmaniye, Adana ve yaşadığım şehir Kırklareli idi. Şöyle kabaca bir baktığımda aşağı yukarı beklenen sonuçlar hakimdi. Ama Türkiye genelindeki tablo hiçte öyle beklendiği gibi değildi. 2011 de %50 oy almış bir parti %7 lik bir düşüşle 43 lerde kalmıştı. Bu bir mesaj mıydı? Evet. Gerek sayın başbakanın balkon konuşmasında yüz ifadesi ve hemen ardından Çankaya çıkıp sayın Cumhurbaşkanıyla görüşme yapması, gerekse muhalefet liderlerinin zafer naraları atması bunun göstergesiydi. Sayın Başbakan Cumhurbaşkanlığı vizesi almıştı çoğu kimseye göre. Bazılarına göreyse oylar düşmüş ve Erdoğan ikaz edilmişti. Ben böyle görmedim. Sayın başbakanın cumhurbaşkanı olmak istediği aşikar. Ama bu seçimle ne bir vize aldı ne de ikaz edildi. Her şey ona bırakıldı. Kararı kendisi verecek. Gülen cemaatini açıkça tehdit etmesi ve sayın Gülle durum değerlendirmesi yapması da bunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemin planlarına başladı sayın başbakan. Ama cumhurbaşkanlığı konusunda henüz net bir şey yok kafasında. Sayın Gül’de bir anda aday olarak açıklanabilir sayın başbakan tarafından.

Türkiye üzerinde oyun oynayanlar ellerini ovalıyor ve kazandıkları zafere seviniyorlardır. Ama eğer sayın başbakan kararını en kısa sürede verip yol haritasını belirlemezse benim seçim sonuçlarından okuduğumu da üstüne eklersek; mazallah ekonomik krizden tutunda büyük bir çıkmaza doğru yol alabiliriz. Ama şurada da yanılmamak gerekiyor: Türkiye üzerinde oyun oynayanlar Gülen cemaati falan değil. Ya da onlar maşa değil. Bu oyun çok farklı yerden oynanıyor. Ve sayın Başbakan bu oyunu bozmak için yanına alması gereken bir kesimi, oyunu oynayan zannedip karşısına alınca durum böyle bir hal aldı. Bundan sonra yapılması gereken; yol haritasını belli etmek. Sayın Başbakan eğer aday olacaksa daha fazla beklemeden bunu açıklamalı ve kafalardaki soru işaretlerini gidermeli. Aksi halde açıklama yapılmadığı her gün birilerinin; 'acaba amaca ulaştık mı' söylemlerini ayyuka çıkarıp hem cemaate hem AKP’ye hem de diğer siyasi partilere karşı büyük bir güvensizliğe doğru insanları sürüklemeye çalışacaklardır. Burada muhalafet partilerinin de tavrı önemli. Aldıkları oylarla pek güvenilmez bir konuma düştüler ama yine de Türkieye yön veren 3 pariden 2'si de onlar. Sayın Bahçeli aşağı yukarı bunları söylüyor. O da farkına varmış belli ki. Ama onlarında daha fazla beklememesi ve bir kaosa ortamına sürüklemeden şu süreci atlatmaya katkı sağlaması gerekli. Sayın Kılıçdaroğluysa oylanıyor. Kendisi bilerek değil; birileri tarafından oyalanıyor. Ya yumruk atılıyor onunla uğraşıyor. Ya parti içinden bir kaç çatlak ses çıkıyor seçim sonuçlarıyla ilgili, onları kısmayla uğraşıyor ya hakkında dava açılıp zorla ifadeye çağrılmasıyla uğraşıyor. Bu süreçte cumhur’un başkanını sağlıklı şekilde nasıl seçip nasıl halkın karşısına çıkartacak bu da düşündürücü.

Ben seçim sonuçlarında bunları okudum. Oku bakalım diye diye sonunda buna ulaştım. Sizler ne çıkardınız bilmiyorum ama şunun altını bir kez daha çizmek istiyorum: Bu seçimi kazanan henüz ortaya çıkmadı. Kaybedense ne Türkiye ne de siyasi partiler oldu. Henüz belli olmasa da önümüzdeki 2 ay bize kazananı ve kaybedeni gösterecek. Bekleyelim okumaya devam edelim. Hadi siz de okuyun bakalım. 2 ay sonra bu yazıyı hatırlarız.