BİLGİSAYARIMDA birine bir yazı yazdırtıyorum. Bendeniz F klavye kullanıyorum, o Q’ya ayarlıyor. İş bittikten sonra, tekrar F’ye çevirip bırakması gerekir ama bırakmıyor… Unutkanlık, ihmal, savrukluk…
Bir başkası bilgisayarın başına geçiyor, cahil birinin piyano tuşlarına rastgele basması gibi, bir yığın tuşa basıyor, cihazın ayarlarını berbat ediyor. Be adam, madem bilmiyorsun, kurcalama şunu.
Berberde traş olurken tv’de haberler veriliyordu. Cahil bir sürücü kaldırıma çıkmış, zavallı çiçekçiyi ezip öldürmüş. Bu katil herife sürücü ehliyeti veren TC suçludur. Norveç’te ehliyetsizlere ehliyet veriliyor mu?
Bazı dar sokakların yaya kaldırımlarına otomobiller park edilmiş, halk yolun ortasında yürüyor, kimsecik arkasına bile bakmıyor.
Cahil bir karı, küçük çocuğunu, kaldırımın ana yola bakan tarafında elinden tutmuş yürütüyor. Bu kadına, küçük çocukların böyle yürütülmeyeceğini öğretmemişler. Bunun suçlusu kimdir?
Bilgisayardan haberlere bakıyorum. Madalyonun bir yüzünde holigan muhalefet, öbür yüzünde holigan yağcılık ve yalakalık, midem bulanıyor. Öğürtücü herifler.
Politikanın ana konusu: Tencere dibin kara, senin dibin benden kara!..
Ramazanda din mıncıklaması arttı, en kutsal konular magazinleştirildi. Dine seks bile karıştırıldı.
Cuma namazında büyük bir camiye gidecektim. Büyük bir zat gelecekmiş, etraf binlerce polisle doluydu, bazı yollar kesilmişti. O camiye gidemedim, Ayasofya’nın namaz kılınan kısmına gittim.
Namazdan sonra oradaki simitçiden bir açma aldım, küçük parçalara bölüp çimenlerin üzerine saçtım, serçeler uçuşarak geldiler, kapıştılar. Bu manzara ile biraz sükun ve huzur buldum.
Bir mecliste gurur ve kibir küpü bir kimse ile tanıştım. Bir daha onunla görüşmeyeceğim. Üzerine saika inebilir, yanında olmak istemem.
Siyasetin seviyesi o kadar sukut etti (düştü) ki, se’sini bile duymak istemiyorum.
Topkapı Sarayında Hırka-i şerif ziyaretine gittim. Başvekilimiz de oradaydı. Saray camiinde Enderun usulü yatsı ve teravih namazı kılmak isterdim, çok geciktirildiği için kılamadım.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yapılan zulümleri protesto etmenin en kalitesizi, yurdumuz gelen misafir Çinli turistlere saldırmaktı. Bunu da yaptık.
Bayram geldi. Bu bayramda en fazla oruç tutmayanlar eğlenecek tatil yapacak.
Yeşilliklerin, ormanların, tabiî düzenin hiçbir bahane ile tahrip edilmesine razı değilim. İster hava alanı, ister HES, ister yol, ister köprü, isterse rezidans olsun.
Bunca yüksek bina niçin yapılıyor? Cevap: Yıkılmak ve tahrib edilmek için…
Yazılarımı okuyan üniversiteli bir genç Osmanlıca öğrenmeye başlamış. Tebrik ediyorum.
Emniyeti suiistimal ederek kıymetli bir yazma kitabımı çalıp satana ve bunun çalıntı olduğunu bilerek alana: İkinize de hakkımı helal etmiyorum. İki elim yakanızda olsun, beladan ve sıkıntıdan kurtulmayın. Haram kazancınız zehir zıkkım olsun.
Hattatlık öğrenmek üzere değerli bir üstattan ders almaya başlayan gence: Hayırlı olsun. İcazet aldıktan sonra paragöz olmayın, hattatlık ile köşeyi dönmek istemeyin. Elbette ücret alabilirsiniz ama aç gözlülük Müslüman bir sanatkara yakışmaz. Evvelemirde parayı değil, sanatı ve hizmeti düşünün.
Urfa’ya giden zata: Balıklı göle uğradığınızda oradaki balıklara benim için de bir avuç balık yemi atmanızı istirham ediyorum. İbrahimîlere selam olsun. Nemrudîler bizden uzak olsun.
Fakire sövüp sayan, düşmanlık eden zata: Allahı ve Resulünü (Salat ve selam olsun ona) sevdiğinizi bildiğim için size hakkımı helal ediyorum.
Birine: Lütufkar ve nazik davetinizi aldım, teşekkür ederim. İçkili ve fuhuşlu lüks mekanlarda (zaruret olmadıkça) yemek yemediğim için davetinize icabet edemeyeceğim.
Başka birine: Yırtık pırtık bir kağıda, bir liralık en berbat tükenmez kalemle ve eciş bücüş bir el yazısıyla yazdığınız, başında selam bulunmayan mektubunuz elime ulaştı. Adaylığınızın reddedildiğini saygılarımla bildiririm.
Keremhan beye: Kıtlıktan çıkmış gibi çılgınca yemek yiyen o bedevî delikanlı sizin kibar ve medenî, İstanbul kültürlü, görgülü kızınıza denk=küfüv değildir. Nişanı bozabilirsiniz.
Nerdubanî beye: Merdivenlerden deliler gibi koşarak çıkmayınız. Bir düşerseniz kırılmadık kemiğiniz kalmaz. Sakin olun biraz.
Poletika beye: Kendinizi siyaset ordinaryüs profesörü sanıyorsunuz, yıllardan beri günde en az iki üç saat politika dedikodusu yapıyorsunuz ama maalesef politika konusunda mürekkep ve katmerli kapkara bir cahilsiniz. Yazık ki, bunu size anlatmak mümkün değil.
Sabah namazlarını camide cemaatle kılan zengin ve okumuş zata: Cenab-ı Hak işlerinizi âsan eylesin, size hayırlı muvaffakiyetler ve hüsn-i hâtime ihsan buyursun.
Hastahanelerdeki bütün hastalara: Hepinizin şifa bulması için duacıyım. Sizler de bendenize dua buyurunuz.
Hapishanelere düşmüş Müslümanlara: Allah kurtarsın, yardımcınız olsun.
Muhterem bir zata: O gece, sahurda bir dilim kuru ekmekten başka yiyecek bir şey bulamamışsınız ve şükr etmişsiniz. Ellerinizden öper, dualarınızı ve mânevî himmetlerinizi beklerim efendim.