TANZİMAT’tan sonra yavaş yavaş sinsice Şeriat elden gitmeye başladı.
TANZİMAT’tan sonra yavaş yavaş sinsice Şeriat elden gitmeye başladı.
Şeriatın elden gidişi Sultan Abdülhamid’in devrilmesinden sonra hızlandı.
Şeriattan sonra din-i Mübin elden gitmeye başladı.
Din büyük ölçüde elden gitti.
Günümüzde iman elden gidiyor.
Birtakım gafil uyurgezer Müslümanlar bunun farkında değil.
Kıyamet’e kadar İslam’ı, Kur’anı, Sünneti, Şeriatı doğru yorumlayan salih bir taife olacaktır ama milyonlarca insanın dinden çıktığından haberi yok.
Milyonlarca insanın dinden çıktığı koptuğu şu âhir zamanda bilenlerin, alimlerin, faqihlerin susmaları, yardım etmemeleri büyük bir vebaldir.
Bugün küfür, nifak, dalalet yangınları ve tufanları içinde bilenlerin yoğun iman, İslam, Kur’an hizmetleri, yapmaları gerekir.
Bu hizmet ve vazifeyi göz ardı etmek hıyanet olur.
Hindistanlı büyük alim Ebu’l-Hasen Nedvî hazretlerinin hacmi küçük önemi büyük bir risalesi vardır. “Öyle bir Dinden Çıkış Cereyanı ki, Onun Karşısında bir Ebubekir Yok.”
Büyük ve şiddetli bir deprem olsa, büyük sayıda insan ölse, yine büyük sayıda yaralı, evsiz barksız. Milyonlarca insan çadırlardı. Su ekmek yemek ilaç sıkıntısı var… Böyle bir felaket karşısında, evi yıkılmayan, zarara uğramayan kimselerin yan gelip yatmaları, bize dokunmayan deprem bin yaşasın demeli caiz olur mu
Böyle bir felaket karşısında vicdanlı ve mürüvvetli düşmanlar bile afetzedelerin yardımına koşar.
İslama, Kur’ana, Ümmete dost alimlerin, bilenlerin; imanını yitiren, imanları tehlikede olan mü’minleri kurtarmak için seferber olmaları onları için farz-ı ayn derecesinde bir vazifedir.
Şirk küfür nifak gece gündüz çalışırken, ellerinde imkan fırsat hürriyet olan Müslüman alimlerin, ziyalıların, güçlülerin susması, neme lazım demeleri de büyük bir faciadır.
İman kurtarma faaliyetleri bir kişinin, bir cemaatin veya tarikatın işi değildir. Her meşrepten bütün alimler, fazıllar, bilenler, sorumlular, ziyalılar birleşmeli, zamanın şartlarına uygun mükemmel bir plan program yapmalı ve elbirliği ile çalışmalıdır.
Abdülkadir Geylanî, İmam Gazalî, İmam Rabbanî, Bediüzzaman, Şeyh Süleyman Efendi ve benzeri himmetli zatlardan ibret alınmalıdır.
İmana, İslama, Kur’ana, Sünnete, Şeriata hizmet etmek, bilenlerin keyfine ve tercihine kalmış bir şey değildir.
İlmi, imkanı, fırsatı olduğu halde bu hizmetleri yapmamak günahtır, hıyanettir, büyük zulümdür.
(Not: İman hizmetleri konusunda yıllardan beri kaleme aldığım yazılarıma tek cevap geçenlerde Gaziantep’ten geldi. Dostlarımdan emekli bir bürokrat, bu konuda görüşelim, ne yapabiliriz dedi. İnşaallah önümüzde günlerde bir görüşme yapacağız. Belki de, imkan bulabilirsek, bir “İrşad ve Tebliğ Vakfı” kuracağız. Bu vakıf bünyesinde kimseye zırnık miktarı para ödenmeyecektir. Zarurî birkaç ehliyetli ve namuslu memur ve işçi dışında başkanına, mütevelli heyetine, hizmet edecek alimlere maaş, telif ücreti gibi paralar verilmeyecektir. Plansız programsız çalışılmayacaktır. Bu vakıf hiçbir cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya alet edilmeyecektir. İhlasa gölge düşüren hiçbir şey yapılmayacaktır. Eminim ki, birtakım din sömürücüsü, münafık, yarı mühtedi, ahlaksız haşarat ve eşkıya vakfı ele geçirmek için şeytanî sızmalara girişecektir… Bu konularda bir gelişme olursa okuyucularımı haberdar edeceğim.)