1179’da hilafet makamına Abbasî halifeleri içinde en uzun hüküm süren Nâsır li-dinillah geçmiştir. Türk bir anneden doğan Halife Nâsır, Abbâsî Devletinin son döneminde insicamlı bir siyaset takip eden biri olarak kabul edilir.

1179'da hilafet makamına Abbasî halifeleri içinde en uzun hüküm süren Nasır li-dinillah geçmiştir. Türk bir anneden doğan Halife Nasır, Abbasî Devletinin son döneminde insicamlı bir siyaset takip eden biri olarak kabul edilir. Anadolu'da Büyük Selçuklu Devletinin yıkılmasıyla kurulmuş bulunan Harzemşahlar Devleti bu dönemde Abbasî Devletinin en büyük hasmıdır. Önceleri Harzemşahlar işbirliği yapan halifenin sonraları onlarla da arası açılmış ve Harzemşahlar Bağdat'a bir ordu göndermişlerdi. Sühreverdî, bu ordunun Bağdat'ı işgalini fikrinden vazgeçmesi için halife tarafından elçi olarak gönderilmişse de bir fayda sağlamamış fakat Harzemşahların bu büyük ordusunu durdurmayı, soğuk ve kar yağışı başarmıştır. Hilafet merkezini tehdit eden tehlikelere karşı, Moğol Sultanı Cengiz ile işbirliği yapan halife, Moğolların Harzemşahlar Devletini ortadan kaldırmasıyla bu tehlikeden kurtuldu, ancak onun bu işbirliği İslam Ülkelerinin Moğol istilasına açılmasına zemin hazırladı. Halife Nasır'ın zeminin hazırladığı Moğol istilasının çaldığı son kapı ise maalesef hilafet merkezi Bağdat olmuştur. Sühreverdî'nin vefatında sonra yirmi dört sene geçmişti ki 1258'de Moğol askerleri Bağdat'a girdi. Abbasî Devleti de bu tarihten itibaren tarih sahnesinden silinmiş oldu.

Sühreverdî, halifelerle özellikle de Halife Nasır ile siyasî ilişki içindedir. Sühreverdî'nin devlet işlerinde aktif olarak rol alması, önemli bir hadisedir. Sühreverdî, Müslüman idarelerle ittifaklar ve karşılıklı güven ilişkileri kurmadaki uzmanlığa ihtiyaç hisseden Abbasî hanedanlığına siyasî danışmanlık yapmıştır. Onun çağdaşları arasında sivrilip çıkmasına ilmî seviyesi, tarihten gelen ailevî saygınlığı ve şeyhlikteki yetkinliği yanı sıra devlet yönetiminin yüksek bir noktasına çıkması ve devletin güç temelinin pekiştirilmesinde sorumluluk alması, aynı zamanda zayıf toplumsal kurumlara nüfuz edebilme yeteneği etkin rol oynamıştır. Halife Nasır'ın politikasının ideolojik yüzü birlik halifesi olmak şeklindedir. Sühreverdî, halifenin farklı kuruluş ve bölgeler üzerindeki otoritesini pekiştirme amacına yönelik hizmet gören pek çok danışmandan biridir. Sühreverdî, dağınık fütüvvet gruplarına ulaşabilecek ve onları amaca hizmet edecek şekilde yeniden yapılandırabilecek bir yeteneğe sahip olan ve devrinin tanınıp sevilen bir sûfîsiydi. Tasavvufî fikir ve pratiklerin pek çok fütüvvet grubunda ahenkli bir şekilde kaynaşıp bütünleşmesi sağlandığında, onların içine nüfuz etmek ve yönlendirmek zor olmayacaktı. Nasır'a göre halifelik, farklı lider ve hareketlerin etrafında toplanacağı ümmetin merkezi olma makamıdır. İşte bu anlayış Sühreverdî'yi değerli bir siyasî ve dini danışman haline getirmişti. Sühreverdî, fütüvvet teşkilatına dönük dinsel, siyasal ve sosyal reformlar sayesinde kendine ait tasavvufî İslam anlayışını önceden beri tasavvufî ideallere sıcak bakan fütüvvet grupları arasında yayma fırsatı buluyorken Nasır ise zayıflamış Bağdat otoritesini Sühreverdî gibi tanınmış ve sevilen meşhur bir mutasavvıf vasıtasıyla güçlendirme imkanını elde ediyordu. Sühreverdî, fityan ve tasavvuf İslamının aslında aynı ve özde tek bir şey olduğunun ve bu iki yapının halifelik çatısı altında birleşmesi gerekliliğini savunuyordu. Buna göre halifenin altında sûfî tarikatları sonra da tarikatların bir alt kolu olan fityan grupları gelir. Sühreverdî'nin fikri çabaları ve etkisi sonucu Nasır, fütüvvet kurumunda otoritesini tesis etmiş ve halife olarak gücünü pekiştirmiştir. Fütüvvet mensuplarının bu ilkeleri kabul edip içselleştirmesinde, Sühreverdî'nin şeriata ve halifeye itaat etmenin lüzumu fikrini işlemedeki gayretleri büyük bir rol oynamıştır. Burada söylememiz gereken o asırdan bu asıra varana kadar Sultan Abdülhamid Han da Ticaniler Senusiler Şazeli ve Rıfai tarikatlerinin büyükleri ile de Halife Nasır'ın yapmaya çalıştığını deneyimlemek istemiştir.