Kafiye adlı eseri çok iyi bilmesi ve bunula meşguliyetinden bu lakapla anılmıştır. Pek çok hocadan ders görmüş olan bu zatın hocaları Şemsü’d-dīn el-Fenârî ve Burhānü’d-dīn Ḥayder ve Şeyḫ Vâcid Ḥāfıẓü’d-dīn el-Bezzāzī ’den dersler almış ilmini ilerletmiştir.
Mevlana Bayezîd eṣ-Sûfî
Âlim ve faziletli bir kimse olup Sultan Bayezıt devrinde Muallim iken vefat etmiştir.
Mevlānā Muḥyi'd-dīn Muḥammed el-Kafiyeci
Kafiye adlı eseri çok iyi bilmesi ve bunula meşguliyetinden bu lakapla anılmıştır. Pek çok hocadan ders görmüş olan bu zatın hocaları Şemsü'd-dīn el-Fenarî ve Burhānü'd-dīn Ḥayder ve Şeyḫ Vacid Ḥāfıẓü'd-dīn el-Bezzāzī 'den dersler almış ilmini ilerletmiştir. Arapça Gramer ve diğer ilimlerde o kadar ileri idi ki kimse onunla tartışamaz ve müzakere edemezlerdi. Kendisi ulemadan birisine Zeydun Kaimun[1] kelimesinin gramer analizini yap diye sorduğunda Âlim hiç bu soru bize sorulur mu bunu çocuklara sormalısınız cevabı veren alime söylediğim cümlenin 113 bahsi açıklaması vardır. Yüzü dursun on üç tanesini tam manası ile idrak eden anlayan ulema çıkmaz demiştir.
Şeyḫ 'Abdu'l-laṭīf el-Kudsî
İbn-i Ganim ve İbn-i Benane diye meşhur olan bir ailenin çocuğudur. 1384 (H.786) senesi Receb-i şerîf ayının yirmisinde Cuma gecesi Kudüs'te doğdu. 1452 (H.856) senesi Rebîülevvel ayı başında Perşembe günü Evliya diyarı Bursa'da vefat etti. Kabri üzerine bir türbe yapıldı. Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin dergahının olduğu ve defnedildiği bu muhit daha sonra bağlı bulunduğu tarîkat sebebiyle Zeyniler Mahallesi adını aldı. Tasavvuf; ahlak ve gönül ilmine meyledip bu zevk ile Şeyh Abdülazîz'in talebesi arasına katıldı. Kısa zamanda icazet aldı ve irşatla görevlendirildi. Abdüllatîf Kudsî'nin oturduğu şehirde Mescid-i Aksa'nın bulunması sebebiyle seyahata çıkan ve hacca giden Pekçok kimse buraya uğrardı. O bu fırsatı kaçırmaz gelip giden büyüklerden maddî manevî alışverişte bulunurdu. Horasandan kalkıp Kudüs'ü ziyaret edenlerden biri de büyük velî Zeyniyye yolunun önderi Zeynüddîn-i Hafî hazretleri idi. Abdüllatîf Kudsî önceden ismini duyduğu bu zat ile karşılaşınca, evine davet etti. Birkaç gün başbaşa sohbette bulundular. Abdüllatîf Kudsî onun sohbet ve manevî ilimlerdeki derecesine hayran kalıp, gönülden bağlandı. Elinden geldiğince hizmet ve hürmet etti. Feyz ve bereketlerine kavuştu. Sonra Zeynüddîn-i Hafî hazretleri Hicaz'a gitmek üzere ayrılmak isteyince, Abdüllatîf Kudsî de, beraberinde bulunmak için, izin istedi. Fakat annesinin rahatsızlığı sebebiyle Zeynüddîn-i Hafî hazretleri müsaade etmedi. Hac dönüşü tekrar uğrayacağını ve kendisini beraberinde Horasan'a götürebileceğini vad ederek, Kudüs'ten ayrıldı. Böylece Abdüllatîf-i Kudsî'nin hayatında yeni bir sayfa açıldı. Hac dönüşü Zeynüddîn-i Hafî hazretleri Kudüs'e uğrayıp Abdül Latif'i yanına aldı. Birlikte Horasan'a gittiler. Abdüllatîf mürşidinin (hocasının) terbiye ve talimi ile yetişip gösterdiği şekilde halvete, çileye girdi. Sonra Cam şehrine gidip Evliyanın büyüklerinden Ahmed Namık-ı Camî hazretlerinin türbesinde kırk gün nefis muhasebesi ile uğraştı. Nefsini hesaba çekti ve olgunlaşıp kemale geldi. Bunun üzerine Zeynüddîn-i Hafî hazretleri kendisine icazetname, diploma verip insanlara hak yolu göstermek ve irşatla vazifelendirdi.[2]
[1] Zeyd ayaktadır
[2] Mecma'u'l-Eşraf Tenkitli Metin – Hakî'nin Şaka'ik Tercümesi