Abdüllatîf Kudsî hazretleri, önce Şam'a, oradan Kudüs'e, sonra da Anadolu'ya geldi. Konya'dan geçerek Bursa'ya geldi. Konya'da iken burada medfun bulunan Celâleddîn-i Rûmî, Sadreddîn-i Konevî ve Şems-i Tebrizî hazretlerinin kabirlerini ziyâret ederek, onlarla mânen görüştü ve halleriyle hâllendi.
Şeyh Abdüllatif Kudsi
Abdüllatîf Kudsî hazretleri, önce Şam'a, oradan Kudüs'e, sonra da Anadolu'ya geldi. Konya'dan geçerek Bursa'ya geldi. Konya'da iken burada medfun bulunan Celaleddîn-i Rûmî, Sadreddîn-i Konevî ve Şems-i Tebrizî hazretlerinin kabirlerini ziyaret ederek, onlarla manen görüştü ve halleriyle hallendi. Bu durumunu şöyle anlatır: Mevlana Celaleddîn'in türbesini ziyaret ettim. Kendimi üryan gördüm. Sonra Şeyh Sadreddîn Konevî hazretlerini ziyaret eyledim. Beni kendine çekti. Sonra Şemseddin Tebrizî hazretlerini ziyaret ettim. Orada dua ve namazdan sonra Bursa'ya gitmeye karar verdim. Atımın üzerinde giderken, uyku arasında bana; "Ehl-i marifet seni bekler ve sana muntazırdır." dendi. Şaban ayında Bursa'ya geldim. Oradaki alim ve ariflerle Ramazan'a kadar halvette kaldım. Halvetteki ilk gecemde gaybdan bir ses; "Bu, Cennet'ten bir cemiyet, bir topluluktur ve dünyada bir benzeri yoktur." diyordu.
Abdüllatîf Kudsî hazretleri Bursa'da cami ve dergah inşa edip talebe yetiştirmeye başladı. Kurduğu dergah Zeyniler Dergahı adıyla meşhur oldu. Yerleştiği muhit daha sonra bağlı bulunduğu tarîkat sebebiyle Zeynîler adını aldı. Vefatına kadar kurduğu dergahta talebe yetiştiren Abdüllatîf hazretleri sohbet ve nasihatleriyle talebelerine doğru yolu gösterdi. Kimseye zarar vermemeyi, herkese iyilik etmeyi bildirdi. Birgün kendisinden; "Sadık, iyi bir mürid (talebe) nasıl olmalıdır?" diye soruldu. Cevap olarak buyurdu ki: "Hocasının huzûrunda iddia sahibi olmamalı, makam ve rütbe için kendisinden bahsetmemeli, yabancı kadınlarla ve genç oğlanlarla bir yerde yalnız kalmamalı, hocasından hiçbir şeyi gizlememeli, izinsiz sohbet meclislerine katılmamalı, tamamen teslim olmalı, şüpheye düştüğü konularda Kur'an-ı kerîmin Kehf sûresindeki Mûsa aleyhisselam ile Hızır aleyhisselam kıssasını hatırlamalıdır." "Mürşid, yol gösteren zatın sohbeti nasıl olmalıdır?" denilince de şöyle buyurdu: "Onun birbirinden farklı üç sohbeti olmalıdır: Birincisi; halkla sohbetidir. Bu sohbetlerde müslümanların dinî bilgilerini öğrenmeleri için onlara ibadet ve muamelat, alış-veriş, bilgilerinden bahsetmelidir. İkincisi; dostlar ve sevgililerle olan sohbettir. Bunda daha ziyade tasavvuf ile hallenmiş olanlara zikir, murakabe, halvet, riyazet, mücahede gibi mevzûlar anlatılır. Üçüncüsü; talebelerle tek tek sohbet şekli olup, onların eksik ve noksanlıkları işaret edilip, hal çareleri gösterilir." Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin bağlı bulunduğu Zeyniyye yolu Sühreverdiyye tarîkatının bir kolu olup, silsileleri Zeynüddîn-i Hafî, Nureddîn Abdurrahman Mısrî, Abdurrahman Şirsî, Yûsuf-i Acemî, Hasan Şemsirî, Mahmûd İsfehanî, Nûreddîn Natanzî, Ömer Sühreverdî'ye ulaşır (rahmetullahi aleyhim ecmaîn). Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin talebelerinin en meşhuru Şeyh Vefa diye bilinen Muslihiddin Mustafa bin Ahmed el-Konevî ile Âşıkpaşazade'dir. Şeyh Vefa hazretleri Osmanlı ilim ve kültür hayatının feyizli Kaynaklarından biri olmuş, İstanbul'daki dergahı manevî bir hayat menbaı haline gelmiştir.
Evliya Çelebi'nin büyük bir kapı diye övdüğü Zeyniyye Dergahında Abdüllatîf Kudsî hazretlerinden sonra, sırasıyla; Tacüddin İbrahim Karamanî, Hacı Halîfe Kastamonî, Muhammed Bolevî, Safiyüddin Mustafa Efendi, Nasuhi Tosyavî, Muallimzade Mustafa Efendi, Seyyid Ali Efendi, Safiyyüddînzade Muhammed Çelebi, Safiyyüddînzade Abdülazîz Efendi, Safiyyüddînzade Abdullah Efendi'dir. Muhammed bin Abdullah Muhammed Efendi, Kamri Efendi, Muhammed Efendi, Muhammed bin Abdullah, Muhammed Efendi, Şükrü Halife ve Ali Efendi postnişinlik yapmışlardır. Zeyniyye Tekkesi yanındaki su çok lezzetli olup, bunu Abdüllatîf Kudsî Efendi bulmuştur. Zeyniyye Tekkesi, Zeyniyye Dergahı ve Zeyniyye Hankahı gibi isimlerle de anılmıştır. Zaviyenin üst kısmı bugün Kur'an-ı kerîm kursu olarak kullanılmaktadır. Zaviyeden bir nişan olmadığı gibi bulunduğu yerde iki katlı evler vardır.[1]
[1] Mecma'u'l-Eşraf Tenkitli Metin – Hakî'nin Şaka'ik Tercümesi