Kur’an inananlar ve inanmayanların ayrımını iyi yapmıştır.
Arasındaki ayrımı kırmızıçizgilerle ayırmıştır. Birçok ayette ey
iman edenler diye başlar ve iman edenlere kesin hüküm koyucu
çizgiler getirir. Kur’an bizim soyut inançlarımıza çok önem verir.
Ölüm, cennet, cehennem, ahret günü, kader ve kaza gibi konuların
tamamı soyut olanlardır. Bunlar beş duyumuzla ölçülür ve biçilir
değildir. Beş duyumuzla bunları hissetmenin, görmenin, işitmenin,
tatmanın ve dokunmanın imkânı yoktur. Bunları söylendiği gibi kabul
etmememizi bizden istemektedir. İnsan olarak ruh ve zihin
dünyamızda bunlara kabul alanı açmamızı ister. İnsanın zihin ve ruh
dünyasının varlığından daha önceki yazılarımdan söz etmiştim.
Maddenin çekirdeği vardır. Bu çekirdekler tıpkı gezegen ve
galaksiler gibi bir çekim yasası vardır. Madde çekirdeği küçük
parçacıcıklar vardır. Bu çekirdeğin parçacıkları tıpkı
gezegenlerdeki çekim yasası gibidir. Doğal yaslar uygun hareket
ederler. Foton parçacıklar, aynı anda birkaç yerde olabilirler.(
Einstein) “Hiçbir şeyin ışık hızından daha hızlı olamayacağını
söyler” ,Kuantum fiziği atom altı parçacıklarının tüm uzamsal
mesafeler arasında aralıksal iletişime girebileceğini söylerler.
İnsanın görünen kısmı madde, görünmeyen kısmı manadır. İnsanın bu
maddi varlığını en çok etkileyen duygu ve düşünceleridir.
Kur’an sürekli ataların dinini ve ataların taptıklarına vurgu
yapmaktadır. Bu konu da çok ayet vardır.
"Onlara (müşriklere): 'Allah'ın indirdiğine uyun' denildiği zaman
onlar, 'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız'
dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış
idiyseler? (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu,
sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna
benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple
düşünmezler." (2/Bakara, 170-171)
"Onlara, 'Allah'ın indirdiğine ve Rasûl'e gelin' denildiği vakit,
'babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter' derler. Ataları
hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?"
(5/Mailde, 104)
"Onlara: 'Allah'ın indirdiğine uyun' dendiğinde: 'Hayır, biz
babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan,
onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!" (31/Lokman, 21) ,
atalarının taptıklarına taptıklarıyla ilgili sayısız ayet almak
mümkündür.
İnsanlar sorununu açıklarken, mutlaka atalarının inançlarına vurgu
yaparak söze başlarlar. Oysaki yukarıdaki ayetlerden de
anlaşılacağı gibi atalarının dininden ve tapınmalarından başlamak
çözüm olmamaktadır. Danışlarda söze hep böyle başlarlar. “Ben çocuk
doğurmaktan korkuyorum”,” Ben evlenmekten korkuyorum”, “Ben çocuk
yetiştirmekten korkuyorum”, “ Ben geleceğimden korkuyorum” vb. bu
örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu sorun ve problemlerin kökeninde
atalarından almış olduğu korkularda yatmaktadır.
Doğru olan insanın birey olması ve tek başına karar verebilme
gücüne sahip olmasıdır. Düşünce ve inançlarını oluşturmasında kendi
başına hareket etme gücünü kendisinde bulmasıdır. Kendine ters
gelen düşünce ve fikirler üzerine yorum yapabilme gücünün
olmasıdır. Oysaki peygamberler gerçeği buluncaya kadar aramalara
devam ettiler. Hazreti İbrahim’in yaşamı buna örnektir. “Ben sizin
taptıklarınıza tapmam dedi” O zaman babasına ve kavmine demişti ki
: ‘İbadet edip durduğunuz bu heykeller de ne oluyor?’ ‘Atalarımızı
bunlara ibadet ederken bulduk’ dediler. ‘Andolsun ki siz de,
atalarınızda apaçık bir sapıklık içerisindesiniz.’ dedi. Her
peygamberin yaşanımda buna rastlamak mümkündür.
De ki, Ey Kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Benim
taptığıma (kulluk ettiğime) de sizler tapmazsınız Ben de sizin
taptıklarınıza tapacak (Kulluk edecek) değilim. Benim taptığıma
(Kulluk ettiğime) de sizler tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size,
benim dinim banadır. (Kâfir un Suresi) Yüce Kur’an da inançlara ve
inançların yaşanmasıyla ilgili vurgu yapan birçok ayet vardır. Bize
burada verilen mesaj insanların din ve inanç sistemlerinde özgür
olması, baskı da uzak ve birey olarak kendisinin karar verme gücüne
sahip olması için ortam ve koşulların uygun olmasına vurgu
yapılmaktadır.
Nefsini Müslüman etmişler dünyada uyumluk içinde yaşamlarını
sürdürürler. İnsanlar içinde doğal yaşarlar. Onları ateş yakmaz, su
boğmaz, onlar için gökte özel sofralar vardır, doğal afetlerden
etkilenmezler. Biz istersek öyle imkânı var mıdır? Bence mümkündür.
Her şey had sözcüğünde gizlidir. En temel yasa kulluk yasasıdır.
Kullukta bolluk, zenginlik ve bereket vardır. Kulluğun anahtar
bilgisi
Fatiha süresinde gizlidir; Hamd, âlemlerin Rabbi, merhametli olan,
merhamet eden ve Din Günü'nün sahibi olan Allah'a mahsustur.
(Allahım!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba
uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.
Bizim literatürümüze geçen bir söz vardır; “Sürüden kopan kurt yer”
bence bu sözün inançlarımızla ilgisi şu olmalıdır. Her birey kendi
başına iman etmeli ve gerekçelerini yerine getirmelidir. Her birey
kendiden sorumlu olacaktır.
İnsanların gerçek evrimi vücut olarak değil, düşünce ve fikir
boyutu olarak evrimini tamamlamaktadır.
Bugünkü dünya da töre cinayetlerini nasıl izah etmek gerekir, bence
töre cinayetleri insanların atalarından aldıkları inançlarından
kaynaklanmaktadır. İnsanlar bunları bırakmalımıdır? Evet
bırakmalıdır. Bunda ısrar etmek inançlarımıza uygun değildir. Bu
atalarından alınan yasanın insanlığa zararı vardır. Tıpkı cahiliyet
döneminde kız çocukların diri diri öldürülmesi de budur. Burada
düşünce ve fikir sakattır. Bu sakat fikir ve düşünceyi sürdürmenin
insanlık açısından bir yararı yoktur.
Bütün dinler, bu yüzden bu yasaların geçiciliği ve ölümden sonra
yaşama temeli üzerine kurulludur. İnananlar ve inanmayanlar ayrımı
bunun için yapılır. Kuantum fiziği bize görünen dünyanın sadece bir
enerji ve titreşim frekansı olduğunu kanıtlıyor. Böylece artık bu
konu inanç işi olmaktan çıkıyor. Bir bilgi konusu oluyor.
İnsanların ruh dünyası karışıksa yeni baştan ruh ve düşünce dünyası
düzenlemek kuantumcu düşüncesiyle yaşama evet diyenlerin işidir.
Bütün mesele atlarımızın inançlarının, geleneklerin, örflerinin ne
kadarı doğru ve ne kadarı hatalı onları bilmektir. Hatalı
olanlardan uzak durmaktır.
Atalarımızın hatalı inançları, tapınmaları devam ederse insanın
güçsüz, saygı, sevgi, aşk ve hoşgörü konusunda sıkıntıları olacağı
ve bu da insanda güven ve huzurunda sıkıtılar yaratacağıdır. Bu
konu da kâfir’ un süresinde geçenler bize yol göstermektedir.
Burada yeri gelmişken kalp, nefis, sır, ruh, vicdan gibi
kavramların iç dünyamızın ne kadar ilgili olduğuna bir bakış
yaparsak bunların birbiriyle irtibatlı adeta mekanik parçalar gibi
uyumlu olması maddi ve manevi sağlığımız için önemlidir.
Kuantum düşüncesi çerçevesinde danışından bilgi alma esnasında çok
farklı oylalar gelişir belki de en önemlisi danışın ilk anda bazı
kabullere itiraz etmesidir. İlk başta muhalefet etmeyi dener.
Nedeni ise o an ki bilgi düzenin tekâmül etmemiş olmasıdır. Kuantum
düşünce sistemi dinleme merkezlidir. Dinlenenlerden bir zihin
haritası çıkarmaktır. Onun için kuantum düşünce sistemi falcılık,
müneccimlik, sihirbazlıkçılık vb. şey değildir. Düşünce merkezli
bir şeydir.
Fatiha süresi köksüz tapınmalara cevaptır. İnsan olarak nelere
inanmamız gerektiğinin özetidir. Onun için Kuran’ın özetidir
denilmiştir. Bize rahman ve rahim olan yüce Allah’ın bize vermiş
olduğu yol haritasında nasıl had etmemiz gerek ki, nasıl merhamet
ve bağışlayan olduğu, din gününe nasıl inanmak gerektiğini, nasıl
ibadet etmek gerektiğini, nasıl yardım istemek gerektiği, nasıl bir
yolda olmamız gerektiği, nimet verdikleriyle ve gazap ettiklerini
bize özetlemektedir. Burada asıl olan insanın zihinsel evrimini
tamamlaması ve tamamlanan bu evrimle yüce yaratanına
bağlanmasıdır.
İnsanlarda tapınma duygusu da dâhil her tür fikir ve
düşüncelerimizin doğrularla eğriler arasında ince bir çizgi
gibidir. Adeta sırat köprüsü kadar hassas bir çizgidir. Tehlikeli
bir düşünce ve fikrin nasıl bir enerji yaratacağını bilmek gerekir.
Onun için tapınmalarımızda ve inançlarımızda net ve temiz olmamız
gerektiği üzerine yüce Kuran’da vurgu yapmaktadır. Burada hassas
bir terazi söz konusudur. Bu hassas terazinin ayarlarıyla oynamamak
gerekir.
Peki, atalarımızın sakat inanç ve taptıklarından kurtulmak için ne
yapmalıyız. Kuantum düşüncesiyle yaşama evet diyenler Atalarının
sakat tapma ve inançlarında kurtulmanın meditasyonları yapmalıdır.
Bunun ayrıntılarına girmeden konumuzu biraz daha derinleştirmek
istiyorum. Meditasyon bir başka konu olarak ele alınacaktır.
Yeryüzü meleği ve halifesinin insan olduğunu daha önceki
yazılarımda vurgu yapmıştım. Yüce yaratan tüm güzellikleri bizim
için yaratmıştır. Bizim güzel işler yapmamızı ve tapınmamızın
kendisine olmasını istemiştir. Kendisine inanların ne derece
mükâfatlarla karşılaşacağını ayetlerinde bize bildirmektedir.
İnsansın yaşamının mutluluk ve mutsuzluk arasında ince bir çizgi
olduğunu akıl, zekâ, vicdan, izan sahibi olanlar mutluluğu tercih
edeceğini bize söylemektedir.
Kur’an bizi, akıllı, zeki olmamızı, düşünce ve fikirlerimizde
engin, derin olmamızı istiyor. Bu olursa birey olarak çok güzel bir
Müslüman olacağımızı bize bildirmektedir. İnsan akıl, zekâsı,
vicdanı, düşünce ve fikirlerin derinliği ve enginliği nispetinde
Allah’ın mesajlarını almada ve kavramada başarılı olacaktır. İnsan
şöyle demelidir; ey yüce yaratanım aklımı, zekâmı, vicdanımı,
izanımı, düşüncelerimi ve fikirlerimi temiz ve pak et demelidir. Bu
yapılırsa insanın yaşamında bir bereket, bolluk, zenginlik, yaşamda
huzur ve güven olacaktır. İslam barış, bereket, sevgi, saygı,
hoşgörü demektir. İslam yumuşaklık anlamına gelen selim ve kurtuluş
demektir. Gerçek anlamda İslam’a girmiş olan bir insan huzur ve
barış içinde yaşamanın yolunu öğrenmiştir
İnsanlara zarar veren şey bölünmüş ruh dünyasının zararını
görmektir. Yapılacak şey basit bu durumda ruh birleştirme çalışması
yapılmalıdır. Bunun olması için insan kediyle yüzleşmeyi,
hesaplaşmayı, haleleşmeyi ve sözleşmeye çalışmalarına katılmalıdır.
Bölünmüş bir kişilik, ruh dünyasının mutlu olmasının imkânı yoktur.
Bölünmüş fikir ve ruh dünyasını Kur’an müşrik ifadesi
kullanmaktadır. Bu da iki yüzlülük, iki kişilikli yaşam demektir.
Bu da huzursuzluk ve güvensizlik demektir. Kur’an bizim kendimiz
olmamızı istemektedir. Başkasının hayatını yaşamamamızı
istemektedir.
İslam yardım ve samimiyet kaynaklıdır. İslam yaratılan ne varsa onu
sevmeyi isteyen bir dindir. Sevgi kaynaklıdır. İnsanın ruh ve
düşünce dünyasında sorgulama vardır. Bu sorgulama doğru olanı bulma
kaynaklıdır. Bu da Kur’an kaynaklıdır.
Duygularımızı fark etmek Kuran’la ne ilgisi var diye sorduğumuzda
insanın huzur, güvende olması için duygularımızı kontrol etmek
gerekiyor. İnsan başka türlü ne yaptığını kontrol edemez. Yüce
peygamberimiz günde 70 defa tövbe ediyorum. Demesindeki amaç duygu
ve düşüncelerini kontrol etmektir. Teslim olmak demek gerçekleri
görmek onlarla yüzleşmek ve uymaktır. Bunu yaptığımızda yüce
Allah’ın hareket halindeki enerjisini önünde eğiliriz demektir.
Allah bizimle olur. Allah bize bizimle olursa herkes içinde bir
saygınlığımız olur. Duygularımız enerjimizdir.
Düşünce olmazsa akıl kutumuz çalışmaz. Duyguları olmayanlar
robotlardır. Kendi duygularımızı beslersek, başkaların fikir ve
düşüncelerini taşıma hamallığından kurtuluruz. Bir insan kendi
duygu ve düşüncelerine hâkim değilse kendisini kontrol etmesinin
imkânı yoktur. O zaman bu psikolojiyle başkasını kırar, döker ve
üzer. Duygu ve düşüncülerimizi tanıdıkça, kendimizi tanıyacağız,
kuantum düşüncesinde yapılmak istenilen budur.
Bir insan kendisiyle arasına ne kadar mesafe koyarsa o kadar sorun
ve problem çıkar. Duygu ve düşüncelerimizin farkında olduğumuzda
yaşamımızda farkındalık yaşarız.
Ders çalışmayan bir öğrencinin neden ders çalışmak istemediğine ve
sebeplerin en çok toplanma noktalarını bulmak gerekir. Bu sorun
bulunduktan sonra bu sorunun çözümü üzerine çalışma yapmak gerekir.
Öğrencinin duygu ve düşüncesine değer vermesine danışlık yapmak
gerekir. Bu yapılırsa bu öğrenci beyninde duygu ve düşünce
sıçraması yaşamakla birlikte ders çalışmasının gerektiğine
inanacaktır. Bu sebep ve sorunlar ders dışı, aile, arkadaş, çevre,
okul ve öğretmen kaynaklı olabilir. Bunları bulmak ve çözüme
kavuşturmak önemlidir.
İnsan beyninden kuşku duyuyorsa birçok olaya kuşku ile bakacağı bir
gerçektir. İnsan başına geleceklerden kendisi sorumludur. Ayağımız
bir taşa değdiğinde suçlu aramaya gerek yok suçlu biziz. Aksi bir
düşünceye kapılmamız kendimize bir kurban aramamız demektir. Ne
yaşıyorsak düşüncemizdir. Düşüncelerimiz zaman zaman değiştiğinde
sonuçta değişir.
Kuantum bizim neye inandığımıza bakar. Evrene yaydığımız bilgi
beynimizde enerji yaratır. Bu enerji hücreseldir. Beyin
hücrelerimizin ölmemesi ve sağlıklı olması için kitap okumalarımıza
devam etmeliyiz.
İnsanın zaman zaman kendini dinlemesi bu dinleme işini bedinin
dinleyerek yapmalıdır. Gerginliğimizi ve kaslarımızı kontrol
etmeliyiz. Gergin olan bedenimize bazı hava değişimleri ve sporlar
uygulamalıyız. Kendimizle barışık olarak yaşamaya gayret etmeliyiz.
Kendisiyle barışık olanların sıkıntıları fazla değildir. Kendisiyle
barışık olan yüce Allah’la da barışık olur. İnsan şunun farkında
olmalıdır. Küçük irade kendisine aittir. Bu küçük iradesini iyi
kullanmayı bilmelidir.
Bereketsizlik, korku ve endişeden kaynaklanmakta olduğunu bilmek,
koku ve endişeleri yok etmeliyiz. Korku ve ümit arasında olmamız
bizim daha az hata yapmamıza nede olur. Besmelede “Rahman ve Rahim
olan Allah’ın adıyla; koruyan, var edenin adıyla başlarım. Her
işimizi besmeleyle başlarsak işi kolay kılarız. Besmele
okuduğumuzda kendimizi güvende hissederiz. Bu bir tür enerji
almaktır.
Kalbimiz, gönlümüz, aklımız, zekâmız yapmakta olduğumuz işlerimizle
uyumlu olmadır. Bir işe dört elle sarılmak buna denilmektedir.
Önemsediğimiz bir işe başlamak bizim o işten iyi sonuç almamız
demektir. Bu işe besmeleyle başlamak daha iyi bir enerji katar. Bir
yemek yaparken o yemeğe tüm duygularımızı katmamız o yemeğe ayrı
bir lezzet katar. Yemeği isteksiz yaparsak o yemek lezzetli olmaz.
Ektiğimiz, diktiğimiz çiçeklere sevgimiziz katarak sular ve
bakımını yaparsak çiçeklerimiz daha güzel yetişir. Demek ki onlar
bizim sevgi enerjimizden payına düşeni almaktadırlar. Sevgiyle
bakmak yüce yaratana bakmak demektir. Yüce yaratan bizi sevgiyle
yarattı, bizi yaratmaktaki amacı sevgiydi.
Sevgiyle başlamak uyumlu başlamak demektir. Kimi insan kendini
tanımaz ve kendini tanıyor gibi davrandığı için çelişki yaşar.
Yapılacak ilk iş kendinin tanıma çalışması yapmasıdır. İslam’ın
barış, sevgi ve yumuşaklık dini olduğunu daha önceki yazılarımızda
söylemiştik. İcra etiğimiz sanat ne olursa olsun ona duygu ve
düşüncelerimizi katarak icra edersek tadına doyulmaz bir zevk ve
neşe katarız. Bizi izleyen ve dinleyende büyük zevk ve neşe alır.
İşte kuantum düşüncesi bize bu duygu ve düşüncelerimizi katmamızı
sağlar.
Yüce Allah bize çok yakın olduğunu ayetinde belirtmektedir. “Ben
size şah damarınızdan daha yakınım” diyor. Bu yakınlık yerine göre
azap ve yerine göre rahmet enerjisi olarak tecelli eder. Günün her
vaktinde onunla birlikte olduğumuzu düşünürsek daha az hata
yaparız. Kendimizi güvende hissederiz. Gerçekçi insan olarak
davranmayı kabul ederiz. Gerçekçi insan hakkı olmayana el uzatmaz.
Dünya yaşamının bir oyuncak olduğunu kabul eder ve onun için
oyuncak uğruna fazla üzülmez. Kuantum alanı, aynı zaman belirsizlik
ve sonsuz olasılık alanıdır. Maddi zevkler sınırlıdır. Belli bir
süre sonra zevk alınmaz olurlar. Manevi zevk ve neşeler
sınırsızdır. Tadı bir başkadır. Doyumu yoktur
. Mesela yüce Allah’ın zikir konusu da böyle bir şeydir. Dünyalık
işleri yeteri kadar tatmak, fazladan korunmak, onları manevi
işlerden daha fazla önemsememek gerekir. Yüce Allah’ın yeryüzü
meleği olan insan bu bilgileri bilmeli ve uygulamalıdır. Yüce Allah
sevgi ve halifesi olarak yaratılan insanı kendi sevgisinde
yaratmıştır. Bunun aklımızla bilmek gerekiyor. Akıl yanlış olanı
doğrudan ayırmayı bilen, hayal kurmayı bilen ve niyet gücü olandır.
Soyut düşüncesi gücü vardır. Akıl bir cevher gibidir.
O cevherin çoğaldığı gibi akılda çoğalır. İnsanın yüce Allahtan
olan başka özelliği yaratama özelliğine benzer var olanı bulmaktır.
İnsan dünyada güzel ve hoş olanı yapar; taç mahal, Çin seddi
¸Ayasofya ve mısır Piramitleri vb. bunların hepsi insan
yapılarıdır. Bunun yanında kötü işleri de vardır; Hiroşima,
Engizisyon mahkemeleri vb. bunlarda insanlığın ortaya koyduğu kötü
işleridir.
Bilgisayar, robotlar ve lüks gemiler vb. bunlar insanın ortaya
koyduğu işleridir. Birine ok atması demek kendini öldürmek
demektir. Birine iyilik etmesi kendine sevgi tohumu ekmesi
demektir.
Kâbe (Allah’ın evi demektir) yüce Allah’ın evi insanın kalbidir. Bu
evi iyi Allah’a açık tutmak gerekir. Bu ev sözleşme evi olarak
görülmelidir. Kâbe’de aynı şekildedir. Kâbe’de beyazlar giymemiz
doğduğumuz günü ve öleceğimizi yaşamaktır. Hac eril Esvet taşında
dönmek demek tek noktaya odaklanmak ve bizim küçük olduğumuzu kabul
etmektir, küçük olduğumuzu kabul etmek demek büyümek demektir.
Mahşeri kalabalıkta mahşeri yaşamak demektir.
Hacer’i Esvet insanın kendini ana rahimde var oluşunu hatırlaması
demektir. Kâbe’nin tamamı anne vücudu ve Hacer’i Esvet ise ana
karnındaki küçücük çocuk olarak görmesidir. Günümüzde hacca ve
umreye gidenler bunun bu şekilde biliyor mu? Bence böyle
düşünenlerin sayısı azdır. Çünkü dönüşte bu insanlar hiç hatalı iş
yapmamak için söz verdikleri halde aynı hatalı işlere devam
etmeleri hiç bir şey anlamadıklarına işarettir.
İnsan cahil ve zalimdir. Zalim ve cahil olduğu halde emaneti
üstlendi. İnsanlar akıl sayesinde geleceği planlar. Burada emanet
akıldır. Hayvan ve diğer çalılardan farkı akıl emanetidir. Onlarda
akıl emaneti olmadığı için emanetten muaf tutulmuşlardır. Zihinde
bazı şeyleri tasarlamak ve fotoğrafını tasarlamak emanettir.
İnsanların emaneti hatalı kullanması cehaletinden ve
bilgisizliğindendir. İyi işler tasarlamak iyi sonuç almak demektir,
kötü işler tasarlamak kötü sonuç almak demektir. İnsan bazı şeyleri
kendi aleyhine kullanmakla kendine zulüm etmektedir. Kötü hayaller
zulüm anlamına gelir ve sebep olur. Bir insan ev sahibi olmayı arzu
ederse mutlaka hedefine bir gün ulaşır.
Dağlar, taşlar, toprak, canlı ve cansızlar kısacası tabiattaki her
şey özelliğine uygun titreşim içindedir. Bu titreşim sayesinde yüce
yaratanı tefekkür ederler. Onların tefekkürü görevleri icabı
yapmaları gerekeni yapmaktır. bir elma ağacı elma meyvesi, bir dut
ağacı dut meyvesi vermek durumundadır.
İnsanlar kurgularını iyilik ve güzellik üzere kurgulamalıdır. Allah
bunu insandan istemektedir. Kötü üzerine kurgulayana kötüyü
istememeye vermektedir. Allah iyilik taraftarıdır. İnsan gözüne
kestirdiğine, hakaret ve zulüm, işkence ve tecavüz ediyor. İnsan
bunları istediği için yapar. İnsan kötülükleri işlediğinde herkes
yapıyor demek suretiyle bahane arar. Hâlbuki yapılması gereken
kendisiyle yüzleşmesidir. Bunu yaparsa doğru olanı bulur.
(Bakara-11) Onlara (Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için, kalpleri
engelli ve başkalarını hidayetten men ettikleri için Allah'ın
hastalıklarını artırdığı insanlara): “Yeryüzünde fesat çıkarmayın
(başkalarını Allah'ın yolundan men etmeyin)!” denildiği zaman: “Biz
sadece ıslah ediciyiz.” dediler.
İnsan özgür olduğu için yapmakta olduğu kötülükleri yüce Allah
önlemek istemiyor. İnsanın, kendi kendisine düzeltilmesini,
kötülüklerden vazgeçmesini beklemektedir. İnsanın zikri iyilik
yapmak olmalıdır.
İnsanın öfkesine bakarken çok yönlü bakmak gerekir. Bu öfke anne,
baba, eş, çocuk, arkadaş ve çevre kaynaklı olabilir. Bu inceleme
adeta kişinin yaşam haritası çıkarılarak üzerinde çalışılmalıdır.
İnsan yaratılış gayesine uygun çalışmak ve işler başarmak onun
zikridir. Tembel bir insanın zikri yoktur. Tembellik insanın
doğasına terstir. Yüce Allah’ın insana verdiği zikrine terstir.
İnsanın görev ve sorumluğu yaratına geri dönmektir.
Esma-ül Hüsna; yüce Allah’ın güzel isimler ve yüce kaynakta bunları
okumak gerekir.
Bazı insanlar sırf sevilmek uğruna kendini çok zorlarlar ve
başarılı olmak için kendini aşırı bir sıkıntıya sokarlar. başarı ve
taktir görmek uğruna etrafındakileri pazifize etmeleri ve kısır bir
döngüde dolaşması kendisini huzursuz eder. Böyle bir insan
dinlenmeli ve içini dinlemelidir.
Bize yapılan eleştirileri içimize alır sürekli onlarla uğraşırsak
kendimizi rahatsız ederiz.
Kaynaklar; güç, bilgi, bolluk, güzellik, sevgi, yaratıcılık bunlar
kaynakta var olan ve bir bütünlük içinde olması gerekenlerdir. Güç;
karar verme, yapma ve irade kullanmadır, bilgi; içsel biliş
halidir, bilgelik şeklinde, tezahür eder, okumak ve öğrenmekle
olur. Bolluk; yaşamla ilgili her türlü zenginliği ifade eder. maddi
bolluk anlamındadır. Güzellik; yaşamdan zevk ve neşe almaktır.
şükür ve minnet duygusudur. Yaratıcılık; insana ait olan fakat
henüz ortaya konulmamış ve çıkmamış olanı bulmak. yeni çözümler
üretmek ve yeni anlayışlar ortaya koymaktır. Sevgi; anlayış,
sıcaklık, şefkat ve merhamet duygusudur.
Bu kaynaklar insanın kendini fark etmesi, tekamülü için lazım olan
şeylerdir. Bunlar birbiriyle bağlantılı kaynaklardır. biri
faaliyete geçmezse diğerleri de olmaz. En çok neye çekiliyorsak
tekamül kaynağımız odur. çocukluk yaşlarında en çok neden
hoşlanıyorsak onu harekete geçiririz. O kaynağımız yaratıcılık
olacaktır. Bir insan sevgiye sarılıyorsa sevgi kaynaklı olur.
Anne babamız sık sık kavga eden bir aile ise bizde ortayı bulmak
için uğraşarak büyümüşsek bu hakemlik kaynağı bilgi kaynaklı olur.
Bir insanın iş yaşamında başarısız olmasının nedeni küçükken
babasının iş yaşamındaki bazı başarısızlıklarına şahit olmuş olması
yaşamına etkilemiş olabilir. Yaratıcılık kaynağını iyi kullanırsak
gerisi sırayla gelir. Kaynak yüce Allah’ın verdiği ve insanın
çalışarak elde ettikleridir. ( Zuhruf 30 )
Kader ve alın yazısı; bu konuda birkaç ayete bakmak gerekir. Kuran
bir bütünlük içinde ayetlere bakmamızı istemektedir. Bir ayet bir
diğer ayeti tamamlamak için gelmiştir. Ayetler kendi başına
değerlendirmeye alırsa hata yapılabilir. Kader konusuyla ilgili ne
kadar ayet varsa birlikte bakmak ve yaşamın gerçekleriyle test
etmek gerekir. (Nisa-62) Bundan sonra onlara, elleriyle
işlediklerinden dolayı bir musibet geldiği zaman halleri nasıl
olur. Sonra sana gelince; "Biz sadece iyilik etmek ve aralarını
birleştirmek istedik." diye Allah'a yemin ederler.
Ve her nefse (herkese) yaptığının karşılığı ödendi. Ve O (Allah),
onların yaptıklarını çok iyi bilir.(zumer -70) Kâfirler, zümre
zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun
(cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara
derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resuller gelmedi mi
ki, size Rabbinizin ayetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi
(söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet
(geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.(zumer 71)
Ve kazandıkları seyyiat (günahlar ve kötülükler) onlara aşikâr
oldu. Ve alay etmiş oldukları şey (azap) onları kuşattı.( Zumer
-48)
Bu ayetlerden anlamamız gereken şudur; insanlar yaşamını kendisi
tayın ediyor. Başına ne geliyorsa kendisindendir. İyilik, kötülük,
elem ve başına ne geliyorsa insanın kendi eylemindendir. Kaderci
olmaya gerek yok ve işi kadere bağlayarak yüce Allah’a iftira etmek
ve yüce Allah’ı sorumlu tutmak inanç değerlerimizle barışık olmaz.
İnsanlar irade ve sorumluluklarını kullanması için onlara akıl,
zeka, izan ve vicdan verilmiştir.
Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletir. Ve onun için
taktir eder (daraltır). Muhakkak ki Allah, her şeyi en iyi
bilendir.(Ankebut 62),
Ve onlar, Allah'ın dilediğinin rızkını genişlettiğini ve
dilediğinin de rızkını taktir ettiğini (kıstığını) bilmiyorlar mı?
Muhakkak ki bunda, mümin olan kavim için elbette ayetler (ibretler,
deliller) vardır.(zumer 52),
Allah, rahmetinden insanlar için ne açarsa (genişletirse), o
taktirde onu tutacak yoktur. Ve neyi tutarsa, artık O'ndan sonra
onu gönderecek (serbest bırakacak) da yoktur. Ve O; Aziz’dir
(üstün, yüce), Hakim’dir (hüküm ve hikmet sahibi). (Fatır -2 ),
Fakat kötü ameli, kendisine süslenen (güzel gösterilen), böylece
onu güzel gören kişi mi? İşte muhakkak ki Allah, dilediği kişiyi
dalâlette bırakır ve dilediği kişiyi hidayete erdirir. Artık onlar
için nefsin, hasret duymasın (hüzünlenmesin).Muhakkak ki Allah,
onların yaptıklarını en iyi bilendir.(Fatır-8)
İnsanın kendi özüyle buluşması ve kişi bilinçaltı ile yüzleşmesi bu
dürüstlük abidesi olur. Daha derinden olan Evrensel zekasının
yasalarının farkında olur. Hak ve adalet yasası en önemlisidir.
Allah’ın bir adı da haktır. Onun için hakkı, doğruyu adalet
duygusunu çok sever.
Fakat kim cimrilik eder, kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel
sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa biz de onu en zor olana kolayca
iletiriz. (Leyl 8-9-10)
Biri derse ki ben bu kişiyle ilgili olmam ve onu red ettim diyorsa
onun yaşamında tersi bir durum olabilir. Sorun varsa çok yönlü
bakılmalı, aileden, çevreden, arkadaş çevresinden bakılmalıdır.
Sorun mutlaka bir yerde gizlidir. Onu açığa çıkarmak ve sorunun
kökeninde beddua varsa bulunmalı ve helalık alınmalıdır. Bedduanın
kaynağında haksızlık ve adaletsizlik, kırgınlık varsa
giderilmelidir. Zulüm ve iftira varsa giderilmelidir. bunun olması
için kendi aralarında yüzleşme imkanı varsa yüzleştirilmelidir. Bu
konu da kalem 10-25 arası) tüm ayetler incelenmelidir. Yüce Allah
tüm sorun ve sorularımız için kendimize danışmayı istiyor fakat
zorlamıyor.
Kuantum fiziğinde iki foton parçacıkların birbirinden uzak olmasına
rağmen birbirinden haberi varmış gibi davranmasıdır. Bu konuda
(Maun 1- 7 arası )ayetler iyi incelenmelidir. Bu ayetlerin özünde
insanın böyle davranmayı kendi kendisinin planı olarak
görmektedir.
Kuantum ve Kuran arasında ilgi ve bağı özetlersek; Kuran insan
yaşamında bütünsellik ister. Bir sorun ve problem varsa insan
sorunu kendi yaşamında armalıdır der. Yüce Allah insana özgürlük
vermiştir. Bu özgür düşüncesi iyilik ve kötülük yapmada serbestlik
vermiştir. Yüce Allah kötülük tarafı değildir. İlle de isteyene
verir. İnsan iyilik tarafı olursa hemen iyilik yapmasına müsaade
eder. Yüce Allah insanların beyninde düşündüğü ve uygulamaya
koymadığı kötü şeyler için günah yazmadığını, buna karşın beyninde
iyi şeyler düşündüğü halde yapma imkanı bulmamış olanlara sevap
yazmaktadır.
İşet yüce Allah bu derece iyilik taraftarı olduğunu söylemek
mümkündür. İman ile iyi işler aynı anlama gelir. Buna karşın
inançsızlık ile kötü işler aynı anlama gelir. iyilik taraftarı
olmak iyi bir imanı gerektirir. Kuran bize düşünmemizi istiyor ve
kuantum düşüncesi de iyi düşünmemizi bizden istiyor. Bizim bütün
olay, sorun ve meselelere büyük fotoğraftan bakmamız için
düşüncemizde bir sıçrama yaşatmak isteyen Kuran ve kuantumdur.
Kuran gerçekçi davranmamızı ve iki yüzlülük yapmamızı istiyor. İki
yüzlülük kuran ahlakına yakışmadığını iki yüzlüler münafık ruhlu
insanlar olacağını ve bunlar için büyük azap olduğunun haberini
bize vermektedir. Kuantum düşüncesi insan olarak akıllı işler
yapmamızı, başarılı ve mutlu olmamızı istemektedir.
Kuantum Evrende ne varsa hepsinin bize ait olduğunu ve açık seçik
olduğunu söylüyor. Onları akıllıca istemesini bilmeyi bizden
istiyor. Kuantum parçacıkların birleşerek bir bütün oluşturduğunu
ve Kuranda yaşamımızın bütünlük içinde olmasını istiyor. Yaşamı
parça parça olanın sağlıklı olmayacağını bize söylüyor. İnsan için
üç ayrı kitap söz konusudur; insan, kâinat ve Kuran her üçü bir
uyum içinde olduğunu ve insanlık için bunların kutsallığından söz
etmektedir