Kur’an inananlar ve inanmayanların ayrımını iyi yapmıştır. Arasındaki ayrımı kırmızıçizgilerle ayırmıştır. Birçok ayette ey iman edenler diye başlar ve iman edenlere kesin hüküm koyucu çizgiler getirir. Kur’an bizim soyut inançlarımıza çok önem verir. Ölüm, cennet, cehennem, ahret günü, kader ve kaza gibi konuların tamamı soyut olanlardır. Bunlar beş duyumuzla ölçülür ve biçilir değildir. Beş duyumuzla bunları hissetmenin, görmenin, işitmenin, tatmanın ve dokunmanın imkânı yoktur. Bunları söylendiği gibi kabul etmememizi bizden istemektedir. İnsan olarak ruh ve zihin dünyamızda bunlara kabul alanı açmamızı ister. İnsanın zihin ve ruh dünyasının varlığından daha önceki yazılarımdan söz etmiştim.

Maddenin çekirdeği vardır. Bu çekirdekler tıpkı gezegen ve galaksiler gibi bir çekim yasası vardır. Madde çekirdeği küçük parçacıcıklar vardır. Bu çekirdeğin parçacıkları tıpkı gezegenlerdeki çekim yasası gibidir. Doğal yaslar uygun hareket ederler. Foton parçacıklar, aynı anda birkaç yerde olabilirler.( Einstein) “Hiçbir şeyin ışık hızından daha hızlı olamayacağını söyler” ,Kuantum fiziği atom altı parçacıklarının tüm uzamsal mesafeler arasında aralıksal iletişime girebileceğini söylerler. İnsanın görünen kısmı madde, görünmeyen kısmı manadır. İnsanın bu maddi varlığını en çok etkileyen duygu ve düşünceleridir.

Kur’an sürekli ataların dinini ve ataların taptıklarına vurgu yapmaktadır. Bu konu da çok ayet vardır.

"Onlara (müşriklere): 'Allah'ın indirdiğine uyun' denildiği zaman onlar, 'Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? (Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler." (2/Bakara, 170-171)

"Onlara, 'Allah'ın indirdiğine ve Rasûl'e gelin' denildiği vakit, 'babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter' derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?" (5/Mailde, 104)

"Onlara: 'Allah'ın indirdiğine uyun' dendiğinde: 'Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan, onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!" (31/Lokman, 21) , atalarının taptıklarına taptıklarıyla ilgili sayısız ayet almak mümkündür.

İnsanlar sorununu açıklarken, mutlaka atalarının inançlarına vurgu yaparak söze başlarlar. Oysaki yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi atalarının dininden ve tapınmalarından başlamak çözüm olmamaktadır. Danışlarda söze hep böyle başlarlar. “Ben çocuk doğurmaktan korkuyorum”,” Ben evlenmekten korkuyorum”, “Ben çocuk yetiştirmekten korkuyorum”, “ Ben geleceğimden korkuyorum” vb. bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu sorun ve problemlerin kökeninde atalarından almış olduğu korkularda yatmaktadır.

Doğru olan insanın birey olması ve tek başına karar verebilme gücüne sahip olmasıdır. Düşünce ve inançlarını oluşturmasında kendi başına hareket etme gücünü kendisinde bulmasıdır. Kendine ters gelen düşünce ve fikirler üzerine yorum yapabilme gücünün olmasıdır. Oysaki peygamberler gerçeği buluncaya kadar aramalara devam ettiler. Hazreti İbrahim’in yaşamı buna örnektir. “Ben sizin taptıklarınıza tapmam dedi” O zaman babasına ve kavmine demişti ki : ‘İbadet edip durduğunuz bu heykeller de ne oluyor?’ ‘Atalarımızı bunlara ibadet ederken bulduk’ dediler. ‘Andolsun ki siz de, atalarınızda apaçık bir sapıklık içerisindesiniz.’ dedi. Her peygamberin yaşanımda buna rastlamak mümkündür.

De ki, Ey Kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Benim taptığıma (kulluk ettiğime) de sizler tapmazsınız Ben de sizin taptıklarınıza tapacak (Kulluk edecek) değilim. Benim taptığıma (Kulluk ettiğime) de sizler tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banadır. (Kâfir un Suresi) Yüce Kur’an da inançlara ve inançların yaşanmasıyla ilgili vurgu yapan birçok ayet vardır. Bize burada verilen mesaj insanların din ve inanç sistemlerinde özgür olması, baskı da uzak ve birey olarak kendisinin karar verme gücüne sahip olması için ortam ve koşulların uygun olmasına vurgu yapılmaktadır.

Nefsini Müslüman etmişler dünyada uyumluk içinde yaşamlarını sürdürürler. İnsanlar içinde doğal yaşarlar. Onları ateş yakmaz, su boğmaz, onlar için gökte özel sofralar vardır, doğal afetlerden etkilenmezler. Biz istersek öyle imkânı var mıdır? Bence mümkündür. Her şey had sözcüğünde gizlidir. En temel yasa kulluk yasasıdır. Kullukta bolluk, zenginlik ve bereket vardır. Kulluğun anahtar bilgisi

Fatiha süresinde gizlidir; Hamd, âlemlerin Rabbi, merhametli olan, merhamet eden ve Din Günü'nün sahibi olan Allah'a mahsustur. (Allahım!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.

Bizim literatürümüze geçen bir söz vardır; “Sürüden kopan kurt yer” bence bu sözün inançlarımızla ilgisi şu olmalıdır. Her birey kendi başına iman etmeli ve gerekçelerini yerine getirmelidir. Her birey kendiden sorumlu olacaktır.

İnsanların gerçek evrimi vücut olarak değil, düşünce ve fikir boyutu olarak evrimini tamamlamaktadır.

Bugünkü dünya da töre cinayetlerini nasıl izah etmek gerekir, bence töre cinayetleri insanların atalarından aldıkları inançlarından kaynaklanmaktadır. İnsanlar bunları bırakmalımıdır? Evet bırakmalıdır. Bunda ısrar etmek inançlarımıza uygun değildir. Bu atalarından alınan yasanın insanlığa zararı vardır. Tıpkı cahiliyet döneminde kız çocukların diri diri öldürülmesi de budur. Burada düşünce ve fikir sakattır. Bu sakat fikir ve düşünceyi sürdürmenin insanlık açısından bir yararı yoktur.

Bütün dinler, bu yüzden bu yasaların geçiciliği ve ölümden sonra yaşama temeli üzerine kurulludur. İnananlar ve inanmayanlar ayrımı bunun için yapılır. Kuantum fiziği bize görünen dünyanın sadece bir enerji ve titreşim frekansı olduğunu kanıtlıyor. Böylece artık bu konu inanç işi olmaktan çıkıyor. Bir bilgi konusu oluyor.

İnsanların ruh dünyası karışıksa yeni baştan ruh ve düşünce dünyası düzenlemek kuantumcu düşüncesiyle yaşama evet diyenlerin işidir. Bütün mesele atlarımızın inançlarının, geleneklerin, örflerinin ne kadarı doğru ve ne kadarı hatalı onları bilmektir. Hatalı olanlardan uzak durmaktır.

Atalarımızın hatalı inançları, tapınmaları devam ederse insanın güçsüz, saygı, sevgi, aşk ve hoşgörü konusunda sıkıntıları olacağı ve bu da insanda güven ve huzurunda sıkıtılar yaratacağıdır. Bu konu da kâfir’ un süresinde geçenler bize yol göstermektedir.

Burada yeri gelmişken kalp, nefis, sır, ruh, vicdan gibi kavramların iç dünyamızın ne kadar ilgili olduğuna bir bakış yaparsak bunların birbiriyle irtibatlı adeta mekanik parçalar gibi uyumlu olması maddi ve manevi sağlığımız için önemlidir.

Kuantum düşüncesi çerçevesinde danışından bilgi alma esnasında çok farklı oylalar gelişir belki de en önemlisi danışın ilk anda bazı kabullere itiraz etmesidir. İlk başta muhalefet etmeyi dener. Nedeni ise o an ki bilgi düzenin tekâmül etmemiş olmasıdır. Kuantum düşünce sistemi dinleme merkezlidir. Dinlenenlerden bir zihin haritası çıkarmaktır. Onun için kuantum düşünce sistemi falcılık, müneccimlik, sihirbazlıkçılık vb. şey değildir. Düşünce merkezli bir şeydir.

Fatiha süresi köksüz tapınmalara cevaptır. İnsan olarak nelere inanmamız gerektiğinin özetidir. Onun için Kuran’ın özetidir denilmiştir. Bize rahman ve rahim olan yüce Allah’ın bize vermiş olduğu yol haritasında nasıl had etmemiz gerek ki, nasıl merhamet ve bağışlayan olduğu, din gününe nasıl inanmak gerektiğini, nasıl ibadet etmek gerektiğini, nasıl yardım istemek gerektiği, nasıl bir yolda olmamız gerektiği, nimet verdikleriyle ve gazap ettiklerini bize özetlemektedir. Burada asıl olan insanın zihinsel evrimini tamamlaması ve tamamlanan bu evrimle yüce yaratanına bağlanmasıdır.

İnsanlarda tapınma duygusu da dâhil her tür fikir ve düşüncelerimizin doğrularla eğriler arasında ince bir çizgi gibidir. Adeta sırat köprüsü kadar hassas bir çizgidir. Tehlikeli bir düşünce ve fikrin nasıl bir enerji yaratacağını bilmek gerekir. Onun için tapınmalarımızda ve inançlarımızda net ve temiz olmamız gerektiği üzerine yüce Kuran’da vurgu yapmaktadır. Burada hassas bir terazi söz konusudur. Bu hassas terazinin ayarlarıyla oynamamak gerekir.

Peki, atalarımızın sakat inanç ve taptıklarından kurtulmak için ne yapmalıyız. Kuantum düşüncesiyle yaşama evet diyenler Atalarının sakat tapma ve inançlarında kurtulmanın meditasyonları yapmalıdır. Bunun ayrıntılarına girmeden konumuzu biraz daha derinleştirmek istiyorum. Meditasyon bir başka konu olarak ele alınacaktır.

Yeryüzü meleği ve halifesinin insan olduğunu daha önceki yazılarımda vurgu yapmıştım. Yüce yaratan tüm güzellikleri bizim için yaratmıştır. Bizim güzel işler yapmamızı ve tapınmamızın kendisine olmasını istemiştir. Kendisine inanların ne derece mükâfatlarla karşılaşacağını ayetlerinde bize bildirmektedir. İnsansın yaşamının mutluluk ve mutsuzluk arasında ince bir çizgi olduğunu akıl, zekâ, vicdan, izan sahibi olanlar mutluluğu tercih edeceğini bize söylemektedir.

Kur’an bizi, akıllı, zeki olmamızı, düşünce ve fikirlerimizde engin, derin olmamızı istiyor. Bu olursa birey olarak çok güzel bir Müslüman olacağımızı bize bildirmektedir. İnsan akıl, zekâsı, vicdanı, düşünce ve fikirlerin derinliği ve enginliği nispetinde Allah’ın mesajlarını almada ve kavramada başarılı olacaktır. İnsan şöyle demelidir; ey yüce yaratanım aklımı, zekâmı, vicdanımı, izanımı, düşüncelerimi ve fikirlerimi temiz ve pak et demelidir. Bu yapılırsa insanın yaşamında bir bereket, bolluk, zenginlik, yaşamda huzur ve güven olacaktır. İslam barış, bereket, sevgi, saygı, hoşgörü demektir. İslam yumuşaklık anlamına gelen selim ve kurtuluş demektir. Gerçek anlamda İslam’a girmiş olan bir insan huzur ve barış içinde yaşamanın yolunu öğrenmiştir

İnsanlara zarar veren şey bölünmüş ruh dünyasının zararını görmektir. Yapılacak şey basit bu durumda ruh birleştirme çalışması yapılmalıdır. Bunun olması için insan kediyle yüzleşmeyi, hesaplaşmayı, haleleşmeyi ve sözleşmeye çalışmalarına katılmalıdır. Bölünmüş bir kişilik, ruh dünyasının mutlu olmasının imkânı yoktur. Bölünmüş fikir ve ruh dünyasını Kur’an müşrik ifadesi kullanmaktadır. Bu da iki yüzlülük, iki kişilikli yaşam demektir. Bu da huzursuzluk ve güvensizlik demektir. Kur’an bizim kendimiz olmamızı istemektedir. Başkasının hayatını yaşamamamızı istemektedir.

İslam yardım ve samimiyet kaynaklıdır. İslam yaratılan ne varsa onu sevmeyi isteyen bir dindir. Sevgi kaynaklıdır. İnsanın ruh ve düşünce dünyasında sorgulama vardır. Bu sorgulama doğru olanı bulma kaynaklıdır. Bu da Kur’an kaynaklıdır.

Duygularımızı fark etmek Kuran’la ne ilgisi var diye sorduğumuzda insanın huzur, güvende olması için duygularımızı kontrol etmek gerekiyor. İnsan başka türlü ne yaptığını kontrol edemez. Yüce peygamberimiz günde 70 defa tövbe ediyorum. Demesindeki amaç duygu ve düşüncelerini kontrol etmektir. Teslim olmak demek gerçekleri görmek onlarla yüzleşmek ve uymaktır. Bunu yaptığımızda yüce Allah’ın hareket halindeki enerjisini önünde eğiliriz demektir. Allah bizimle olur. Allah bize bizimle olursa herkes içinde bir saygınlığımız olur. Duygularımız enerjimizdir.

Düşünce olmazsa akıl kutumuz çalışmaz. Duyguları olmayanlar robotlardır. Kendi duygularımızı beslersek, başkaların fikir ve düşüncelerini taşıma hamallığından kurtuluruz. Bir insan kendi duygu ve düşüncelerine hâkim değilse kendisini kontrol etmesinin imkânı yoktur. O zaman bu psikolojiyle başkasını kırar, döker ve üzer. Duygu ve düşüncülerimizi tanıdıkça, kendimizi tanıyacağız, kuantum düşüncesinde yapılmak istenilen budur.

Bir insan kendisiyle arasına ne kadar mesafe koyarsa o kadar sorun ve problem çıkar. Duygu ve düşüncelerimizin farkında olduğumuzda yaşamımızda farkındalık yaşarız.

Ders çalışmayan bir öğrencinin neden ders çalışmak istemediğine ve sebeplerin en çok toplanma noktalarını bulmak gerekir. Bu sorun bulunduktan sonra bu sorunun çözümü üzerine çalışma yapmak gerekir. Öğrencinin duygu ve düşüncesine değer vermesine danışlık yapmak gerekir. Bu yapılırsa bu öğrenci beyninde duygu ve düşünce sıçraması yaşamakla birlikte ders çalışmasının gerektiğine inanacaktır. Bu sebep ve sorunlar ders dışı, aile, arkadaş, çevre, okul ve öğretmen kaynaklı olabilir. Bunları bulmak ve çözüme kavuşturmak önemlidir.

İnsan beyninden kuşku duyuyorsa birçok olaya kuşku ile bakacağı bir gerçektir. İnsan başına geleceklerden kendisi sorumludur. Ayağımız bir taşa değdiğinde suçlu aramaya gerek yok suçlu biziz. Aksi bir düşünceye kapılmamız kendimize bir kurban aramamız demektir. Ne yaşıyorsak düşüncemizdir. Düşüncelerimiz zaman zaman değiştiğinde sonuçta değişir.

Kuantum bizim neye inandığımıza bakar. Evrene yaydığımız bilgi beynimizde enerji yaratır. Bu enerji hücreseldir. Beyin hücrelerimizin ölmemesi ve sağlıklı olması için kitap okumalarımıza devam etmeliyiz.

İnsanın zaman zaman kendini dinlemesi bu dinleme işini bedinin dinleyerek yapmalıdır. Gerginliğimizi ve kaslarımızı kontrol etmeliyiz. Gergin olan bedenimize bazı hava değişimleri ve sporlar uygulamalıyız. Kendimizle barışık olarak yaşamaya gayret etmeliyiz. Kendisiyle barışık olanların sıkıntıları fazla değildir. Kendisiyle barışık olan yüce Allah’la da barışık olur. İnsan şunun farkında olmalıdır. Küçük irade kendisine aittir. Bu küçük iradesini iyi kullanmayı bilmelidir.

Bereketsizlik, korku ve endişeden kaynaklanmakta olduğunu bilmek, koku ve endişeleri yok etmeliyiz. Korku ve ümit arasında olmamız bizim daha az hata yapmamıza nede olur. Besmelede “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; koruyan, var edenin adıyla başlarım. Her işimizi besmeleyle başlarsak işi kolay kılarız. Besmele okuduğumuzda kendimizi güvende hissederiz. Bu bir tür enerji almaktır.

Kalbimiz, gönlümüz, aklımız, zekâmız yapmakta olduğumuz işlerimizle uyumlu olmadır. Bir işe dört elle sarılmak buna denilmektedir. Önemsediğimiz bir işe başlamak bizim o işten iyi sonuç almamız demektir. Bu işe besmeleyle başlamak daha iyi bir enerji katar. Bir yemek yaparken o yemeğe tüm duygularımızı katmamız o yemeğe ayrı bir lezzet katar. Yemeği isteksiz yaparsak o yemek lezzetli olmaz. Ektiğimiz, diktiğimiz çiçeklere sevgimiziz katarak sular ve bakımını yaparsak çiçeklerimiz daha güzel yetişir. Demek ki onlar bizim sevgi enerjimizden payına düşeni almaktadırlar. Sevgiyle bakmak yüce yaratana bakmak demektir. Yüce yaratan bizi sevgiyle yarattı, bizi yaratmaktaki amacı sevgiydi.

Sevgiyle başlamak uyumlu başlamak demektir. Kimi insan kendini tanımaz ve kendini tanıyor gibi davrandığı için çelişki yaşar. Yapılacak ilk iş kendinin tanıma çalışması yapmasıdır. İslam’ın barış, sevgi ve yumuşaklık dini olduğunu daha önceki yazılarımızda söylemiştik. İcra etiğimiz sanat ne olursa olsun ona duygu ve düşüncelerimizi katarak icra edersek tadına doyulmaz bir zevk ve neşe katarız. Bizi izleyen ve dinleyende büyük zevk ve neşe alır. İşte kuantum düşüncesi bize bu duygu ve düşüncelerimizi katmamızı sağlar.

Yüce Allah bize çok yakın olduğunu ayetinde belirtmektedir. “Ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyor. Bu yakınlık yerine göre azap ve yerine göre rahmet enerjisi olarak tecelli eder. Günün her vaktinde onunla birlikte olduğumuzu düşünürsek daha az hata yaparız. Kendimizi güvende hissederiz. Gerçekçi insan olarak davranmayı kabul ederiz. Gerçekçi insan hakkı olmayana el uzatmaz. Dünya yaşamının bir oyuncak olduğunu kabul eder ve onun için oyuncak uğruna fazla üzülmez. Kuantum alanı, aynı zaman belirsizlik ve sonsuz olasılık alanıdır. Maddi zevkler sınırlıdır. Belli bir süre sonra zevk alınmaz olurlar. Manevi zevk ve neşeler sınırsızdır. Tadı bir başkadır. Doyumu yoktur

. Mesela yüce Allah’ın zikir konusu da böyle bir şeydir. Dünyalık işleri yeteri kadar tatmak, fazladan korunmak, onları manevi işlerden daha fazla önemsememek gerekir. Yüce Allah’ın yeryüzü meleği olan insan bu bilgileri bilmeli ve uygulamalıdır. Yüce Allah sevgi ve halifesi olarak yaratılan insanı kendi sevgisinde yaratmıştır. Bunun aklımızla bilmek gerekiyor. Akıl yanlış olanı doğrudan ayırmayı bilen, hayal kurmayı bilen ve niyet gücü olandır. Soyut düşüncesi gücü vardır. Akıl bir cevher gibidir.

O cevherin çoğaldığı gibi akılda çoğalır. İnsanın yüce Allahtan olan başka özelliği yaratama özelliğine benzer var olanı bulmaktır. İnsan dünyada güzel ve hoş olanı yapar; taç mahal, Çin seddi ¸Ayasofya ve mısır Piramitleri vb. bunların hepsi insan yapılarıdır. Bunun yanında kötü işleri de vardır; Hiroşima, Engizisyon mahkemeleri vb. bunlarda insanlığın ortaya koyduğu kötü işleridir.

Bilgisayar, robotlar ve lüks gemiler vb. bunlar insanın ortaya koyduğu işleridir. Birine ok atması demek kendini öldürmek demektir. Birine iyilik etmesi kendine sevgi tohumu ekmesi demektir.

Kâbe (Allah’ın evi demektir) yüce Allah’ın evi insanın kalbidir. Bu evi iyi Allah’a açık tutmak gerekir. Bu ev sözleşme evi olarak görülmelidir. Kâbe’de aynı şekildedir. Kâbe’de beyazlar giymemiz doğduğumuz günü ve öleceğimizi yaşamaktır. Hac eril Esvet taşında dönmek demek tek noktaya odaklanmak ve bizim küçük olduğumuzu kabul etmektir, küçük olduğumuzu kabul etmek demek büyümek demektir. Mahşeri kalabalıkta mahşeri yaşamak demektir.

Hacer’i Esvet insanın kendini ana rahimde var oluşunu hatırlaması demektir. Kâbe’nin tamamı anne vücudu ve Hacer’i Esvet ise ana karnındaki küçücük çocuk olarak görmesidir. Günümüzde hacca ve umreye gidenler bunun bu şekilde biliyor mu? Bence böyle düşünenlerin sayısı azdır. Çünkü dönüşte bu insanlar hiç hatalı iş yapmamak için söz verdikleri halde aynı hatalı işlere devam etmeleri hiç bir şey anlamadıklarına işarettir.

İnsan cahil ve zalimdir. Zalim ve cahil olduğu halde emaneti üstlendi. İnsanlar akıl sayesinde geleceği planlar. Burada emanet akıldır. Hayvan ve diğer çalılardan farkı akıl emanetidir. Onlarda akıl emaneti olmadığı için emanetten muaf tutulmuşlardır. Zihinde bazı şeyleri tasarlamak ve fotoğrafını tasarlamak emanettir. İnsanların emaneti hatalı kullanması cehaletinden ve bilgisizliğindendir. İyi işler tasarlamak iyi sonuç almak demektir, kötü işler tasarlamak kötü sonuç almak demektir. İnsan bazı şeyleri kendi aleyhine kullanmakla kendine zulüm etmektedir. Kötü hayaller zulüm anlamına gelir ve sebep olur. Bir insan ev sahibi olmayı arzu ederse mutlaka hedefine bir gün ulaşır.

Dağlar, taşlar, toprak, canlı ve cansızlar kısacası tabiattaki her şey özelliğine uygun titreşim içindedir. Bu titreşim sayesinde yüce yaratanı tefekkür ederler. Onların tefekkürü görevleri icabı yapmaları gerekeni yapmaktır. bir elma ağacı elma meyvesi, bir dut ağacı dut meyvesi vermek durumundadır.

İnsanlar kurgularını iyilik ve güzellik üzere kurgulamalıdır. Allah bunu insandan istemektedir. Kötü üzerine kurgulayana kötüyü istememeye vermektedir. Allah iyilik taraftarıdır. İnsan gözüne kestirdiğine, hakaret ve zulüm, işkence ve tecavüz ediyor. İnsan bunları istediği için yapar. İnsan kötülükleri işlediğinde herkes yapıyor demek suretiyle bahane arar. Hâlbuki yapılması gereken kendisiyle yüzleşmesidir. Bunu yaparsa doğru olanı bulur.

(Bakara-11) Onlara (Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için, kalpleri engelli ve başkalarını hidayetten men ettikleri için Allah'ın hastalıklarını artırdığı insanlara): “Yeryüzünde fesat çıkarmayın (başkalarını Allah'ın yolundan men etmeyin)!” denildiği zaman: “Biz sadece ıslah ediciyiz.” dediler.

İnsan özgür olduğu için yapmakta olduğu kötülükleri yüce Allah önlemek istemiyor. İnsanın, kendi kendisine düzeltilmesini, kötülüklerden vazgeçmesini beklemektedir. İnsanın zikri iyilik yapmak olmalıdır.

İnsanın öfkesine bakarken çok yönlü bakmak gerekir. Bu öfke anne, baba, eş, çocuk, arkadaş ve çevre kaynaklı olabilir. Bu inceleme adeta kişinin yaşam haritası çıkarılarak üzerinde çalışılmalıdır. İnsan yaratılış gayesine uygun çalışmak ve işler başarmak onun zikridir. Tembel bir insanın zikri yoktur. Tembellik insanın doğasına terstir. Yüce Allah’ın insana verdiği zikrine terstir. İnsanın görev ve sorumluğu yaratına geri dönmektir.

Esma-ül Hüsna; yüce Allah’ın güzel isimler ve yüce kaynakta bunları okumak gerekir.

Bazı insanlar sırf sevilmek uğruna kendini çok zorlarlar ve başarılı olmak için kendini aşırı bir sıkıntıya sokarlar. başarı ve taktir görmek uğruna etrafındakileri pazifize etmeleri ve kısır bir döngüde dolaşması kendisini huzursuz eder. Böyle bir insan dinlenmeli ve içini dinlemelidir.

Bize yapılan eleştirileri içimize alır sürekli onlarla uğraşırsak kendimizi rahatsız ederiz.

Kaynaklar; güç, bilgi, bolluk, güzellik, sevgi, yaratıcılık bunlar kaynakta var olan ve bir bütünlük içinde olması gerekenlerdir. Güç; karar verme, yapma ve irade kullanmadır, bilgi; içsel biliş halidir, bilgelik şeklinde, tezahür eder, okumak ve öğrenmekle olur. Bolluk; yaşamla ilgili her türlü zenginliği ifade eder. maddi bolluk anlamındadır. Güzellik; yaşamdan zevk ve neşe almaktır. şükür ve minnet duygusudur. Yaratıcılık; insana ait olan fakat henüz ortaya konulmamış ve çıkmamış olanı bulmak. yeni çözümler üretmek ve yeni anlayışlar ortaya koymaktır. Sevgi; anlayış, sıcaklık, şefkat ve merhamet duygusudur.

Bu kaynaklar insanın kendini fark etmesi, tekamülü için lazım olan şeylerdir. Bunlar birbiriyle bağlantılı kaynaklardır. biri faaliyete geçmezse diğerleri de olmaz. En çok neye çekiliyorsak tekamül kaynağımız odur. çocukluk yaşlarında en çok neden hoşlanıyorsak onu harekete geçiririz. O kaynağımız yaratıcılık olacaktır. Bir insan sevgiye sarılıyorsa sevgi kaynaklı olur.

Anne babamız sık sık kavga eden bir aile ise bizde ortayı bulmak için uğraşarak büyümüşsek bu hakemlik kaynağı bilgi kaynaklı olur. Bir insanın iş yaşamında başarısız olmasının nedeni küçükken babasının iş yaşamındaki bazı başarısızlıklarına şahit olmuş olması yaşamına etkilemiş olabilir. Yaratıcılık kaynağını iyi kullanırsak gerisi sırayla gelir. Kaynak yüce Allah’ın verdiği ve insanın çalışarak elde ettikleridir. ( Zuhruf 30 )

Kader ve alın yazısı; bu konuda birkaç ayete bakmak gerekir. Kuran bir bütünlük içinde ayetlere bakmamızı istemektedir. Bir ayet bir diğer ayeti tamamlamak için gelmiştir. Ayetler kendi başına değerlendirmeye alırsa hata yapılabilir. Kader konusuyla ilgili ne kadar ayet varsa birlikte bakmak ve yaşamın gerçekleriyle test etmek gerekir. (Nisa-62) Bundan sonra onlara, elleriyle işlediklerinden dolayı bir musibet geldiği zaman halleri nasıl olur. Sonra sana gelince; "Biz sadece iyilik etmek ve aralarını birleştirmek istedik." diye Allah'a yemin ederler.

Ve her nefse (herkese) yaptığının karşılığı ödendi. Ve O (Allah), onların yaptıklarını çok iyi bilir.(zumer -70) Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resuller gelmedi mi ki, size Rabbinizin ayetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.(zumer 71) Ve kazandıkları seyyiat (günahlar ve kötülükler) onlara aşikâr oldu. Ve alay etmiş oldukları şey (azap) onları kuşattı.( Zumer -48)

Bu ayetlerden anlamamız gereken şudur; insanlar yaşamını kendisi tayın ediyor. Başına ne geliyorsa kendisindendir. İyilik, kötülük, elem ve başına ne geliyorsa insanın kendi eylemindendir. Kaderci olmaya gerek yok ve işi kadere bağlayarak yüce Allah’a iftira etmek ve yüce Allah’ı sorumlu tutmak inanç değerlerimizle barışık olmaz. İnsanlar irade ve sorumluluklarını kullanması için onlara akıl, zeka, izan ve vicdan verilmiştir.

Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletir. Ve onun için taktir eder (daraltır). Muhakkak ki Allah, her şeyi en iyi bilendir.(Ankebut 62),
Ve onlar, Allah'ın dilediğinin rızkını genişlettiğini ve dilediğinin de rızkını taktir ettiğini (kıstığını) bilmiyorlar mı? Muhakkak ki bunda, mümin olan kavim için elbette ayetler (ibretler, deliller) vardır.(zumer 52),
Allah, rahmetinden insanlar için ne açarsa (genişletirse), o taktirde onu tutacak yoktur. Ve neyi tutarsa, artık O'ndan sonra onu gönderecek (serbest bırakacak) da yoktur. Ve O; Aziz’dir (üstün, yüce), Hakim’dir (hüküm ve hikmet sahibi). (Fatır -2 ),
Fakat kötü ameli, kendisine süslenen (güzel gösterilen), böylece onu güzel gören kişi mi? İşte muhakkak ki Allah, dilediği kişiyi dalâlette bırakır ve dilediği kişiyi hidayete erdirir. Artık onlar için nefsin, hasret duymasın (hüzünlenmesin).Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.(Fatır-8)
İnsanın kendi özüyle buluşması ve kişi bilinçaltı ile yüzleşmesi bu dürüstlük abidesi olur. Daha derinden olan Evrensel zekasının yasalarının farkında olur. Hak ve adalet yasası en önemlisidir. Allah’ın bir adı da haktır. Onun için hakkı, doğruyu adalet duygusunu çok sever.
Fakat kim cimrilik eder, kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. (Leyl 8-9-10)
Biri derse ki ben bu kişiyle ilgili olmam ve onu red ettim diyorsa onun yaşamında tersi bir durum olabilir. Sorun varsa çok yönlü bakılmalı, aileden, çevreden, arkadaş çevresinden bakılmalıdır. Sorun mutlaka bir yerde gizlidir. Onu açığa çıkarmak ve sorunun kökeninde beddua varsa bulunmalı ve helalık alınmalıdır. Bedduanın kaynağında haksızlık ve adaletsizlik, kırgınlık varsa giderilmelidir. Zulüm ve iftira varsa giderilmelidir. bunun olması için kendi aralarında yüzleşme imkanı varsa yüzleştirilmelidir. Bu konu da kalem 10-25 arası) tüm ayetler incelenmelidir. Yüce Allah tüm sorun ve sorularımız için kendimize danışmayı istiyor fakat zorlamıyor.

Kuantum fiziğinde iki foton parçacıkların birbirinden uzak olmasına rağmen birbirinden haberi varmış gibi davranmasıdır. Bu konuda (Maun 1- 7 arası )ayetler iyi incelenmelidir. Bu ayetlerin özünde insanın böyle davranmayı kendi kendisinin planı olarak görmektedir.

Kuantum ve Kuran arasında ilgi ve bağı özetlersek; Kuran insan yaşamında bütünsellik ister. Bir sorun ve problem varsa insan sorunu kendi yaşamında armalıdır der. Yüce Allah insana özgürlük vermiştir. Bu özgür düşüncesi iyilik ve kötülük yapmada serbestlik vermiştir. Yüce Allah kötülük tarafı değildir. İlle de isteyene verir. İnsan iyilik tarafı olursa hemen iyilik yapmasına müsaade eder. Yüce Allah insanların beyninde düşündüğü ve uygulamaya koymadığı kötü şeyler için günah yazmadığını, buna karşın beyninde iyi şeyler düşündüğü halde yapma imkanı bulmamış olanlara sevap yazmaktadır.

İşet yüce Allah bu derece iyilik taraftarı olduğunu söylemek mümkündür. İman ile iyi işler aynı anlama gelir. Buna karşın inançsızlık ile kötü işler aynı anlama gelir. iyilik taraftarı olmak iyi bir imanı gerektirir. Kuran bize düşünmemizi istiyor ve kuantum düşüncesi de iyi düşünmemizi bizden istiyor. Bizim bütün olay, sorun ve meselelere büyük fotoğraftan bakmamız için düşüncemizde bir sıçrama yaşatmak isteyen Kuran ve kuantumdur.

Kuran gerçekçi davranmamızı ve iki yüzlülük yapmamızı istiyor. İki yüzlülük kuran ahlakına yakışmadığını iki yüzlüler münafık ruhlu insanlar olacağını ve bunlar için büyük azap olduğunun haberini bize vermektedir. Kuantum düşüncesi insan olarak akıllı işler yapmamızı, başarılı ve mutlu olmamızı istemektedir.

Kuantum Evrende ne varsa hepsinin bize ait olduğunu ve açık seçik olduğunu söylüyor. Onları akıllıca istemesini bilmeyi bizden istiyor. Kuantum parçacıkların birleşerek bir bütün oluşturduğunu ve Kuranda yaşamımızın bütünlük içinde olmasını istiyor. Yaşamı parça parça olanın sağlıklı olmayacağını bize söylüyor. İnsan için üç ayrı kitap söz konusudur; insan, kâinat ve Kuran her üçü bir uyum içinde olduğunu ve insanlık için bunların kutsallığından söz etmektedir