HALKIMIZIN dikkati ve ilgisi gerçek gündeme çekilebilir mi? Bu,
teoride mümkündür ama realitede mümkün değildir. Çünkü:
*Halkın yüzde doksan dokuzu aynı anda birkaç konuyu birden ele alıp
üzerinde duramayacak kadar dikkatsiz, meraksız, hafızasız,
derinliksiz, kültürsüz, ciddî tahsilsiz hale getirilmiştir.
*Halk yığınları akıl ve kültür ile değil hisleri, heyecanları,
acıları, sevgileri, öfkeleri, hırsları ile hareket etmektedir.
*Bizde derin kültür, güçlü lise tahsili, mantık eğitimi olmadığı
için, mesela eğitim ve okullar gibi yüksek konular hiç ilgi
çekmemektedir.
*Derin güçler, büyük medya ve bilhassa televizyonlar; Türkiyenin
esas-gerçek gündeminin bilinmesine ve üzerinde müzakere edilmesine
karşıdır.
*Büyük gizli güçler yapay, faydasız, gerçeklerden kopuk, derinliği
olmayan bir gündem oluşturmuşlar, dikkatleri ve ilgileri onun
üzerine çekmektedirler.
*Büyük medya öncelikle siyaset entrikalarına, futbol haberlerine,
müstehcen yayınlara, magazine, ıvır zıvıra yer vermekte; gerçek
gündem konularını ilmî ve ciddî üslupla ele almamaktadır.
*R. Tayyip bey seçimi kazanınca balkona çıkmış, oğlu da oradaymış
ve ayağı kaymış, az daha düşeyazmış… Bütün gazetelerde, ajanslarda,
tv’lerde bu haber var. Bu haberin ne faydası var? Böyle bir şeyin
üzerinde durulur mu?
*Ermeni tehcirinin yüzüncü yıldönümü geldi çattı. Medyamız bu
konuyu işliyor mu? Politikacılarımız aydınlarımız bu konuyu
müzakere ediyor mu? Bu konu gündemde mi?... Heyhat!
*Soma faciasında birkaç hafta ağlayıcı karılar gibi dövündük,
saçımızı başımızı yolduk, ah ü vah ettik. Sonra ne oldu?
*Dünyanın bütün ülkelerinde Ortadoğu uzmanları var, yeni kurulan
İslam Devleti konusunda ilmî yazılar, analizler, araştırmalar
yayınlanıyor. Biz ne yapıyoruz. IŞİD bütün karıları ve kızları
sünnet ettirecekmiş… IŞİD kafa kesiyormuş… IŞİD’in içyüzü,
arkasındaki güçler, para ve silah kaynağı nelerdir bu konuda ipe
sapa gelir yazılar var mı?
*Türkiyede bir halk mı var, birbirinden kopmuş çeşit çeşit halklar
mı var? Ülkemizde sosyal barış ve mutabakat var mıdır? Çeşitlilik
içinde birlik miyiz, yoksa anarşi ve kaos halinde miyiz?
*Toplumumuz sağlıklı bir yapıya sahip midir? Çözülme ve dağılma
sürecinde olan sağlıksız ve dengesiz bir toplum haline mi
dönüşüyoruz?
*Dönmeler, Sabataycılar, Kripto Yahudiler, Kripto Ermeniler,
Pakraduniler veya Bakruduniler, Kırımçaklar, Tat Yahudileri ve sair
iki kimlikliler Türkiyenin en büyük realitesi iken bu konu niçin
işlenmiyor, gündeme alınmıyor.
*Maalesef şizofrenik bir kopukluk vardır.
*Şarkı söyleyen veya dans eden kedi haberleri, videoları; en önemli
ve hayatî konulardan daha fazla ele alınıyor.
*On milyonlarca halk uyutuluyor, sersemletiliyor, beyin yıkama
ameliyesine tabi tutuluyor, şaşkınlaştırılıyor, doğru düşünemez
hale getiriliyor.
(İkinci yazı)
Öncelik Hangisindedir?
Bir Müslüman olarak karar vermekte, tercih etmekte epey zorlandım.
Ehemm (en önemli) olan Kemalist, egemen azınlık, vesayet rejiminin,
millî menfaatlere aykırı resmî ideolojinin kalkması mıdır; yoksa
Türkiyenin şeffaf ve temiz, ahlaklı ve faziletli bir ülke olması
mıdır?
Elbette ikisi de zarurî ve lazım ama birinci madde hangisidir,
öncelik hangisindedir?
Vicdanım bana vesayet rejiminin kalkmasının birinci madde olduğunu
söylüyor.
Kokuşma, kirlilik, yolsuzluk zaten bu düzenin, bu sistemin
mayasında var.
Hani Paşaların Paşası bir Paşa, Cumhuriyetin birinci yılında Ankara
tren istasyonu binasında Kazım Karabekir Paşayla Türkiye nasıl
kalkınacak, zenginleşecek konusunu müzakere ederlerken şöyle
dememiş miydi?
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar!.. Fakir kalmaya
mahkumdurlar... Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün
değildir. Bunun için, önce din ve namus telakkisini kaldırmalıyız.
Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk
zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur." (Uğur
Mumcu. Kazım Karabekir Anlatıyor)
Türkiyenin temiz ve şeffaf, ahlaklı ve faziletli bir ülke olmasının
birinci şartı; bozuk düzenin, çarpık sistemin, resmî ideolojinin
kalkmasıdır. Bunlar ayakta durursa pislikten kurtulmanın imkanı
yoktur.
Kirlilik bir sebep değil, neticedir. Önce sebebi aramak ve onu
izale etmek gerekir.
Dilemmalar, ironiler.. Acı realiteleri kabul etmek zorundayız.
Bir Müslüman Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslama, Hikmete aykırı
kötülükleri kabul edebilir mi? Asla edemez ve bunlara göz yumamaz.
Bizim konumuz kötülükler, kirlilikler değil, çok önemli iki konu
arasında bir tercih yapmaktır.
Önce, Cumhuriyetin başına bela olan azınlık saltanatları, vesayet
rejimi, resmî ideoloji bertaraf edilmeli…
Öncelikle sivil darbeler önlenmelidir…