Komşu komşunun külüne muhtaç der atalarımız. Ancak komşun huysuzsa,
komşun it gibi ısırıyor, at gibi tepiyorsa, ihtiyacın kül değil can
olsa ihtiyacını bastırır, komşuya yüz suyu dökmez, kendi başının
çaresine bakarsın. Nasıl olsa atasözü dünyamız zengin;
yardımlaşmanın faziletlerini anlatanları kenara bırakır, bireysel
mücadelenin önemini vurgulayanlara iltica edersin. Kötü komşu mal
(hacat) sahibi yapar der atalarımız. Ben de diyorum ki; kötü komşu
mal sahibi, kötü patron iş sahibi yapar. Hatta dahası, kötü
muhalefet iktidar sahibi yapar.
Komşusunun yüzsüzlüğüne, huysuzluğuna, nursuzluğuna bilenip, takım
taklavat, ev, araba, yat, kat olan çok olmuştur. Bir kerpeten, bir
tornavida, hatta bir kibrit çöpü için bile yüz asan, dudak büken,
laf sokan tipler vardır. Seçenekleriniz bellidir; ya orayı terk
edeceksiniz, ya da o kişiye muhtaç olmayacak bir düzen
kuracaksınız. İş âlemi de böyledir. Çalışanlarına dudak büken, yüz
ekşiten, tepeden bakan patron sahibi az değildir. Bu asgari
müşterekleri sağlayanlar da takdir etmeyi, taltif etmeyi bilmezler.
Çalışanının hele, hele yöneticisinin başarısını hazmedemeyen,
kıskanan, çekemeyen patron sayısı az değildir. Akıl alır, bir durum
değildir bu durum ama gerçektir. Teorik olarak akıllı ve akılcı
olması gereken patron asgari şunu akıl edebilmelidir; en akıllı
olmak pratikte neredeyse imkânsızdır, bu yüzden marifet en akıllı
olmak değil, başkalarının akıllarını kullanabilecek kadar akıllı
olmaktır. Ama mesele akılla değil duygularla ilgilidir. Başarı her
zaman kibri besler. Kibir ise azar, azar aklı kemirir, yok eder.
Bir bakmışsın ki beş vakit namaz kılan, dilde, biz emanetçiyiz
mülkün sahibi Allah’tır diyen patron, rızkın sahibi veya kefili
olduğunu vehmeder.
Rahmetli dedem “oğul, Allah bir adamın malını alacağı zaman,
doğrudan malını almaz. Onun aklını alır, aklı elinden gidenin malı
da elinden gider” derdi. Ben işte bu aklın alınmasının, kötücül
duygularla olduğu kanaatindeyim. Kötücül duygulara (bencillik,
hırs, kıskançlık, kibir) esir olan patronları çalışanlar birer
birey terk etmeye başlar. Biz buna literatürde iş gücü devri
diyoruz. İş gücü devri kötüdür ama en kötüsü, ehil, yetenekli,
becerikli kişilerin gemiyi terk etmesidir. İyiler, iş yapanlar,
üretenler şirketi terk edince, yalancıya, kaypağa, yalakaya,
tembele, arsıza, hırsıza gün doğar. Böylelikle güzelim,
işyerlerinde, şirketlerde sonun başlangıcı başlamış olur. Patronun
hazmedemediği, yüz vermediği, kıskandığı yetenekli ve becerikli
kişiler de gider bir yerden tohum ekmeye başlar. O tohumlardan
çürüyen de olur, dal budak meyve verende. Bu Allah’ın bir
düzenidir. Nasıl ki doğada her şey bir çevrim içinde dönüp
dolaşıyor, kötüden iyi, iyiden kötü çıkıyor, insanların işlerinde,
hallerinde de bunlar oluverir.