Vadeli vaatler
Bağdatlı Emir Muin oklarının ucunu altından yaptırırmış. Dost düşman buna hep şaşarmış. Muin’in maksadı düşmanıyla savaşırken bile; iyiliği unutmadan savaşmakmış. Okun isabet ettiği düşman yaralanıp kaçarsa bu altını satıp tedavi olsun. Ölürse kefen ve defin masrafı olsun.
İşte bizim medeniyetimizin merhameti! İşte bizim tarihimizin örnek alınası haysiyeti.
Batıyı bize cennet diye pazarlamaya çalışan çevreler tasmayı ziynet eşyası olarak görüyorlar.
Bugün ne batılı olabildik ne doğulu kalabildik.
Reddi miras anlayışıyla kurulmuş bir düzenin, tarih boyunca hiçbir liderine “benim ülkemin lideri” diyememiş bir milletin geleceğe ulaşması zordur.
Kimine “Gavur Padişah” demişiz. Kimine “Kızıl Sultan” demişiz. Kimine “Mason” demişiz. Kimine “Amerika’nın Adamı”, kimine “İsrail Ajanı”. “Hain” demişiz. “Hırsız” demişiz.
Yahu hiçbiri bizden değil miydi? Hepsi kestane kabuğundan mı çıktı? Yoksa tombaladan mı?
Ne oldu bize? Sorun ne?
Neden bu kadar birliğe düşmanlık ayrılığa düşkünlük içindeyiz? Kendi kusurlarıyla saklambaç oynayarak, başkalarının kusurlarıyla yakalamaca oynayarak nereye varacağız?
Kafamızı kuma gömerek, birçok şeyi görmezden gelerek hangi güzel günlerin hayalini kuracağız?
Nerde yanlış yapıyoruz? Neyi yanlış anlıyoruz? Bu gün Yahudiler ve Hıristiyanlar dünyaya yön verirken! Biz neden yerimizde sayıyoruz?
* *
Adı Deniz.
Türkiye’den bir inşaat şirketiyle Filistin’e çalışmaya gidiyor. Altı ay çalışmalarına rağmen alacaklarını alamıyorlar. Velhasıl altı aylık emeklerinin üzerine bir bardak su içiyorlar.
Bu arada Deniz, bir arkadaşı sayesinde İsrail’e geçip zengin bir ailenin çiftliğinde işe başlıyor. Ailenin hobi olarak besledikleri hayvanların bakımıyla ilgileniyor.
Bir gün yeni buzağılamış ineğin altına yavrusunu bırakıp markete gidiyor. Döndüğünde çok emdiği için, karnı şişmiş ve ölmüş olarak buluyor. Hemen evin hanımına haber veriyor. Kadın ve çocukları hüngür hüngür ağlıyorlar. Tabi Deniz’de duygusal bir insan olduğu için oda onlara eşlik ediyor.
Çiftliğin sahibi geliyor. Yapılacak bir şeyin olmadığını ve Deniz’inde çok üzgün olduğunu görünce; “Üzülme Deniz! Bizim için çok değerliydi. Ama senin kadar değil” diyor.
Bu olaydan birkaç ay sonra Deniz şehir merkezinde İsrail’e kaçak yollardan giriş yaptığı için enselenip sınır dışı ediliyor. Uçağa bindirilip Türkiye’ye haber veriliyor. Asker kaçağı olduğu için havaalanından direk acemi birliğine gönderiliyor.
Bir iki ay sonra Yahudi çiftlik sahibi Deniz’in Türkiye’de Van-Başkale İran sınırında bir karakolda askerlik yaptığını tespit ediyor ve kalan yirmi günlük ücretini ona ulaştırıyor.
Masal değil gerçek. Canlı şahidiyim.
Sözün özü Mehmet Akif ‘in deyimiyle; “İşleri dinimiz gibi, dinleri işimiz gibi”
* *
Yıllardır insanların iyi niyet duygularını sömüren, istismar eden, faiz değil kar payı veriyoruz diyerek ortaya çıkan, alavere dalavere, filim fırıldak bu milleti yolan yolana. Vatandaş ineğini öküzünü, eşeğini sıpasını satıp bu tip kuruluşlara paralarını kaptırdı. Yimpaş, Jet Fadıl derken birde nur topu gibi Çiftlik Bank’ımız oldu.
* *
Sigaranın kötülüklerinden, bırakmanın zorluklarından söz edip duran birine, arkadaşı:
-Sigarayı bırakmaktan kolay ne var, ben yılda birkaç kez bırakıyorum, demiş.
Kalın Sağlıcakla…