İyi günde ve kötü günde
Türkiye insanıyla gelişmiş Avrupa ülkelerinin insanlarıarasındaki
temel farklardan birinin de birlik ve beraberlik anlayışı olduğu
söylenir. Denilir ki; Avrupalılar barış içinde, zengin ve güçlüyken
bizler ise kriz, savaş ve doğal afet gibi olağanüstü durumlarda bir
araya gelmeye meyilliyiz. Bence de bu iddiada haklılık payı var.
Şimdi mesela Avrupa Birliği’nde işler iyiye gitmediği için
İngiltere’nin ayrılmasınıbuna yorabiliriz.
Bize gelince; bizler cesur insanlarız. Kriz zamanlarında
kaçmıyoruz. Savaşlarda veya doğal afetlerde herkesin yardımına
koşuyoruz.Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı koşullarındaki
kenetlenişimiz herkesçe biliniyor. Kötü zamanlarda ülkesinin birlik
ve beraberliğini korumak için her şeyini feda edebilen kötü gün
dostu bir milletiz.
Peki, kötü günde birlikte hareket eden Anadolu insanı neden iyi
günlerde de birlikte hareket edemiyor. Kötü günde herkes eşitken
neden iyi günde ayrımcılık başını alıp gidiyor? Savaş yok, kıtlık
yok, deprem yok, hastalık salgını yok… Ama gerginlikler ve
tartışmalar çok. Kutuplaşmalar almış başını gidiyor… Neyi
paylaşamıyoruz? Bir araya gelmek için ne gerekiyor? Büyük bir
deprem mi yoksa birilerinin bize savaş ilan etmesi mi?
Zor zamanlarda bir araya gelmemizin nedeni mecburiyet.İyi
zamanlarda bir araya gelemememizin nedeni ise adalete
güvenmeyişimiz. Bu topraklar yüzyıllardır adalet duygusunu
kaybetti. O yüzden farklı etnik ve dini gruplar veya siyasi
partiler olarak devleti yönetmeyi bırakmışız devleti ele geçirme
telaşındayız. Çünkü biz ele geçirmezsek başkasının ele geçireceği
ve dünyayı başımıza dar edeceğine inanmışız.
Bu ülkede hala devletten çok partimize, cemaatimize, sivil toplum
kuruluşumuza açıkçası kendimize yatırım yapıyoruz. Devlet güçlü ve
adil olsun diye çalışan az sayıda insan var. Güçlü ve adil olamayan
devlette ise özgüven azalıyor. Devlet kendi gücüne güvenemiyor. Güç
odaklarına direnemiyor. Güç odakları karşısında göz kamaşması, baş
dönmesi yaşıyor. Farklı görüşleri dengeleyemiyor. Her görüşe aynı
mesafede kalamıyor.
Çözüm kadrolaşma değil her görüşe eşit mesafede kalacakkadrolar
yetiştirmektir. Hüner hükümetin değil, devletin memuru olabilmekte,
hükümet değişse bile devlete aynı aşk ve şevkle hizmet etmektedir.
Devlet sadece devlete hizmet eden adaletli ve cesur devlet
memurları ile gücünü bulacaktır. Güçlü ve adil devlet ise bütün
vatandaşlarını ve ülkedeki bütün etnik ve dini grupları
kucaklayabilecektir. İyi günde ve kötü günde…