Eskiden ‘Demokrasi getireceğim.’ söylemi ile işgal eden Amerika, şimdi ‘Barış getireceğim.’ diyerek işgale hazırlanıyor. Girdiği her savaşta hezimete uğramasına rağmen, savaşarak giremeyeceği topraklara, barışçıl yollar söylemi ile işgal etme düşüncesinde. 

Güneşe Göç Var başlığı ile bir önceki yazımızda bahsettiğimiz, tüm zorluklara rağmen ateşkes sonrası göç dalgasını oluşturan, topraklarını terk etmeyen, zulme rıza göstermeyen Gazze’lilere şimdi barış(!) çözümü olarak tehcir teklif edilmekte.  

Teklif eden ise barışçıl Amerika(!) 

Bu teklif akıllara şu soruyu getirmiyor mu?  

Gazze de ki savaşın sebebi Filistinliler mi?  

Sahte barış söylemi ile, baskıyı tehditler savurarak artırmaktadır. Orta Doğu ülkeleri ve Türkiye’nin olduğu kadar güç sahibi ülkelerin açıklamalarını bekleyerek, sinsi bir pusu hazırlamaktadır. Çevre ülkelerden gelen sert cevaplara rağmen, Netenyahu’nun ABD ziyareti sırasında tekrar dile getirilmesi akılda olanın bu olduğuna inandırılma çabasındadır.  

Tek seçenek tehcir ve tek suçlu Filistin’in var oluşuymuş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu yanılsamayı kabullendirme çabasıdır. Daha önce Irak’ta, Afganistan’da farklı yöntemler ile uygulanan plandan hiçbir farkı yoktur.  

Terör yokken terör icat edilir. Topraklarını müdafaa edenlere, barış diye sürgün teklif edilir. 

Dünya’yı barış getireceğim diyerek, kaos ile tehdit ederek, ‘Ölümü gösterip, sıtmaya razı etme.’ çabasındır. Uygulanabilirliğine bakmaksızın Dünya’yı kendi tarlası gibi ekip biçme yaygarasını koparmaktadır.   

Filistin için çözüm önerilerini iki seçenekle daraltma çabasıdır. Ya savaş ya tehcir! 

Bu sebepten olacak, ateşkes sırasında, ateşkes alanının dışı kabul edilen Batı Şeria’da, zulme devam etmektedir. Öl, ya da terk et.  Ölüme gülerek koşanları, ailesinin her ferdi şehit olduğunda şükreden bir milleti, terk etmeye razı edemezsiniz.  

Bu teklif, kabul edilemez söylemin ötesine geçerek, savunma hattından çıkılmalıdır. Asıl savaşı bitirecek hamlenin İsrail’in şimdiye kadar işgal ettiği yerlerden çekilmesi gerekliliği dile getirilerek taarruza geçilmelidir. 

Terk etmesi gereken İsrail’in ta kendisi değil mi? 

Unutturulmaması gereken asıl suçlunun kim olduğudur. Hırsız ev sahibini bastırmaktadır. Suçlu Filistin değil, hakkı olmayan topraklarda silah zoru ile işgal eden İsrail’dir. Uluslararası sözleşmelere göre sınırlarını çoktan aşmıştır. İşgale 1947 de başlayan İsrail, % 7’sine sahip iken, % 56’sını veren BM Filistin Paylaşım Planı’nın üzerinde, haddini aşma, artık tahammül sınırlarının ötesindedir.  

Böylesi bir işgal ve soykırım varken, işgali bitirmek 1947 sınırlarına dönmeden, Filistin Devleti tanınmadan mümkün değildir.  Her türlü zeminde iki devletli çözümü dile getiren Türkiye; bu işgal planına sert yanıt veren ülkelerin başında yer almaktadır. Aksa Tufanı öncesinde teklif edilen çözüm değişmemiştir.  Savaş suçu işleyen işgal devletinin, sınırlarını genişletme hayali, Gazze’de son bulmalıdır. 

Geçmişte yaşadığı hezimetlerden ders almayan ABD, mütecaviz müttefiki ile ateşlediği fitilin, patlaması sonrası enkaza dönecek topraklar, yalnız Orta Doğu ile sınırlı kalmayacaktır. Kendi kaderine terk edilmiş topraklarda at koşturma döneminin kapandığını kabul etmek istemeyenlerin, karşılaşacakları mukavemet hesaplama hatasına haizdir. Afganistan, Irak, Suriye yakın tarihin örnekleri, bu hesabın tutmayacağının göstergesidir. 

Dimyat’a Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak deyiminin İbranice’si var mıdır bilmiyorum ama İngilizce’ye çevirmek zor olmayacaktır.