İçerde hangi ahlâki çöküntülerin yaşandığı malûm Vatikan, entrikalarına bir entrika daha dahil ederek papanın ağzından "Ermeni soykırımı" lafı edince Avrupa Parlamentosu bunu havada kaparak karara bağladı.

Halbuki papalık, daha evvel İspanyolların, Portekizlilerin Amerikan yerlilerine, İngilizlerin, Hindistan Müslümanlarına, Avustralya'da Aborjinlere, Sömürgeci Avrupa'nın Afrikalılara, sömürgeci batının I. Dünya Harbi'nde Osmanlı Coğrafyasındaki Müslümanlara, Rusların Kırım ve Ahıska Türklerine, Afganlılara, Fransa'nın Cezayir Müslümanlarına, İtalyanların Libyalılara, Ermenilerin Azeri Türklerine, Çinlilerin Uygur Türklerine, Sırpların Bosnalılara, Mianmarlı Budistlerin Arakan Müslümanlarına, İsrail'in Filistin Müslümanlarına yaptıkları bazısı soy kırım, bazısı zulüm, bazısı tehcir, bazısı katliam olan bu adaletsizliklerin hiç birini konuşmamıştı. AP'nin de hiç bir zaman böyle bir meselesi olmadı.

Hal böyle iken bir asır evvelki bir ihtilaf bugüne taşınmaktadır.

Aslında buna şaşırmamak lâzım.

Bu bir haçlı taassubunun neticesidir.

İnsan hakları evrensel beyannamesi, herkes din, dil, renk farkı gözetilmeksizin... diye başlayan eşit haklar beyannameleri ve benzerleri sadece kandırmacadan ibarettir. George W. Bush'un II. Körfez Harekâtı'nı başlattığında dediği söz unutulamaz:

-Bu bir haçlı seferidir!!!

Batı, iki şeyden vazgeçmemiştir. Sömürgecilikten ve haçlı seferlerinden. Değişen sadece usul ve silahlardır. Eğer; gerçekten bir insan hakları evrensel beyannamesi yaşansaydı, bugün dünyada fakir kalmaz, şu kanlar akmaz, DAİŞ gibi taşeron örgütler piyasaya sürülmez, Esed himaye edilmez, İsrail destek görmezdi.

Batı için dünya Hıristiyan olan ve olmayan diye iki kamptır. Yahudi dini de Hıristiyanlıkla bir sentez içinde düşünülmekte. Uzak Doğu dinleri ise ciddiye alınmaya değer görülmemekte. Onlar için tehlike İslamiyettir. Bu dinin tarihen de sabit ki temsilcisi, müdaafiî, kılıcı ve kalkanı Türklerdir. Bu sebeplerden dolayıdır ki İslamofobi diye bir aşağılık yalan uydurulmuş ve bu sebepledir ki I. Dünya Savaşı şartlarında cereyan etmiş bir mukatele ve tehcir Türkiye'ye bir soykırım suçu olarak yıkılmak istenmiştir. Bu bir ihdas edilmiş suçtur. Yahudileri mağdur göstermek için tedarik edilmiş bir kavramdır. Oradan hareketle batı için ideolojik bir silaha dönüştürülmüştür. Bugün haçlı dünyası, o dünyanın Katoliklik merkezi ve ruhani lideri, bu silahla yeniden İslam dünyasına sözcü olmaya başlayan Türkiye'yi vurmaya yeltenmektedir. Bu saldırı sadece tehcirin yüzüncü senesinde olmamakta. Aynı zamanda İslamofobi dalgasına da denk getirilmiştir.

O halde yapılacak olan neydi?

TBMM'nin ortak bir kararla karşı tavır alması, tek yürek olması, pespaye kararı yok sayması.. Meclis, bu maksatla toplandı. Bir metin hazırlandı. Bu metni her parti imzalarken HDP yanaşmadı...
HDP mükellefiyetten imtina ederek evvela Ermenilerin şehit ettiği Müslüman Osmanlı Kürtlerinin kemiklerini sızlattı. Bu mukatele Osmanlı Türklerinden ziyade Osmanlı Kürtleriyle Osmanlı Ermenileri arasında geçmiştir. Bu çok az bilinen ve pek telaffuz edilmeyen bir gerçektir.

Adı geçen parti, böyle vahim bir hata işlediği gibi kendi eliyle Türkiye partisi olma kapısını da kapatmış oldu. Böyle bir niyetde samimi olan bir teşekkül için bundan daha büyük bir fırsat olamazdı. Ermenilerin Kürt ahaliye yaptığı mezalimi vesika vesika açıklayabilir; hatta yok sayma kararı için TBMM'ne çağrıyı bizzat kendisi yapabilirdi.

Bunların yerine zımnî bir biçimde Taşnak, Hınçak, ASALA, Vatikan ve AP'ye destek vermiş oldu. Yabancı bir tavırla Türkiye'nin safında yer almadı. Bu hadiseden evvel yüzde 10 Barajını geçmesi tartışılmakta, "belki" denerek zaman zaman ihtimal de verilmekteydi. Fakat böylesi bir tercihle bu parti o yolu kendi eliyle kapatmış oldu.

Dindar ve muhafazakâr Kürtler de HDP'nin safında yer almıyacaktır.